Cemil Meriç'i Ümit Meriç'ten dinlemek

Hiç ummadığımız bir anda açılan, ince detaylarla içi doldurulan ve kapatılan parantezler vardır hayatımızda. Dış dünyadan bağımsız yaşanırlar, hayatın rutin akışına aldırmazlar, aklın bir köşesine çivilenir ve mevcudiyetlerini baki kılarlar.

 

Üstad Cemil Meriç'in kızı, Sosyoloji Profesörü, yazar ve bir İstanbul sevdalısı Ümit Meriç'e yaptığımız ziyaret de böyle bir parantez gibi girdi hatıra (hafıza) defterime. Üç saat süren ziyarete o kadar çok şey sığdı ki, eğer bir parantez açıp hepsini içine dercetmeye kalkarsam, bu yazı tek bir parantezden ibaret kalabilir…

 

Bendeniz de zaten, ev sahibi Ümit Meriç, sohbetin ana teması Cemil Meriç olunca, konuşulacak konuların muhtemel hacmini az çok kestirmiş ve bu yükün altından her halükarda kalkamayacaklarını düşünerek yanıma kalem, defter almadan gitmeyi tercih etmiştim. Muhabbeti hafızamın sadaketine tevdi edecek, not alma iştigalinin beni strese sokmasına izin vermeyecektim. Not tutma, yani anı kaydetme kapasitesi düşük biri olmama rağmen, çok isabetli bir karar almadığımı anlamam uzun zaman almadı. İmdadıma Barbie hayranı kızıma sevdiğim bir insan tarafından hediye edilen Barbie resimli, çiçek böcek figürleriyle dolu sayfalarına kızımın karalamalarının renk ve ahenk kattığı, şirin not defteri ve kurşun kalem yetişti.  Not tutma kabiliyeti ile bizi, Cemil Meriç'in verdiği Sosyoloji derslerini bugün kitap halinde okuyabilme imkanına kavuşturan bir insana, "hocam yetişemiyorum, biraz yavaş lütfen!" diyemedim tabi ve Ustadın son ölüm yıldönümünde hatim indiren yirmi hafızın isimlerini kaydedeyim derken asıl hikayeyi kaçırmaktan korktum. Şimdi defteri karıştırdığımda sadece indirilen hatimlerin organizasyonunu ve duasını yapan Topkapı Otosan sitesi, Çinili Camiinin entelektüel imamı Ahmet Yüter'in ismini tam tekmil kaydedebildiğimi görüyorum. Ümit Meriç'in, hakkında sitayişle bahsettiği Ahmet Yüter hocaya ve isimlerini burada zikredemediğim hafızlara bir Meriç sever olarak hürmetlerimi sunuyor, Allah razı olsun diyorum.

 

Defteri bir kenara bırakıyor ve belleğimdeki luzumlu sayfaları çeviriyorum. Gayem bu anlamlı ziyaretin telkin ettiği muhtelif ihsasları ve intibaları sizlerle paylaşabilmek.

 

Çengelköy'de bir daire. Bir cenahını yemek masası ve piyano işgal ederken, diğer cenahını koltuklara ayırmış bir salon. Pencere önüne yerleştirilmiş iki koltuktan birinde Cemil Meriç yaşlı bedenini dinlendiriyor. Bu son resim TRT tarafından çekilen eski belgeselden bilinçaltıma nakledilmiş olmalı. Ümit Meriç bu koltukları da, siyah piyano gibi hatıra olarak saklıyor. Evin bir cephesinden içeri yansıyan İstanbul manzarasının kadim devirlere has ihtişamı, bu evin sahibesi olan Osmanlı hanımefendisinin gönlüne göre. Bir cümle ile bu ev, şair, muharrir, hem kalender, hem tasavvufa teşne; tefekkür ve tasavvur sahasında kudret sahibi bir İstanbul aşığının zarif hayatı için bütün eşyayı cami. İstanbul manzaralı odalar ve büyük bir yekünu Cemil Meriç'in kitaplarından müteşekkil muhteşem bir kütüphane.

 

Giyimi kuşamı, hali tavrı ve yaşam biçimi ile, şarkı ve garbı bir araya getirip mükemmel bir sentez oluşturan Ümit Meriç, Cemil Meriç'in Lamia hanımla olan ilişkisine dair sorularımı dahi hiç rahatsızlık emaresi göstermeden, büyük bir hoşgörü içinde cevaplıyor. Üstadın Lamia hanımla ilk karşılaşmasının da yegane şahidi olan bu muzdarip ve zarif insan, hatıralarını anlatırken adeta onları yeniden yaşıyor. Dalıp giden gözlerindeki hudutsuz iman, bakışlarının şaşaasını yumuşatabildiği için, sohbete odaklanabiliyorsunuz. Konturları aşık bir heykeltraş tarafından cilalanmış gibi duran düzgün yüz hatlarını ara sıra hakimiyeti altına alan füsunlu mimikler, yaşanılanların anlatılanlardan çok daha derin, çok daha çetin olduklarını fısıldıyorlar sanki. Ümit Meriç anlattıklarından ziyade; alnını süsleyen metin ve mağrur edası, Allah sevgisiyle yoğurduğu kalbi ile dolduruyor hafıza defterimdeki parantezi.

 

Çınar altında çayımı yudumlarken yaşadıklarımın muhasebesini yapmaya çalışıyorum. Ümit Meriç'in, cölden gelen kavimlere mahsus o, temaşa ettikleri sonsuzluktan taşıdıkları sırlarla, temas ettikleri insanlara tesir edebilen gözleri düşüyor, önümde boylu boyunca uzanan Marmara denizinin sularına. Kulaklarımda ise genç torunun, sevgili Hazal'ın isyan çığlığı; "Benim anneannem Lamia Çataloğlu değil, benim anneannem Fevziye Meriç!".