Birleşik Krallık’ın Müslüman Kardeşler’i açık bir şekilde ılımlı bir güç olarak görmesinden iki yıl sonra, David Cameron düşmanlık ve şüphe içeren konuşmalar yapıyor.
İngiltere başbakanı David Cameron’ın Müslüman Kardeşler’e yönelik düşmanca tavrı, Birleşik Arap Emirliği ve Suudi Arabistan’ın petrol zengini Körfez Arap rejimleri tarafınfan uygulanan baskılar ve hatta şantajlar karşısında pes etmesinden başka hiçbir şeyle açıklanamaz.
3 Temmuz 2013’te, modern Mısır tarihindeki demokratik olarak seçilmiş ilk başbakanın devrildiği askeri darbeden hemen önce, İngiliz devlet kurumları sadece Müslüman Kardeşler’i, Britanya’nın içinde ce dışındaki radikal ve şiddet içeren eğilimlerin karşısında, ılımlı bir güç olarak ele almakla kalmadı, aynı zamanda çeşitli seviyelerde onun yanında yer aldı.
Cameron hükümeti bu konuda daha önceki işçi partisi hükümetinin taahhüt ettiği çalışmaya dayalı hareket etmeyi sürdürdü. Bu çalışma, Müslüman Kardeşler’in lider üyelerine Birleşik Krallık’ın danışmanlık yapması ve İngiltere Metropolitan Polis Teşkilatı içindeki Müslüman İrtibat Birimi’ni yürütmek ve diğer hükümet departmanlarında bazı projelerle destek vermesi gibi oluşumları kapsıyor.
Bu çalışmaların ilk zamanlarında, daha önce Ebu Hamza adındaki, kendi kendini ilan etmiş aşırı radikal vaizin takipçileri tarafından, yerel Müslüman cemaatten kaçırılmış olan Finsbury Park Camii’inin kurtulması gibi başarılar elde edildi. Irak’taki savaş konusunda Tony Blair ile yaşanan fikir ayrılığına rağmen bu tür işbirlikleri devam ediyordu.
Londra’da 7 Temmuz 2005 saldırıları gerçekleştiğinde, Müslüman Kardeşler’e üye olan, önde gelen Müslüman cemaati liderleri kamuoyu önünde bir konuşma yaparak, sadece saldırıları ifşa etmekle kalmadı, aynı zamanda Müslüman cemaatteki kişileri, böyle bir zulmün tekrarlanmasını engellemek için güvenlik temsilcileriyle işbirliği yapmaları, örneğin kendi akrabaları bile olsa şüpheliler konusunda onları bilgilendirmeleri için teşvik etti.
BBC muhabiri Alan Johnston Gazze Şeridi’nde El-Kaide ile bağlantılı olduğu öne sürülen radikal bir grup tarafından kaçırıldığında, Alhiwar televizyon kanalı, sertbest kalması için bir kampanya yürütmüştü ve Birleşik Krallık’taki Filistin cemaatinin önde gelen İslamcı üyelerinden biri, Britanyalıların Gazze’de, özgürlüğünün güvenliğini ve Birleşik Krallık’a güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlamak için Hamas ile birlikte çalışmasına yardımcı olmuştu.
lair hükümetinin İsrail ve Birleşik Devletlerden gelen baskılara yenilmesine ve Avrupa’nın Hamas’ın terör örgütü olarak görülmesine yönelik hareketine öncülük etmesine rağmen, Birşeşik Krallıki aynı diğer birçok Avrupa Birliği hükümeti gibi, gayri resmi olarak, hareketle dolaylı ilişkilerini sürdürmeye devam etti; özellikle Ocak 2006’da Gazze ve Batı Şeria’daki yasal seçimleri kazandıktan sonra.
Arap Baharı rüzgarı Tunus’tan Mısır’a doğru estikçe, Cameron yönetimi daha çok ilgi göstermeye ve gelecekte Arap dünyasının bir çok yerinin kaderini yazacak gibi görünen küresel Müslüman Kardeşler hareketi ile gelecek için yeni bağlantılar kurma arayışına girmeye başladı.
İngiliz Hükümeti yetkilileri, Batıdaki bir çok politika yapıcı gibi, Müslüman Kardeşler tarafından öncülük edilen, barışçıl bir değişimi amaçlayan ve demokratik değerler ve pratiklerin İslam ile mükemmel şekilde birleşebileceğine inanan en büyük pan-İslamcı hareket Arap dünyası büyük bir tarihsel dönüşümün eşiğinde olan Arap dünyasıyla ilgilenmeye başlıyordu.
