Bütçe performansı işi kurtarıyor


 
 
Bu satırları yazdığım sıralarda televizyon ekranlarından ABD Merkez Bankası'nın, Lehman Brothers'ın batışından hemen sonra AIG'yi (dünyanın en büyük sigorta şirketi) kurtarmak için 85 milyar dolarlık bir kaynak kullandığı haberlerini izliyorum.  
 
 AIG sigorta şirketinin müşteri sayısının yani bu şirkete bir biçimde bir tür sigorta yaptırmış birey ve kurumların sayısının altmış milyon dolayında olduğunu düşünürsek krizin boyutlarını daha da iyi algılamak mümkün.

Kimilerine göre ABD 1929 sonrasının en büyük ekonomik krizinin içinden geçiyor; bu krizin tüm dünyayı, gelişmekte olan ülkeleri etkilememesinin olanaksız olduğunu da anlıyoruz.

Krizin boyutları bir iktisatçı için ilginç ama insan ister istemez bu krizin kendi ülkemizi de nasıl etkileyeceğini düşünmeden edemiyor.

Bu krizin Türkiye'ye büyüme oranlarının azımsanmayacak bir süre çok düşük seviyelerde gerçekleşeceği biçiminde yansıyacağını iktisatçıların büyük çoğunluğu zaten kabul ediyor ama bizim ülkemiz için ek bir tehlike de düşük büyüme oranlarının yaratacağı gelir azalması ve işsizlik nedeniyle siyasal dengelerin de alt-üst olma ihtimali ve dünyalaşma, AB süreci, demokrasi ve hukuk devleti karşıtı rüzgârların yelkenleri doldurması; bu ihtimalin gerçekleşmesi ya da konuşulmasının dahi krizin boyutlarını büyüteceğini iyi görmek gerekiyor.

Şu ana kadar iç piyasadan gelen ekonomik sinyaller, biri hariç, zaten çok parlak durmuyor.

Büyüme oranlarında ciddi bir düşüş, imalat sanayi kapasite kullanım oranlarında azalma, dayanıklı tüketim malları üretim ve tüketiminde gerileme, kapanan ya da tasfiyeye uğrayan şirketlerin sayısında artış, faizler ve fiyatlar genel seviyesinde yukarı doğru kıpırdanma sinyalleri hep işin sevimsiz yanları.

Küresel krizin geldiği boyutlara, iç piyasadaki olumsuz sinyallere rağmen bugün için sistemin daha da kötüye gitmemesinin altında da kanımca bütçe performansı yatıyor.

Bütçe performansının neden çok önemli olduğu konusunda bir-iki söz söylemeden durumu yansıtmada, gerçekleşen bütçe büyüklüklerini vermekte belki fayda var.

2008 senesinin bütünü için bütçe harcamalarının 222 milyar YTL, gelirlerinin ise 204 milyar YTL olması planlanıyor; böylece ortaya çıkacak toplam bütçe açığının da 17 milyar YTL düzeyinde olması bekleniyor.

Ağustos ayı sonu itibarıyla yani birinci aydan sekizinci ayın sonuna kadar ise toplam merkezî bütçe harcamaları 142 milyar YTL, merkezî bütçe toplam gelirleri ise 147 milyar YTL düzeyinde; buradan ortaya çıkan ilginç sonuç sekizinci ay sonu itibarıyla merkezi bütçenin yaklaşık beş milyar YTL (4,6) fazla veriyor oluşu.

Bütçe büyüklüklerini yuvarlayarak veriyorum, bunun altını çizmek istiyorum.

Sadece ağustos ayı merkezî bütçe sonuçları ele alındığında ise sekizinci ayda merkezî bütçe harcamaları 20,4 milyar YTL, merkezî bütçe gelirleri ise 26,5 milyar YTL düzeyinde, yani sadece ağustos ayında bütçenin yaklaşık altı milyar YTL fazlası var.

