Cumhuriyet Halk Partisi'nin dün nihayet istifa eden eski Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in ağzından tarihe geçti, demek etik sorunların bir büyükleri varmış bir de küçükleri.
Ahlak ve etik öyle alanlar ki, siyahla beyaz gibiler. Yani, ahlaki bir yanlışlık ya var ya yok. Bunun azı çoğu, büyüğü küçüğü olmaz.
Bu minik çokbilmişlik notunu yazdıktan sonra esas konumuza gelelim. Mehmet Sevigen, kendisini savunurken 'Çoğu milletvekili arkadaşımız yapıyor, şirketleri var, iş yapıyorlar' dedi ve kendisinin yaptığının küçük bir iş olduğunu, ayrıca zaten kuvveden fiile geçemediğini söyledi.
Geçmişte de yazmıştım, tekrar edeceğim:
70'li yılların ilk yarısında Amerika'da siyasi etik, türlü çeşitli yolsuzluklar ve son olarak da Watergate skandalı nedeniyle dibe vurmuştu.
Bunun üzerine Amerikan parlamentosu Kongre, bir dizi yasa hazırlığına başladı.
Sonunda da 1974 yılında iki tane kanun yürürlüğe girdi. Bu kanunlardan birincisi 'Siyasi Etik Kanunu' adını taşıyor.
Yasanın mantığı şu: Milletvekilleri ve senatörler, önemli bir görev yaptıkları için yüksek ücretler almalıdırlar ama bu ücretleri dışında bir gelir de elde edemezler. Eğer varsa şirket ortaklıkları veya diğer bütün yatırımları, milletvekili veya senatör seçilmekle birlikte hemen 'blind trust' adı verilen yatırım fonlarına yatırılır. Bu kuralın tek istisnası, milletvekili veya senatörün mesela kitap yazarak, mesela konferanslar vererek telif kazanç elde edebilmesi. Ama bu kazanç da, milletvekili veya senatörün yıllık kazancının belli bir oranını aşamaz.
'Siyasi Etik Kanunu' ile birlikte çıkarılan bir başka kanun da, siyasetin finansmanıyla ilgiliydi. Her aşamada siyasetçilere, seçim kampanyalarında uymaları gereken çok katı kurallar getirildi.
Kısacası şu: Amerika'da siyasetçiler, kendi itibarlarını korumak için bu sert kanunları çıkardılar. Türkiye ise gerek siyasi etiği, yani milletvekillerinin yapabilecekleri ve yapamayacakları işler konusunu ben kendimi bildim bileli konuşuyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir şirketteki hisselerini satmak zorunda kaldığı için birkaç kez ne kadar içerlediğini açıkça söyledi. Mehmet Sevigen, bir arsa satışında yaptığı aracılık sonrası kâr paylaşımı anlaşması yapmaya kalkışmasını 'Büyük olmayan etik sorun' diye niteledi. Şaban Dişli, yine arsa satışından yüklü bir para kazandığında durumu normal karşıladı.
Halen Meclis'te mesela gemi sahibi milletvekilleri var, tersane sahibi milletvekilleri var. Başka milletvekilleri başka işler yapmaya devam ediyorlar.
Yani, bir bakıma Mehmet Sevigen çok yanlış şeyler söylemiyor; milletvekilleri milletvekili maaşıyla yetinmiyor, başka işlerden de dünya kadar para kazanıyorlar.
Sevigen maalesef bu konuda ne ilk örnek ne de son. Eğer Sevigen, Deniz Baykal'ın bu kadar yakınında olmasaydı ve Baykal'a kızanların oklarını bu tartışmada bu kadar üzerine çekmeseydi, her şey eski tas eski hamam devam ederdi.
Bu meselenin çözümü, ABD'deki gibi bir siyasi etik ve siyasetin finansmanı kanunları çıkarmaktan geçer.
Yoksa biz bu tartışmaları daha çok yaparız.
Radikal