2011 ve 2012 boyunca, ve Arap Baharı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bir bir diktatörleri devirirken, Cameron hükümeti Müslüman Kardeşlerin hem bölgedeki hem de Birleşik Krallık içindeki gruplarının yüksek mertebedeki üyeleri ile bir dizi toplantı düzenledi.
Mısır halkının Muhammed Mursi’yi başbakan olarak seçmesinden kısa bir süre sonra, Cameron Mursi’yi Londra’ya resmi bir ziyaret için davet etti. Mursi, Mısır’ın ilk seçilmiş sivil başbakanı olarak, Almanya, Brezilya ve Güney Afrika dahil olmak üzere, daha önce birçok dış devlet ziyareti yapmıştı
Birleşik Krallık Müslüman Kardeşler’in önde gelen figürleri, yaklaşan Londra ziyareti hakkında bilgilendirildiler ve Mursi’nin 11 Temmuz 2013’te 10. Cadde’de İftar yapacağı söylendi. Ne yazık ki, Başbakan Mursi’nin İngiltere’ye iniş yapması gereken tarihten tam bir hafta önce Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan destekli askeri darbe gerçekleşmesi nedeniyle o iftar gerçekleşemedi.
Yukarıda neden Cameron’un Sir John Jenkins’in Müslüman Kardeşlere yönelik yaptığı değerlendirmeyi özetlediği konuşmadan bahsedilmediğini merak etmişsinizdir. Bir anda havada şüphe ve kaygıdan başka bir şey olmamaya başladı, Müslüman Kardeşler’in aşırı eğilimler gösterebileceği ya da terörist bağlantıları olabileceği söyleniyordu.
Cameron, artık tamamen yayımlanmış olan, Sir John’un raporunda yer alan bazı şeylerden, örneğin Müslüman Kardeşlerin Arap Dünyası’ndaki diğer siyasi formasyonlardan (seküler ve liberaller de dahil olmak üzere) daha demokratik olduğunun kanıtlanmış olduğundan, bahsetmedi, muhtemelen bilerek ihmal etti. Cameron, hareket özgür ve adil seçimlerde yer aldığında zirveye ulaştığını çünkü kamunun güvenini ve desteğini almaktan memnun olduğunu göz önüne alma konusunda ihmalkar görünüyordu.
Cameron bugün Mısır’da askeri darbe otoriteleri tarafından tutuklu bulundurulan on binlerce Müslüman Kardeşler üyesi ve neredeyse 10. Cadde’de yemek yemeğe gelecek olan devrik lider Mursi’ye yönelik sempati sözcükleri kullanmadı. Bu tutuklu kişilerin ve Rabia meydanında ve diğer Mıısır meydanlarında öldürülen binlerce kız ve erkek kardeşlerinin tek günahı, demokrasi karşıtı darbeye karşı durmaktı.
Ve son olarak, Cameron Hamas hakkında birşeyler söylemek zorunda kaldı, çünkü hem terörizm hem de Müslüman Kardeşler ile ilgili konuşabileceği tek unsur oydu.
Hem de bunu Hamas liderliğini daha yeni Londra’da ağırlamaya hazırlanırken yaptı. Hamas lideri Halid Meşal’i Doha’ya davet eden kişi; Gazze’nin İsrail ile ilgili sorunlarını konuşmak için Londra’da müzakere masasına gelmesi için Hamas’ı ikna etme çabaları sürecinde, Başbakan Cameron ile işbirliği yapan ve adı kötüye çıkmış olan Tony Blair’dan başkası değildi.
Şahsen ben, Cameron’ın yerinde olmak istemezdim. Cameron’ın içinde bulunduğu durum, ikiyüzlü bir şekilde davranmaya zorlaması nedeniyle rahatsız edici olmalı. Çünkü Cameron, bir yandan, Arap dünyasındaki demokratik mücadeleyi engellemek için çabalamak amacıyla Körfez’deki despotik Arap yöneticilerinden gelen şantajlara boyun eğerken, diğer yandan ise dünyanın en eski demokrasilerinden birinin başında bulunuyor.
- Azzam Tamimi Filistinli ve Britanyalı akademisyen ve Alhiwar televizyon kanalının genel müdürü. Kitapları: Hamas: Unwritten Chapters (Hurst, 2007) and Rachid Ghannouchi: a Democrat within Islamism (OUP, 2001)
Kaynak: Middle East Eye
Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan