Çankaya'da...


 
 
Her derin dönüşüm gibi küreselleşme sürecinin de nimetleri yanında ağır külfetleri var. Sanayi Devrimi'nin oluşumu sırasında insanlık nasıl yoğun bir sıkıntıyı beraberinde yaşadıysa, şimdi yeni çağa uyum da ağır bir bunalımı doğuruyor.

Batı'da feodal beylerden, kilisenin ekonomik ve hukuki egemenliğinden kurtulma süreci 12. yüzyılın başlarında uç verdi. Burjuvazinin kesin zaferi için uzun zaman beklemek gerekti. 14 Temmuz 1789 tarihi, artık dünya egemenliğinin yeni bir sınıfın eline geçtiğinin tarihsel belgesiydi.

***

Eski değerlerin yerini tasarruf, kár güdüsü, bireysel kazancı maksimize etmeyi hedefleyen akılcı davranış gibi hasletler almaya başladı. Sanayi Devrimi'nin dinamiği bir yandan burjuvazinin karşıt sınıfı proletaryayı, diğer yandan bu sınıfın dış rekabetten uzak, rahatça sermaye birikimini yapacağı 'ulus-devlet' olgusunu doğurdu.

Irka dayalı bir birlik anlayışının yüceltilmesi, sınırların kutsallaştırılması, bayraklar, ordular, düdükler, trampetler ve harıl harıl kol gücüne dayalı olarak çalışan fabrikalar... İlkel hammadde sömürücülüğü, sonraki aşamalarda da kanlı pazar kavgaları, dünya savaşları, milyonlarca ölü...

***

Burjuvazinin yerini 'bilgi aristokratlarına' bırakması için bir önceki değişiklik kadar uzun beklenilmedi. İki yüzyıl içinde sermaye bir yandan ulusal sınırlara sığmayacak kadar palazlandı diğer yandan kol gücünün yerini 'beynimizi örnek alan' teknoloji aldı.

Sanayi Devrimi'nin temel teknolojik modelinin değişimi ile birlikte patron sınıfı da değişime uğradı. Yeryüzü yeni bir dönemin kapısına geldi.

Ulus-devlet modeli ile sermaye eski önemini yitirmeye başladı. Bu yeni aşamanın nüfus káğıdını Maastricht Anlaşması oluşturur. Maastricht Anlaşması ile Avrupa Birliği kuruldu. Ekonomik ve parasal birlik, ortak dış güvenlik, adalet konusunda işbirliği bir anlamda Fransız Devrimi'nin uzantısı, bir başka anlamda da rövanşıydı.

Fransız burjuvazisinin oluşturduğu değerler, gelinen yeni aşamada sallanıyordu. Sınırlar, paralar, ordular, bayraklar, düdükler, trampetler biraz daha önemini kaybediyor, onun yerine artık koluna değil beynine bağlı olarak zenginlik üretmeye başlayan insanın her şeyden üstün olması geliyordu.

Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Havel'in deyişiyle bundan böyle 'insanlar sınırlardan daha önemli' idi.

***

İnsanlık, sosyal değişimin değişmez kanununa bağlı olarak zaman içinde kaçınılmaz olarak farklılaşıyor. Önceleri feodal beyler ve tek üretim aracı olan toprak, daha sonra sermaye ile onun sahibi burjuva ve o hayatın simgesi sanayi fabrikaları öne çıkıyordu.

Şimdi ise yeni bir aşamadayız. Bu yeni aşamada insan, kendini en kutsal canlı yapan beyniyle, zenginlik üreten sermayeye ihtiyaç duymadan özgürleşebilen bir hale geliyor. Eski yapılar yıkılıyor, Fransız Burjuva Devrimi'nin değerleri geride kalıyor.

14 Temmuz'un yerini, insan odaklı bir büyümenin simgesi haline gelecek olan 9 Mayıs Avrupa Günü alıyor. Bu farklılığa ulaşamayan, hipnozlarından kurtulamayan ya da eski şartlanmaları çıkarları açısından daha geçerli bulan çok sayıda insan, kurum ve kuruluş elbette mevcut ama bunlar tarihin eski yüzünü yansıtır oldular.

***

İnsanlığın umutlu yürüyüşü hiçbir zaman kötümserleri haklı çıkarmadı. İnsanlığın serüveni sürekli daha iyiye doğru gidiyor.

14 Temmuz en son durak sanılırken bir bakıyorsunuz 9 Mayıs'a gelmişiz. Devletler kutsanırken, insan bir anda öne çıkmış. Kol gücü yerini beyin gücüne bırakmış. Üstelik birincisi için beklenen süre, ikinci büyük dönüşümü daha çabuk gerçekleştirmiş. Hayat hızlanmış ve yeni bir dönem başlamış.

İşte bu yeni dönem, her 9 Mayıs 'Avrupa Günü' olarak kutlanıyor...

***

Bugüne kadar 'Birleşik Avrupa' fikrinin ortaya atıldığı 9 Mayıs günü, Ankara'da Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye temsilcisi büyükelçi tarafından kutlanıyordu.

Bu sene ufak bir farklılık var...

Cumhurbaşkanı Gül, sürece verdiği desteği göstermek, Türkiye'nin Avrupa ailesinin bir parçası olduğunun altını çizmek için Avrupa Günü'nü Çankaya Köşkü'nde bir resepsiyon ile kutluyor.

***

Günü yakaladık.

Darısı ruhunun başına...
 
 
Kaynak: Star