İnsan bilmediğinin düşmanı imiş. Bu tecrübe ile sabit. Veya mücerrep bir kaide. Nitekim, kimi Hıristiyanlar da Hıristiyanların tarih boyunca İslam'a ve Müslümanlara düşmanlığını, bu eksikliğe bağlıyorlar. Sanırım bilmemeye bir de kalbi nasırlaştıran taassubu ilave etmek gerekir. Nitekim, The Middle East Times'da James Emery tarafından yazılan ' Arab Culture And Muslim Stereotypes' (Special to the Middle East Times,Published: June 17, 2008) başlıklı yazıda yer alan şu ibretamiz ibare bunu ortaya koymaktadır :
"Islam is closer to Christianity than any other major religion, yet Most Christians know very little about it. Many think of it as pagan, strange, or exotic…" İslam Hıristiyanlığa en yakın dindir ama Hıristiyanların çoğu bunu bilmez. Aslında Kur'an-ı Kerim de Müslümanlara en yakın dini grubu Hıristiyanlar olarak tasvir ve beyan eder ve onların sıfatını anarken büyüklenmediklerini ortaya koyar. Belki de büyüklenmeme Yahudilerle Hıristiyanlar arasındaki temel faktır. Zira, Yahudiler müşriklerle birlikte İslam'a en düşman kategoriye ve sınıfa sokulur. Halbuki, tevhitte Hıristiyanlardan daha ziyade Müslümanlara yakındırlar. Kur'an-ı Kerim'in İsra Suresinde Yahudilerin iki kez büyüklenecekleri haber verilirken Hıristiyanlar hakkında en azından böyle bir kayda rastlamıyoruz. Elbette ki onlarla da ilişkileri bulandıran ve tatsızlaştıran gelişmeleri inkar etmek mümkün değildir.
Hıristiyanlar, gözleri bağlı baktıklarından ve bu nedenle de basiretleri köreldiğinden dolayı İslam hakkında genelde doğru algıya ve yargıya varmakta zorlanmaktadırlar. Christopher Howse da 'A Christian world under Islam's rule' başlıklı yazısının girişinde böyle bir itirafta bulunur. Yazısının girişinde şöyle der: Müthiş bir tarih keşfim kanaatime tamamen değiştirdi. İslam'ın zafer yılları olan 7'inci ile 11'inci yüzyıllar arasında Hıristiyanların Müslümanların hakimiyeti altında yaşamaları ve buna rağmen kimliklerini muhafaza etmeleri bütün peşin fikirlerimi ve hükümlerimi dağıttı ve berheva etti.
*
Bunca yüzyıl kilise, caminin gölgesinde kalmış olmasına rağmen varlığını koruyabilmiştir. Halbuki tersi olsaydı cami herhalde kilisenin gölgesinde varlığını devam ettiremezdi. Bunun en büyük ve çarpıcı kanıtı da Endülüs'tür. Endülüs'te 8 yüzyıl geçen beraberlik neticesinde, Hıristiyanlık varlığını tüm ihtişamıyla muhafaza ederken 1492 yılından beri renkli Kurtuba şehri bütün rengini ve ihtişamını kaybederek tek renkli ve soluk hale gelmiştir. Dolayısıyla insaf ve im'an ve iz'an nazarıyla bakıldığında tarih bütün ezberleri bozuyor. Nitekim, Howse'un da bozmuş. Esasında bu önyargı ve ezberi bozan kitaplardan birisi Sidney Griffith's The Church in the Shadow of the Mosque ( Princeton , 2008) adlı kitabı olmuştur.
250 sayfalık kitapta çarpıcı ifadeler yer almaktadır. Bazı papaların gençliğinde Kurtuba'da eğitim aldığı bilinir. Özgürlük vahası olan Endülüs'ten Bağdat'a gelen ve gördüklerinden dolayı gözlerine inanamayan Endülüslü Ebu Ömer Ahmed İbni Muhammed İbni Sadi müşahedatını ve gördüklerini şöyle dile getirmiştir :
"Sünnisinden sapkınına ve Mecusi, materyalist, ateist, Yahudi ve Hıristiyan, ne ararsan bütün imansızlar ve münkirler bir araya gelerek kendi aralarında itikat ve doktrinlerini tartışıyorlar. Her grubun lideri, diğerleriyle bir araya gelerek doktrinlerinin özünü ele alıyorlar."
Mütevekkil döneminde durum biraz değişse de bu minval üzerine gittiğini ifade etmektedir. Howse; "Hıristiyanlar olarak bizler en iyi ahvalde Müslümanların Yuhanna Dimeşki dedikleri (St John of Damascus died 749) adıyla anılan Emevi halifelerine hizmet eden şahsı duymuşuzdur" demektedir. Elbette sadece bu kadar da değil: Yahudilerin ortaçağdaki hilafsız en büyük filozof ve din adamı olan Musa Bin Meymun (Maimonides) de Selahaddin Eyyübi'nin özel doktorudur.
*
Kurtuba Hilafetinin gölgesinde 8 yüzyıl boyunca birlikte yaşamı özetleyen ibarelerden birisini Americo Castro, The Structure of Spanish History kitabında 'convivencia' ibaresiyle ifade eder. Yazar demek istiyor ki: Hıristiyanlar sadece Müslümlanların veya caminin gölgesinde barınmakla kalmamışlar aynı zamanda aktif olarak ilme, sanata her türlü katkıyı sunmuşlar ve hayatın ve siyasetin merkezinden de dışlanmamışlar. Hıristiyanlar entelektüel hayatın içindedirler. O kadar ki, kadim Yunan felsefesinin aktarıcılarıdır. Yunan kültür mirasını Arapçaya çevirenlerin bir kısmı da kilise ricali içinden çıkmıştır. Bu mütercimlerden birisi de Şark kilisesinin başında bulunan ve 43 yıl boyunca görevinin başında kalan Timothy I'dir. Şamlı Yuhanna ile aynı kuşaktandır. Hizmetlerini Perslerin Ctesiphon'undan Bağdat'a çevirmiştir. Aristo'nun görüşlerini Abbasi Halifesi Mehdi'ye terceme etmiştir. Evet, yüzyıllar boyunca kilise camiye iltica etmiş ve sığınmıştır. Lakin batılılar üstünlük kurduklarında hilale hayat hakkı tanımıyorlar. Bu da kimi zaman bilgisizlikten ve yetersizlikten ve bazen de kökleşmiş taassuptan kaynaklanmaktadır. Kimi batılların itirafları da bunu göstermektedir.