Senenin bütünü için 17 milyar YTL bütçe açığı öngörülmüş iken, sekizinci ayın sonu itibarıyla merkezî bütçenin 4,6 milyar YTL fazla vermiş olması hem çok ilginç hem de inanılmaz bir olumlu manzara.

Üstelik bu bütçe performansının büyüme oranlarının düştüğü bir döneme rastlıyor olması daha da ilginç; çünkü azalan büyümenin bütçe harcamalarını etkilemediği ama bütçe gelirlerini azalttığı varsayımı maliyeciler arasında genel kabul görmüş bir varsayımdır.

Ocak-Ağustos 2008 dönemi faiz dışı bütçe giderleri ise yaklaşık 106 milyar YTL, faiz giderleri ise 36 milyar YTL dolayında.

Yukarıda merkezî bütçe gelirlerinin 147 milyar YTL dolayında olduğunu vurgulamış idik; bu toplam gelirler içinde vergi gelirleri 115,5 milyar YTL dolayında, yani sadece vergi gelirleri faiz dışı harcamaları (106 milyar YTL) rahat rahat karşılayabilecek seviyeye gelmiş bulunuyor.

İlk sekiz ayda bütçe fazlası beş milyar YTL dolayında ama mali/stratejik açıdan daha önemli bir değişken, faiz dışı fazla 41 milyar YTL dolayına ulaşmış bulunuyor.

Geçen seneyle de bir mukayese yapılırsa 2007 senesinin ilk sekiz ayında 8,5 milyar YTL açık veren merkezî bütçe, içinde bulunduğumuz senenin aynı döneminde 4,6 milyar YTL fazla vermiş bulunuyor; iki sene karşılaştırıldığında bütçe performansının ilk sekiz ay içinde 13 milyar YTL dolayında iyileştiği görülüyor.

Gelinen bu olumlu noktada Ocak-Ağustos 2008 döneminde merkezî bütçe harcamalarının yüzde 4,7 artmasına karşın bütçe gelirlerinin yüzde 15,3 artmasının belirleyici rolü var.

Türkiye gibi mali disiplinsizliğin ve buna bağlı olarak da bütçe açıklarının çok yakın bir döneme kadar adeta yapısal özellikler gösterebildiği bir ülkede gelinen nokta gerçekten çok önemli.

İçinden geçtiğimiz küresel kriz ortamında Türkiye şimdilik krizden görece az etkilenmiş görülüyorsa ve umarız önümüzdeki dönemi de en az hasarla atlatır isek bunda en önemli payın bütçe performansında olduğunu iyi görmek gerekecektir.

Önümüzde büyüme oranlarının düşeceği bir dönem vardır ve bu dönemin bir noktasında da yerel seçimler görülmektedir; büyüme oranlarının düşmesi nedeniyle azalan gelirlerin bütçe kaynakları ile telafi edilmesine gidilmesinin çok ciddi ve çok olumsuz sonuçlar üreteceğini görmek için iktisatçı olmaya bile gerek yoktur.

Benim kişisel kanaatim, yaşanan ve yaşanacak olumsuzluklar içinde, bütçe disiplininden önemli tavizler verilmediği ölçüde krizi aşmanın her zaman daha kolay olacağı yönündedir.

Her kriz (düşük büyüme) ortamında ise ülkemizde mutlaka bütçe açıklarının ve enflasyonun ucunu açmanın krize çare olacağını söyleyen cahiller çıkmaktadır ve emin olun önümüzdeki aylarda yine çıkacaktır.

Türkiye ve Maliye Bakanlığı bu seslere kulaklarını kapattığı ölçüde krizi aşmak da o kadar kolay olacaktır.

Mali disiplinden krize yönelik çare ummak çok yanlıştır, zira bütçe açıklarının bizzat kendisi çok kısa süre sonra krizin nedenine dönüşmektedir.

Türkiye bu hikâyeyi çok yaşamıştır.

Bütçe disiplini yaklaşık otuz sene sonra yeniden kurulmuş iken bu yanlışa düşmemek esastır.
 

Kaynak: Zaman