Onur Öymen'in Meclis kürüsünde sarfettiği o sözler, öyle anlaşılıyor ki tarihimizde bir dönüm noktası olacak. CHP'nin önemli bir isminden gelen bu açıklamalar, bir bakıma hem bu partide, hem de yakın gelecekte Türk siyasi hayatında önemli gelişmelerin varlığına işaret ediyor.
CHP'nin çözüm ya da vizyon üretmeden 'çantada keklik' misali kendisiyle birlikte saydığı, ama asla dönüp bakmadığı kesimlerde bir sorgulama süreci çoktan başlamıştı. Fakat Öymen'le birlikte bunun daha da hızlanacağını ve siyasi hayatımızda çok farklı duruşları ve tercihleri doğuracak bir dönemin başladığını söyleyebiliriz.
Bu arada bir alışkanlığımız yine nüksetti. Bir sorunu, onu ortaya çıkaran asıl etkenlerin ne olduğunu ele almadan belli bir alana sıkıştırarak tartışıyoruz. Sözgelimi Onur Öymen'in sözlerini sadece 'Dersim' üzerinden konuşuyoruz. Oysa Şeyh Said isyanını da içine alan daha geniş bir anlama çabasına ihtiyacımız var. Çünkü CHP zihniyetinin sorgulanması gereken alan sadece Dersim'deki zulümle ilgili değil.
***
Türkiye'de siyasetin belki de en önemli sorunu, 'sahicilik'. Hangi sorun üzerinden ele alırsanız alın, siyasi partiler temsil iddiasında oldukları kesimlerin uzağına düşünce, birbirlerini anlamaları imkansız hale geliyor.
CHP, son yıllarda Kürt meselesini yok sayma eğilimine girerek, geçmiş yıllarda bu çerçevede söylediği herşeyi inkar etme ya da üzerini örtme gayretine girdi. Bedelini o sorunun üst düzeyde hissedildiği bölgelerde siyaseten yok olarak ödedi.
Şimdi, akıl almaz bir rahatlıkla Türkiye'nin bir başka hassas sorununda geçmişte uygulanan kanlı yöntemleri çözüm olarak savunuyor. Üstelik, bunun kişisel bir hezeyan olduğu ya da hata yapıldığı yönünde bir açıklama gereği bile duymadı şu dakikaya kadar.
CHP, yakın geleceğe bakarken muhtemelen şu hesabı yapıyor. Türkiye'de demokratik açılım sürecine sekte vurmayı başarırsa, ortaya çıkacak kargaşadan doğacak siyasi boşluk kendisine yeni destek alanları üretecek. Yani, demokratikleşme taleplerini bir 'korku tüneli' gibi anlatmayı başarırsa, 'otoriter' eğilimler üzerinden kendisine oy verecek yeni kitleler bulacak.
Bu çok tehlikeli ve bir o kadar da yanlış bir hesap. Nitekim görüşmeler sırasında Meclis'i terkeden Deniz Baykal'ın, bu saatten sonra ne Kürt sorununda, ne de Alevilerle ilgili söyleyecek sözü kalmış görünmüyor. Böyle bir tabloda sahici bir alan ya da siyaset üretme şansı yok.
***
Bu arada aynı çerçevede bir başka gelişmeye daha parantez açalım.
Hükümetin öncülük ettiği Alevi Çalıştayı programları devam ediyor. Geçtiğimiz hafta medya mensuplarının katılımıyla yapılan toplantı, sürecin ne kadar sağlıklı işlediği yönünde önemli sinyaller verdi.
Oturuma davetli olduğum halde rahatsızlığım nedeniyle katılamadım. Ancak yakından izlediğim için şunu söyleyebilirim. İyi tanımlanmış ve planlanmış bir süreç var. Gerek Devlet Bakanı Faruk çelik'in gösterdiği ilgi, gerekse peş peşe yapılan çalıştayların yansıması bu yönde.
Çalıştay Koordinatörü Doç. Dr. Necdet Subaşı'yı aradım. Gelinen aşamadan hayli umutlu. Onun değerlendirmesiyle bitirelim:
'Anlamaya yönelik bir çaba içindeyiz. Medyanın katılımıyla meseleyi daha derinlemesine ele alma imkanımız oldu. Yavaş yavaş bir terminoloji oluşuyor, sorunun sınırlarını anlamaya başlıyoruz. Bugüne kadar ki devlet paradigmasının dışında, yeni bir süreci hep birlikte başlatmaya çalışıyoruz. '
Kaynak: Star