Caddeler, kadınlar ve 'Tayyip'

Bugünlerde adım attığınız her yerde seçim göstergeleri var. Bir topluluğa dahil olduğunuzda konu ne olursa olsun seçimlere akıyor. Ben de öteden beri farklı hayat tarzlarının kümeleştiği düşünülen üç cadde üzerinde yaşayan kadınlarla 12 Haziran seçimleri etrafında konuşmalar yaptım, Bostancı-Pendik hattı üzerinde dolaşırken. Bu konuşmaların akışını belirleyen ise neredeyse  Başbakan Tayyip Erdoğan’a dönük değerlendirmeler, daha doğrusu övgüler oldu.

Farklı semtlerde ve değişik siyasal görüşlere sahip kadınlar ondan bir yakınlarıymış gibi “Tayyip” diye söz ediyor ve çok geçmeden “One minute” jestini hatırlayarak övgüler dizmeye devam ediyorlar. Bu sadece AKP’nin merkeze yerleşmesiyle açıklanabilecek bir olgu değil.   İmar faaliyetleri, sağlık hizmetleri, hayranlığın öteki nedenleri.  Sanki “çılgın proje” için olduğu üzere Erdoğan’ın icraat ve vaatlerinin  medyatik süblimasyonlarla oluşturduğu büyü, en çok kadınları etkiliyor. Ve elbette bir de kaset siyaseti bu etkiyi destekliyor. Kadınlara kaset şantajlarında en masum siyasetçi olarak görünüyor Başbakan.

AKP devletin halka veren, bağışlayan elini hep sahnede tutuyor. Hizmet ve iane arasındaki ayrımı göze göstermeyen bir inşaat tozu hâkim ülkeye son yıllarda. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır Taraf’ta Neşe Düzel  söyleşisinde,  sürdürülen hizmetin sürekli hatırlatılmasının getirdiği bir etkiden de söz ediyordu geçen hafta:  “Senin hastane sorununu çözmedim mi? Çocuğuna burs vermedim mi? Eğitim meseleni halletmedim mi, şeklindeki sorular, tek tek bireylerin tercihlerini siyasal grupların ötesine geçen bir duyguyla belirlemesine yol açıyor”, Ağındır’a göre.

“Rüyamda Başbakan’ı gördüm, kırmızı bir kurdele kesiyordu, bir açılış yapıyordu galiba” der, “Aile Fotoğrafı” başlığını taşıyan hikayemin, boşanma sonrası travmasını atlatmaya çalışan kahramanı. Toplumsal dengeler yeniden inşa edilir, geleneksel konumlar sarsıntı yaşarken belki en çok kadınlar bir güven sıkıntısına, gelecek kaygısına kapılıyor.

Dahası, geleneksel çatıların görece güvenliğinden yoksunlaşırken devlet tarafından da kendi hallerine terk edilme hissinin çöküntüleriyle baş etmeye çalışan kadınlar, güç simgeleri yoluyla “Baba Devlet”in himayesine yeniden kavuşma umudunu bir şekilde yeşertmeye meyyaller.

Kim daha fazla “Baba” görünüyor? Kimin söylemlerinde baskın çıkıyor “Baba Devlet”in esirgeyen kollayan iradesi… CHP’li bir aileden gelen 62 yaşındaki Türkan Saydun,  son yıllarda Başbakan Erdoğan’ı aile olarak tuttukları partide gerçekleşen profil kaymasının da etkisiyle, katı siyasal tarafgirliği aşan bir bakışla görmeye başladığını söylüyor.

Yüksek okul mezunu Türkan Hanım, yıllarca Bağdat Caddesi’nde bir mimarlık bürosunda muhasebeci olarak çalıştı. Aynı caddenin sakini olarak yaşadı uzun yıllar. Onunla bir arkadaşımın bürosunda söyleşmeye başladığımızda,  aile geleneği olarak CHP’li olduğu halde Osmanlı bir karakteri olduğunu vurguluyor hemen.  Soy sop şecere konusunda ilgili, aile olarak Yeniçeri Ocağı’na kadar uzanıyorlar. Osmanlı’nın yaramaz çocuğu da olsa Yeniçeri Ocağı, o bağlılığı korumuştur bizim aile, diye ekliyor. Bir taraftan da halktan bir insan izlenimi verdiği için yakınlık duyuyor Tayyip Erdoğan’a. Hem de doğal buluyor Başbakan’ı. “Zaman zaman bazı çıkışları oluyor. Kafa tutması, “one minute” deyip bizi koruması… Eşim de ben de CHP’liyiz ya, ikimiz de çok takdir ettik.  Aslında Kılıçdaroğlu’ndan sonra  CHP’li değilim ben artık. Laf kalabalığından başka bir şey görmüyorum onda. Kime oy vereceğimi de bilemiyorum açıkçası. Tayyip iyi, milleti düşünüyor, ama acaba etrafındakiler onu etkiliyor mu bazen… Yani acaba ileride bir dönüşüm yaşar mı, kadın hakları alanında geriye mi gideriz, ondan korkuyoruz. Fakat Tayyip’in duruşu da  güzel, dik duruyor Batı’ya karşı, açıkçası bu hoşuma gidiyor.”

