Çare nerede?

AK Parti'yi kapatmaya yönelik dava süreci resmen başladı. Anayasa Mahkemesi, iddianameyi oybirliği ile kabul etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le ilgili bölümü ise oyçokluğu ile dosyada tuttu.

Bu, ne anlama geliyor? Sağda solda oybirliğini kapatmaya dönük işaret olarak yorumlayanlar var. Hayır, bu doğru değil. Mahkeme iddianameyi esastan değil, usul açısından inceledi ve ara karar onun için oluştu. Yoksa dosyanın muhtevasına dönük bir kanaati ortaya koymuyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün dosyadan çıkarılmaması ise sadece bugün değil ileride de çok tartışılacak.

Türkiye'nin 'manzara-i umumiyesi' ürpertici. Karşı karşıya olduğumuz şu Türkiye fotoğrafına bir bakın... Cumhurbaşkanı mahkemelik, siyasi yasak talebiyle yargılanıyor. Yargıtay Başsavcısı, Meclis'te grubu bulunan dört partiden ikisi hakkında 'kapatma' davası açtı. Süreç işliyor. 550 sandalyeli Meclis'te 360 milletvekilinin partisi mahkemelik. Bir başka ifadeyle Meclis yargılanıyor.

Malum, Güneydoğu sorunu ülkenin en ciddi problemi. Yıllardır çözülemedi. Çok değil, 8 ay önceki seçimde bugün kapatılması istenen AK Parti ile DTP'nin bölgede aldığı toplam oyların yüzde kaç olduğunu hesap ettiniz mi? Yüzde 90'ların üzerinde. Bu gelişmeler acaba bölgede nasıl yankılanıyor, hiç düşündünüz mü?

Durun daha bitmedi... Yurtdışında Türkiye'yi temsil eden Başbakan Erdoğan ve bazı bakanların da içinde bulunduğu hükümet üyeleri, laiklik karşıtı söz ve eylemlerinden dolayı yargıda... Suç ağır. Başbakan ve bakanların bir kısmı 5 yıllık siyaset yasağı tehdidi altında. Bu psikolojiyle nasıl icraat yapacak? Anlayacağınız, yasama organı gibi yürütme de mahkemelik. Günlerdir 'Türkiye büyük tehlike ile karşı karşıya' diyen Prof. Deniz Arıboğan'ın kulakları çınlasın... O daha geniş açıdan bakıyor. İlaveten, Kuzey Irak'a başarılı kara operasyonu yapan Türk Silahlı Kuvvetleri, muhalefet partileri tarafından yıpratıldı. Operasyonu ABD'nin telkinleri sonucu bitirmekle itham edildi. Zafer, kamuoyuna hezimet gibi sunuldu.

Arıboğan Hoca, bu süreçte halkın da yara aldığını söylüyor. Laiklik hassasiyetinden neşet eden söz ve eylemler, toplumun Müslüman kimliğini fena halde incitti. Kadınların yüzde 80'i, Ankara'da tehlike ve tehdit olarak nitelenen başörtüsü ile ilişkili. Bu gelişmelerin Anadolu'yu baştan başa olumsuz etkilediğini söylemek mümkün. Yani bugün 'yaralı bir Türkiye fotoğrafı' gerçeği ile karşı karşıyayız.

Dalgalı sularda her yandan su alan bir koca gemi gibi Türkiye. Milleti millet yapan birleştirici değerler aşındı. Ülkenin çimentosu bozuldu. Tasada, kederde, sevinçte duygu paydaşlığı tükendi, ayrı yerlere savrulan insanların yaşadığı bir ülkeye döndük. Hasar büyük. Böyle dönemlerde büyük devlet çeşitli mekanizmalarla kendini gösterir. Yaraları sarar. Toplumu bir arada tutmanın formüllerini bulur, reçetelerini geliştirir. Milli Güvenlik Kurulu bunun için var. Eğer iddia edildiği gibi gerçekten mevcutsa 'derin devlet'in amacı bu olmalı. Tehlikeyi bertaraf edecek, hasarı onaracak bir ışık görebiliyor musunuz?

Durum vahim. Ancak çare yok değil. Var. Eski Cumhurbaşkanı Demirel'in az da olsa kimi zaman söylediği doğru sözler vardır. 'Demokrasilerde çare tükenmez' gibi. Doğru, olağan rejimlerde çare tükenmez, her zaman buhranlardan bir çıkış yolu vardır. Sistem ıskalarsa çözümü bizzat milletin kendisi bulur. Çarenin adresi de belli; Meclis. Dışarısı değil. Ülkenin bir an önce normalleşmesi lazım. Meclis inisiyatif almalı. Çıkışın tek sorumlusu AK Parti değil. Partilerin hepsine düşen yükümlülükler var. Büyük ölçüde sağ partilere... MHP'ye yani. MHP, bu süreci belirleyen partiydi. Üniversitelerde başörtüsüne özgürlük sağlayan değişikliğin kilidini MHP açtı. Doğru da yaptı. Bunu yaparken samimiydi. Bir sorunu çözmeyi amaçlıyordu.

Son günlerde sokakta sıkça sorulan, "MHP, AK Parti'ye tuzak mı kurdu?" sorusunu anlamsız kılmak için normalleşmeye, demokrasiye omuz vermeli.

 
Kaynak: Zaman