Hanefi Avcı’nın kitabıyla birlikte Türkiye’de yaygın bir cemaat gündeme geldi ve hatta bu cemaat veya hareketten Aslı Aydıntaşbaş gibiler Türkiye’nin üçüncü gücü olarak bahsetmeye başladılar. Dolayısıyla, Türkiye’de tartışmaların odağında şöyle veya böyle bir cemaat yer alıyor. Daha doğrusu, bir yönüyle tartışmaların odağında Ergenekon davası varken diğer ucunda da malum cemaat yer almaya başladı. Aslında Mısır’da da farklı bir durum yok. Orada da tartışmaların odağında köhnemiş bir rejim veya Mübarek hanedanlığı ile özellikle Ramazan ayı içinde Cemaat filmiyle birlikte Müslüman Kardeşler cemaati veya teşkilatı yer aldı.
Esasında, Müslüman Kardeşler siyasi tarzda hizmet metodunu benimsedikleri için doğrudan iktidarı istiyorlarmış gibi bir intiba uyandırıyorlar. Lakin bu durum çok net değil. Hatta yanıltıcı olabilir. İhvan literatürüne baktığımızda aslında doğrudan iktidar talepleri yok. Kural ve sistem talepleri var. Bununla birlikte İslami taleplerinin yerine getirilmemesi halinde doğrudan iktidar talebinden başka bir seçeneğin kalmayacağını da öngörüyorlar. Yani doğrudan iktidar talebine de kapalı değiller.
Nilgün Cerrahoğlu gibiler Türkiye’de güçler ayrımının değiştiğini ve malum cemaatin güçlerden ve güç merkezlerinden birisi haline geldiğini iddia ediyor. Yani Türkiye’de fiili bir durum var. Peki, Mısır’da durum ne merkezde? Mısır’da da Müslüman Kardeşler’e ait kurumlar olmasına rağmen yine de rejimin yatay yapısından ziyade güçlü dikey yapısı nedeniyle kurumsal manada Müslüman Kardeşler pek de göz açabilmiş ve varlık gösterebilmiş değiller. İktisadi sahada varlıkları sınırlı olduğu gibi aynı zamanda medya ayağında da yoklar. Basın sahasında da varlıkları çok cılız. Sebebi, Türkiye gibi serbesti ortamının bulunmaması.
*
Bu itibarla, fiiliyatta Mısır’daki Cemaatle Türkiye’deki Cemaat güç açısından aynı siklette değiller. Bununla birlikte, farazi olarak Mısır’daki Cemaatin ülkeye el koyması veya birinci güç haline gelerek tahakküm etmesi senaryolardan biri olarak her zaman mümkün. Lakin Cemaat dışındakilerin farz ettikleri gibi acaba Mısır’a hükmetmek istiyorlar mı? Bu konudaki en yetkin temsilcilerden birisi olan Abdulmünim Ebu’l Fütuh dışarıdan bakanların ve tahakkümden korkanların yüreklerine su serpercesine kesinlikle hiçbir gün Cemaatin Mısır’a tahakküm etmeyi düşünmediğini söyledi.
Bu söz senet midir? EIlbette, Mısır üzerinde bir cemaatin etkisi olabilir lakin Mısır gibi geniş bir ülkeye bir cemaatin tamamıyla hükmetmesi aslında cemaatin de yakındığı şumuliyye denilen yani totaliter görüntülü bir yapıya yol açabilir. Bu açıdan, Abdulmünim Ebu’l Futuh’un bu yöndeki teminatları korkuları teskin eden bir etkiye haiz olmalıdır. Esasında bu yönde Cemaat geçmişten ve geçmişinden ders almalıdır. Zira bugün de koalisyonlar olmadan Cemaatin tek başına Mısır’da ne seçimle ne de başka bir yöntemle iktidara gelmesi mümkündür aksine uzak bir ihtimaldir. Yapılan iktidar veya darbe koalisyonları ise cemaate yıpratmış ve pahalıya mal olmuştur. Cemaat aslında 1952 darbesinden ders alarak rejimi değiştirmek için darbeyi, yöntem olarak seçeneklerinden çıkardığı bilinmektedir. Bu yolu kapatmıştır. Nedeni, yardımcı oldukları Nasır darbesi, başlarına patlamıştır. Keza Sudan’daki İnkaz Darbesi gibi darbeler ve Hasan Turabi’nin başına gelenler de Cemaat için ek ders ve ibret vesileleri olmuştur. Bununla birlikte, yine de Mübarek hanedanlığına son vermek için El Baradai ile dirsek temasında oldukları yönünde karineler var.
*
Elbette Ebu’l Futuh’un “Cemaat Mısır’a hükmetmeyecektir” sözü derin bir tecrübeyi aksettirmekte ve derin bir tecrübenin mahsulüdür. Cemaat Mısır’a hükmedemese bile Cemaatle ilgili rejimin yerli yersiz korkuları ve buna bağlı abartıları dolaylı da olsa Cemaatin amaline hizmet etmektedir. Zira, rejimin karalama kampanyaları sonuçta Cemaate geri dönmekte ve cemaati güçlendirmektedir. Cemaat dizisi de Cemaati karalamak için vizyona sokulmuş ise de aksi sonuçlar vermiştir. Ebu’l Fütuh’un beyanına göre, Hasan el Benna’nın kitapları unutulmuş ve raflarda alıcı beklerken Cemaat dizisi sayesinde yeniden kapışılmaya başlanmıştır. Vahid Hamid’in kaleme aldığı dizi 2005 yılında Amr Asbdussemi’nin ‘Haletü Hivar’ programına benzetiliyor. Haletü Hivar programı ve programdaki İhvan’a yönelik haksız suçlama ve sataşmalar Cemaatin 2005 yılında yapılan seçimlerde sıçrama yapmasına ve 86 sandalye kazanmasına neden olmuştur. Cemaat dizininin de böyle ters etki veya beklenmeyen etki yapmasından korkuluyor. Öngörülemeyen bir sonuca yol açması muhtemel gözüküyor.
İslam’da değişim konusuna temas eden Ebu’l Fütuh, Mısır’ın hiçbir gün İhvan’ın tahakkümü ve tasallutu altına girmeyeceğini teyit etmiş ve sadece vatanperver bir akım ve Mısır’ın bir parçası olduklarını ifade etmiştir. Değişimin ancak Cemaat tarafından sağlanabileceği yönündeki değerlendirmelere de katılmayan Ebu’l Fütuh değişimin parçası olacaklarını lakin değişim dinamiklerinin kendileriyle sınırlı kalmayacağını ve değişimin dışarıdan da dayatılamayacağını ifade etmiştir. Mısır’ı kaçıran çetelerden de bahseden Ebu’l Fütüh bu güruhun Mısır’ın hazinelerini dışarıya kaçırdığını, yağmaladığını ve uygun bir zamanda kaçabilmek için paralarını İsviçre bankalarına yatırdıklarını söylemiştir. Lakin bu çete dediği kişilerin adını ve sanını vermemiştir. Elbette değişim ve ıslah gibi hususlar güzel şeyler ve Müslüman Kardeşler de bu gibi projelerde yer almak istiyorlar. İstemeleri de tabiidir. Bununla birlikte, tarihi vakalardan da ders alarak Mısır’a hükmetmek isteyen bir cemaat görüntüsü vermekten de haklı olarak kaçınıyorlar.