Rusya’da ‘tandem yönetim’ icabı devlet başkanlığını kendi seçimi olan Dimitri Medvedev’e bırakıp başbakanlığa geçmiş Vladimir Putin’in, 21. yüzyılın başında ülkesini küllerinden dirilten iktidarının yolunu, Çeçen isyanını bastırmaktaki başarısı açmıştı. Gel gör ki, Çeçenler Putin’in yakasını bırakmıyor. Geçen hafta başında Moskova’daki iki metro hattında 40 kişinin ölümüne yol açan intihar saldırıları ile ertesi günü Dağıstan’daki FSB merkezinde 12 kişinin öldüğü intihar saldırısı bunun ispatı.
Rus kamuoyu haliyle, ‘Hani Putin işi bitirmişti’ sorusunu soruyor. Bu sorunun yanıtı, Çeçenya’yı salt ‘bir terör meselesi’ olarak gören ve dünyaya da böyle belletmeye çalışan Rusya’nın politikalarında gizli.
1990’larda Çeçenler, Rus askerini topraklarından çıkarmasını bilse de, 1999’da 100 bine yakın askerle üzerlerine çöreklenen Rus ordusu karşısında diz çökmüştü. İlk savaşta işe yarayan gerilla ve rehin alma taktikleri, ikincisinde işlevini yitirdi. Putin, geçen sürede Çeçen başkentinde Ramzan Kadirov’un acımasız yönetimi eşliğinde Rus varlığını pekiştirdi. Bunun karşısında Çeçenler 2000’den itibaren ‘intihar saldırıları’ taktiğine sarıldı. Bunun odağında ise savaşta eşlerini, çocuklarını ve akrabalarını yitirmiş ‘kara dullar’ olarak anılan kadınlar yer alıyor. (Son 10 yılda Çeçen intihar saldırganlarının yüzde 40’ını yaşları 15 ile 37 arasında değişen kadınlar gerçekleştirdi.)
Çeçen intihar saldırılarını analiz eden Chicago Üniversitesi’nden Robert A. Pape, Lindsey O’Rourke ve Jenna McDermit’in geçen hafta New York Times’da ‘kara dullar’ üzerine yazıları son derece ilginçti. Güvenlik ve Terörizm üzerine Chicago Projesi’nde görev alan üçlü, Çeçenya’nın yanı sıra Lübnan, Batı Şeria, Irak, Afganistan gibi yerlerdeki intihar saldırısı taktiklerini incelemiş ve bunun yabancı askeri işgale karşı ‘son çare’ başvurulan bir yöntem olduğu saptamasına ulaşmış. Onlara göre bütün bu intihar saldırıları büyük ölçüde küresel cihatla alakasız.
İntihar saldırılarının hiçbir coğrafya için affedilir yanı yok. Bir sivil nüfusu bu tür sinsice yöntemlerle hedef alarak barışa ulaşmak namümkün. Lakin Rusya-Çeçenya özelinde intihar saldırılarının karakterine bakılınca, şu çarpıcı gerçek ortaya çıkıyor: Haziran 2000’den Kasım 2004’e kadar 27 intihar saldırısı meydana gelmiş. O tarihten Ekim 2007’ye kadarsa hiçbir saldırı vuku bulmamış. İnsan ister istemez soruyor, ‘neden’ diye?
Bunun ilk yanıtı Çeçenya’daki isyanın halk desteğini yitirmesinde yatıyor olsa gerek. Özellikle 2004’te Beslan’daki okul katliamında Çeçen isyancılar yüzlerce çocuğun ölümüne sebebiyet verdi. Bunda Rus güvenlik güçlerinin faciaya davet çıkartan baskını önemli rol oynasa da, nihayetinde Çeçenler çocuklara bile saldıran ‘canavarlar’ olarak algılandı. İkinci sebep, Rusya’nın Çeçenya’da ‘gönülleri ve dimağları kazanma’ kampanyası aslında. Bu sayede 2004’ten itibaren askeri operasyonlar da sivil kayıplar da azaldı. Rusya bölgede daha ‘ılımlı’ bir güç olarak algılanmaya başlandı. 2005-2007 tarihlerindeki yapıcı politikalar tüm saldırıları bitirmese bile şiddet düzeyini hissedilir ölçüde azalttı. Af Örgütü’ne bakılırsa sadece 2006’da teslim olan Çeçen isyancı sayısı 600’ü buldu.
Lakin Rusya, 2007’den başlayarak Kadirov yönetiminden geriye kalan az sayıda militanın da imhasını isteyince işler tersine döndü. Kuzey Kafkasya’da şiddet olayları 2008 yazında 281 iken, geçen yıl 470’e ulaştı.
İsyancı olduğundan şüphe edilenler yakalandı, ailelerinin evleri yakıldı. İşkence ve infazlara hız verildi. Rusya Ağustos 2009’da ‘savaşın bittiğini’ ilan edince, savaşın hakikaten biteceğini zannetti. Lakin savaşı komşu Dağıstan ve İnguşetya’ya yaymakla kalmadı, savaşı, intihar saldırısı taktiğiyle bumerang olup kendisine dönecek şekilde marjinalleştirdi.
Kremlin, adil ve serbest seçimler düzenlemedikçe, güvenlik güçlerini insan hakları standartlarına çekmedikçe, kaynakları olabildiğince eşit dağıtmadıkça, Çeçenya salt Putin’in değil, bütün Rusya’nın yakasını bırakmayacak. Zira mesele klişe terör söyleminde değil, genç kadınları ve erkekleri bedenlerini birer patlayıcıya çeviren güdüleri anlamakta...
Kaynak: Radikal