Çiftdilliliğin tanımı: Çiftdillilik basitçe şöyle tanımlanabilir: Bir insan gündelik hayatında sürekli olarak iki dil kullanıyorsa bu insan çiftdillidir. Bu tanımdan yola çıktığımız zaman, dünyadaki çiftdilli insan sayısının tekdillilerden daha yüksek olduğunu görüyoruz. Tabii ki kavramları tanımlamak pek çok soruyu beraberinde getirir. Bunlardan en önemlisi, sosyal bağlam sorusu. Yani, bir insanın çiftdilli kabul etmek için bulunduğu her sosyal ortamda iki dilini birden kullanmasını ya da kullanabilmesini mi bekliyoruz? Hayır, beklemiyoruz.
Çiftdilli insanın hangi dilini kullandığı sosyal bağlama göre değişir. Örneğin, aile içinde bir dili kullanıp aile dışındaki ilişkilerde öteki dili kullanabilir; sözlü aktivitelerde bir dili, yazılı aktivitelerde ikinci dili araç edinebilir; belli başlı konuları bir dilde daha rahat konuşurken diğer konuları öteki dilde konuşmaktan memnuniyet duyabilir; duygusal konuları bir dilde daha rahat ifade ederken daha soyut konuları ise öteki dilde ifade etmek isteyebilir.
Çiftdilli insanın ne tür dilsel aktivitelerde hangi dili kullandığı veya kullanabildiğini belirleyen iki temel etmen var. Bunlardan biri çiftdilliliğin nasıl edinildiği, ikincisiyse söz konusu iki dilin toplumsal konumları.
Çiftdilliliğin edinimi
Çiftdillilik edimimi iki temel şekilde oluşur: Birincisi ailede; çocuğun annesi ve babasının anadilleri birbirinden farklıysa ve de anne ve baba çocuğuyla kendi dillerini konuşmaya karar verirse, çocuk doğal bir ortamda doğuştan itibaren çiftdilli büyür. Bu tür bir 'eşzamanlı çiftdillilik edinimi'nin, çocuğu zihinsel ve bilişsel açıdan hiçbir şekilde zorlamadığı, tersine çiftdilliliğin kabul edildiği ve desteklendiği bir ortamda çocuğun zihinsel ve bilişsel gelişimi açısından faydalı olduğuna dair sağlam araştırma bulguları var. İkincisi ise, erken yaşta artzamanlı edinilen çiftdilliliktir. Aile dışında, yani çocuğun içinde büyüdüğü toplumda, bir başka dil işlevsellik gösteriyorsa, çocuk sosyal çevresi genişledikçe öteki dili de edinir. Bu şekilde çiftdilli çocuğun bir dili ilk dili/anadili olur, öteki dili ise 'ikinci dili'. 'İkinci dil', burada 'yabancı dil'den ayrı bir kavram olarak kullanılır. Yabancı dil bir insanın programlı bir eğitim çerçevesinde öğrendiği dildir.
İkinci dilse, bir insanın, ilk dili/anadilinden farklı olarak gündelik hayatında işlevsel olduğu için öğrendiği ya da öğrenmek zorunda kaldığı dildir. Tıpkı 'eşzamanlı çiftdillik edinimi'nde olduğu gibi, 'erken yaşta art zamanlı' olarak edinilen çiftdilliliğin de, çiftdilliliğin kabul edildiği ve desteklendiği bir ortamda çocuğun zihinsel ve bilişsel gelişimi açısından hiçbir şekilde zararlı olmadığı, hatta faydalı bile olduğu yönünde araştırma bulguları var. Aşağıda bu konuya geri döneceğiz.
Burada kısaca özetlenen çiftdillilik edinim türleri, çeşitli toplumlarda sıkça rastlanan türlerdir. Diğer türler arasında ise, göç üzerinden gelişen, daha ileriki yaşlarda oluşan çiftdillilik ya da yabancı dil öğrenimi olarak başlayıp daha sonra örneğin meslek hayatında gelişen çiftdillilikten söz edilebilir.