Bağdat Caddesi ahalisinden Türkan Hanım’la yaptığım söyleşinin ardından, daha yukarılarda yer alan caddelerin üzerinde yaşayan kadınların Başbakan Erdoğan üzerine görüşlerini almak istedim.

Bostancı-Pendik hattında caddeler bir tür sınıflaşmayı temsil ediyorlar. Minübüs Caddesi üzerinde yaşayanlar “orta direk”, E-5 üzerindekiler dar gelirli; bir de aşağı caddelerden tepelerdeki sitelere akın eden yeni müreffeh aileler var.

Altıntepe’nin Bağdat Caddesi’ne uzanan bir sokağında yaşayan Hatice Üçyol, orta tahsilli, 60 yaşında, ressam. “Siyaseti sevmiyorum” diye başlıyor söze. “Siyasetçilerin yalan vaatlerde bulunduğunu düşünürüm hep, ama bakın Tayyip farklı. Çalışkan bir kere, çok çalıştığına inanıyorum. Şehri değiştirdi. Yeşil alanlar, yollar, tüneller…  Hayat tarzı baskıları konusunda kuşkularım yok değil. Kapalı-açık ayrımı yapar mı ileride, şimdi bir baskı olduğunu düşünmüyorum, ama acaba ileride ne olur… Bu seçimlerde kazanacak ve kazansın da, önemli olan devletin milletin çıkarları. Ha, bazen çok kırıcı konuşuyor, argovari, o rahatsız ediyor beni, sevmiyorum öyle  üslubu. Ama dik duruyor. One minute, dedi Davos’ta. Hepimiz sevindik. Çılgın projeyi, nükleer santrali desteklemiyorum yalnız. “

Süreyyapaşa sırtlarında bir sitede yaşayan butik işletmecisi Meral Hanım da aileden CHP’li. Fakat bu seçimlerde hem annesi hem de Meral Hanım partilerini değiştirmeye karar verdiler. Sebepleri ise Türkan Saydun için olduğu üzere CHP’deki profil kayması değil, tamamen Başbakan’ın duruşuna duydukları hayranlık. “Daha ne olsun”, diyor Meral Hanım, olağanüstü bir coşkuyla. “İyi bir hatip Tayyip, lider gibi hareket ediyor, gözü kara, Avrupa’ya kafa tutuyor. Metrolar, belediyeler, sağlık hizmetleri… Eskiden özel hastanelere bu kadar rahat gidebilir miydi insanlar…”

Gelelim az çok varoş özelliği gösteren E-5 üstüne…  Güler, 28 yaşında Bitlisli dul bir kadın. Üç çocuğunun sorumluluğunu taşıyor. Konuştuğum kadınlar arasında tek başörtülü olan o. Ev işi emekçisi olarak hayatını kazanıyor. Konu Tayyip Erdoğan’dan açılınca yüzü gülüyor: “Müslümanlığı bana güven veriyor. Ona güveniyorum. O her zaman yoksulun arkasındadır. Evimizin adamı gibi. Tansu Çiller zamanını hatırlıyorum, Kaynarca’ya taşınmıştık Bitlis’ten, yıl 1994. Evden dışarı çıkmak bile cezaydı bize, çevredekiler dışlıyorlardı.  Tayyip’ten sonra bir rahat nefes aldık. İktidarı hak eden biri varsa, o da Tayyip’tir. 1995’te İzmit’te, Köseköy’de oturuyordum, Çiftlik’te. Her yer çok çirkin, bakımsızdı. O işbaşına geldikten sonra semtler güzelleşti. Tamam, işsiz insan çok, ama eskisine kıyasla imkân fazla. O hep bir adım önde. Ben bir Kürt partisini bilirim, bir de AKP’yi. Kürt partisini sevmiyorum ama…  Hiçbir zaman Kürtler birbirine destek olmuyor.  Onlar iktidara gelmez. Sadece can kaybına yol açıyorlar. Çevrem genellikle AKP’lidir, kardeşim parti teşkilatında…”

Başbakan’ın iktidar üslubunun sesleri farklı caddelerde yaşayan kadınların bilincinde  somut  karşılıklar buluyor. Anlam vurgusundan güç ifadelerine, adaletten kalkınmaya… Erdoğan’ın şahsında varsayılan anlam simgesinin imar inşa faaliyetleri yanında Batı karşısındaki jestleri nedeniyle de güç simgesine dönüşmesi, her kesimden kadınlar nezdinde şahsına duyulan sempatiyi artırıyor. Bu sitede “Mustazafların Tayyip’i” diye bir yazı yazmıştım üç yıl kadar önce.  12 Haziran seçimleri öncesinde ise Başbakan Erdoğan bana her kesimden kadının Tayyip’i olarak görünüyor.