Çiftdillilik ve toplum
Şimdiye kadar çiftdilliliğe kişisel bir olgu olarak baktık. Fakat çiftdilli insan, dillerini ancak yaşadığı toplumdaki işlevselliği oranında kullanabilir. Bu işlevselliği kavramak için bir toplumda yaşayan insanların aile hayatlarının dışında paylaştığı iki kamusal alan türü ve bu alanlardaki dil kullanımları arasında bir ayrım yapmak gerekir. Bunlardan biri 'resmi olmayan kamusal alan': İnsanların mahallelerde, kahvelerde, pazarlarda paylaştıkları, çoğu zaman sözlü, gündelik dilinin işlevsel olduğu alan. Ötekiyse 'resmi kamusal alan': Resmi daireler ve okullar gibi, insanların sözlü dil kullanımlarını daha çok yazı diline uygun hale getirmeye çalıştıkları, yazı dilinin işlevsel olduğu toplumsal kurumlardan oluşan alan. Resmi alandaki dil seçimi yasaların belirlediği çerçeve içinde oluşur. Yasalar, devletin tarihsel nedenlerden ötürü oluşturduğu hâkim ideoloji ve tanım çerçevesinde belirlenir.
Toplumda çokdilliliğin mevcut olduğu durumlarda bile devlet, kendi 'tekdillilik ideolojisi' çerçevesinde 'devlet dili' ya da 'resmi dil' olarak belirlediği dilin resmi alanda kullanmasını mecbur kılabilir. Bunun sonuncunda, toplumda egemen bir dil anlayışı ortaya çıkar. Özellikle yazılı iletişimde bu dil sanki kullanılabilen, işlevsel olan tek dilmiş gibi görülmeye başlayabilir. Gelişmiş toplumlarda bir dilin statüsü ya da değeri, yazılı iletişimdeki işlevselliğiyle belirlendiği için toplumdaki öteki dillerin statüsü ya da değeri azalır. Bu durum, tabii ki resmi olmayan kamusal alandaki dil kullanımını de etkiler.
Devletin kontrol gücünün daha zayıf olduğu bu alanda, kimin hangi dili ne zaman kiminle konuştuğunun daha çok o anki sosyal bağlamın getirdiği koşullar içinde belirlendiği düşünülebilir. Ancak egemen dil ve öteki diller arasındaki yasal, işlevsel ve statü farkları burada da etkileyici olacaktır: Yazılı iletişimde işlevsel olmayan dil, gitgide insanların sadece 'günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dil' haline gelir, bu nedenle büyük ölçüde işlevselliğini kaybeder.
Diğer yandan, politik dengelerin ve/veya dil yasalarının değişmesiyle birlikte dillerin işlevselliği dengelenebilir, hatta egemen olmayan dilin işlevselliği genişleyebilir ve yazılı iletişim alanına da girebilir. Devlet tarafından denetlendiği için resmi kamusal alana giren, fakat insanların hayatlarında oynadığı rol açısından resmi olmayan kamusal alana ait olan medya kanallarında dil kullanımı, Türkiye'de 'TRT Şeş' örneğinde gördüğümüz gibi, toplumsal çiftdillilik söz konusu olduğunda dillerin toplumsal konumlarını ve işlevselliğini önemli ölçüde değiştirebilir.
Dilin işlevselliğini koruması, genişletmesi ve yazı dili konumu edinmesi açısından, eğitim elbette kilit bir rol oynar.
Çiftdillilik ve eğitim
Yukarıda, çiftdilliliğin çocuğun zihinsel ve bilişsel gelişimi açısından hiçbir şekilde zararlı olmadığı, hatta faydalı bile olduğu vurgulandı. Bu faydaların en belirgin olanlardan biri, çiftdilli çocukta erken yaşta bir 'dil farkındalığının' oluşması ve bu dil farkındalığının çocuğun hem genel olarak dil edinmesinde hem de yabancı dil öğrenmesinde destekleyici olmasıdır. Fakat bu farkındalık kendiliğinden ortaya çıkmaz. Çiftdilliliğini kullanamayan, çiftdilli olduğu kabul edilmeyen, çiftdilli olduğu için baskı gören çocukta bu farkındalık gelişemez. Özellikle yukarıda 'erken yaşta artzamanlı' olarak tanımlanan (ve Türkiye'de çok yaygın olan) çiftdillilik ediniminde eğer çocuğun çiftdilliliği okulda kabul edilmez ve desteklenmezse, çocuğun ikinci dilini toplumda egemen olan ve okulda geçerli olan dil, yani Türkçe'yi öğrenmesinde de ciddi aksaklıklar ortaya çıkma ihtimalı oldukça yüksek. Bunun nedeni, erken ikinci dil ediniminde önemli bir faktör olan bilişsel 'transfer' stratejisidir: Çocuğun ikinci dil edinimi, birinci dil ediniminden beslenebildiği oranda gelişir ve başarılı olur. Dolayısıyla, hem birinci hem de ikinci dil ediniminde destek gören çocuğun her iki dilde daha başarılı olması beklenebilir.
Bu gerçek, bizi 'çiftdilli eğitim' konusuna getiriyor. Çiftdilli eğitimden, dil düzeyleri ne olursa olsun gündelik hayatında iki dil kullanan ya da kullanmak zorunda olan çocuğa her iki dilde birden eğitim verilmesini anlıyoruz. Bu eğitim, sadece dil eğitimiyle sınırlı kalmayıp diğer derslerin de bu dillerde verilmesini kapsıyor. Dünyada çiftdilli eğitimin değişik modelleri mevcut. Bazı modellerde, iki dil eşit derecede geliştirilerek, derslerin bir kısmı bir dilde, diğer kısmı öteki dilde verilerek dengeli bir çiftdilli okuryazarlık amaçlanır (Türkiye'deki azınlık okullarında bu model benimsendi, fakat ders malzemesi, öğretmen yetiştirme ve başka kurumsal nedenler yüzünden çok başarılı olamadı). Bazı diğer modellerde ise daha çok bir geçiş programı benimsenebilir. Yani, çocuk ilkokulda birinci sınıfta en hâkim olduğu dilde okuma yazma eğitimini, diğer dilinde ise yani daha zayıf olduğu dilinde öncelikle dil geliştirme dersini görür. Daha sonra bu diğer dilde de okuma yazma eğitimini alır.
Bu süreci takiben, ya eşit derecede çiftdilli eğitim verilir ya da bir dile ağırlık verilerek öteki dilde sadece dil ve edebiyat dersleri verilir. Almanya'da bazı yerlerde göçmen çocuklarının yoğun olduğu okullarda uygulanan bu modelin arkasında yatan, çocuğun okuryazarlığının ilk aşamalarını en iyi şekilde en hâkim olduğu dilde başarabileceği varsayımıdır. Daha sonra bir dilde öğrendiklerini bu süre içerisinde geliştirdiği öteki
dile transfer etmeyi öğrenir.
Şartlar, istekler, ihtiyaçlar
Bütün çiftdilli eğitim modellerinin temelinde, çocuğun iki dilinin birden kabul edilmesi ve ikisinin de birbiriyle bağlantılı ve karşılaştırmalı olarak öğretilmesi ve geliştirilmesi ilkesi yatar. Bu ilkenin, Türkiye'de şu an tartışıldığı gibi, çiftdilli çocukların anadillerini temelde Türkçe tekdilli eğitim veren okullarda seçimlik ek dil dersleriyle geliştirmeleri yoluyla gerçekleştirilmesi pek mümkün değildir. Diğer yandan da sadece anadilde yapılacak bir eğitim hem çocukların çiftdilli ortamlarını yansıtmadığı için hem de çocukları çiftdilliliğin yukarıda değinilen avantajlarından yoksun bıraktığı için uygun değildir. Türkiye için uygun çiftdilli eğitim modellerinin geliştirilmesinde ve hangi modelin nerede uygulanacağı kararının verilmesinde, bölgesel şartlar, yani bölgedeki dillerin işlevselliği, çiftdilli toplumların istekleri-ihtiyaçları ve çocukların çiftdilli dil seviyeleri belirleyici olmalı.
Christoph Schroeder: Dilbilimci, Almanya Potsdam Üniversitesi
Kaynak: Radikal