Bush yönetiminin İran'a saldırı planları
Bu korkunç gözlemler, Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu'nun raporundan birkaç hafta sonra yapılıyor. Komisyon Raporu, İran'ın nükleer programının sivil amaçlı olduğunu, ülkenin nükleer silah üretmesine imkan olmadığını açıkça vurguladı. ABD dış politikasının kanunsuzluğunu, suçluluğunu kanıtlayan bu rapor, Washington'un yüzüne çarpılan bir tokat gibiydi...
Kamuoyu Sus Pus
ABD açıklamalarının saldırganlığına ve İran'a saldırı planlarının insanlığın geleceğini tehdit etmesine karşın, bu konu dünya kamuoyunda ciddi bir tartışma ve endişe konusu olmuyor. Pentagon'un, "sivil halka zararsız" olduğunu iddia ettiği termonükleer silahlarla İran'a saldırma olasılığı, gazetelerin ön sayfa manşetlerini oluşturmuyor.
Savaş karşıtı gruplar bile, nükleer silahların da devreye sokulacağı daha geniş bir Ortadoğu savaşı tehlikesini ya önemsemiyor, ya da görmezlikten geliyorlar. Daha da kötüsü, İran'a karşı planlanan saldırı ve bunun korkunç sonuçları sivil toplumda, İslamcı Cumhuriyet'i insan haklarına bir tehdit olarak gören "ilerici" ve "sol" ortamlarda da tartışılmıyor. Jean Bricmont'un sözleriyle:
"İran'a saldırı için bütün ideolojik semboller yerli yerinde. Ülke, kadınlara, eşcinsellere ve Musevilere kötü davrandığı için tamamıyla iblisleştirilmiş durumda. Bu Amerikan 'sol'unu etkisizleştirmeye yeter bile. Halbuki asıl konu, bu ülkenin bizim anlayışımız göre sevimli olup olmadığı değil, o ülkeye saldırmak için gerçek bir neden olup olmadığı. Egemen 'insan hakları' ideolojisi, uluslararası hukuk konusunu bir kenara bırakarak 'insancıl' nedenlerle her hangi bir yere saldırmayı kabul edilir bir şey haline getirdi." (Jean Bricmont, Global Research, Eylül 2007).
Savaş Planları
ABD'nin İran'a saldırı planları 2005 ortalarından beri hazır. İsrail, İngiltere ve NATO da, ABD önderliğindeki koalisyonda aktif rol oynamaya hazırlar. Savaş planlarının ilk aşaması, 2003'te TIRANNT (Yakın Zamanda Savaş Alanı İran) başlıklı bir Pentagon senaryosunda ortaya koyulmuştu. 2006'nın yaz aylarında ve bu yıl, Doğu Akdeniz'de ve İran Körfezi'nde esaslı manevralar yapıldı. 2006 Temmuz'unda İsrail'in Lübnan'ı bombalaması da daha geniş bir askeri gündemin parçasıydı. İsrail, Suriye topraklarında da gözle görünür bir provokasyon oluşturan bombalama operasyonları gerçekleştirdi.
Washington'un son günlerde yaptığı açıklamalar, savaş planlarının kapsamını gözler önüne seriyor. "Üst düzey Amerikan istihbarat ve savunma görevlileri Başkan Bush ve en yakınındakilerin Amerika'yı İran'la savaşa götüren adımlar attığına inanıyor...
Pentagon, İran'da 2000 ayrı bombardıman hedefi saptadı… Bir senaryoda, yalnız nükleer tesislerin vurulması var. İkinci seçenek ise, iki üç gün içinde bütün önemli askeri hedefleri vurabilecek, 2000 hedefi içeren çok daha geniş bir plan." (16 Eylül 2007, Sunday Telegraph gazetesi).
ABD-NATO deniz güçleri İran Körfezi ve Doğu Akdeniz olmak üzere iki belirli yörede toplanıyor. Son gelişmelerde, iki uçak taşıyıcı vuruş grubunun (USS Nimitz ve USS Truman) İran Körfezi'ne doğru yola çıkmış olduğu, USS Enterprise ile bir araya geleceği belirtiliyor. Bu, Eylül sonuna kadar, İran Körfezi'nde üç vuruş grubunun oluşması demektir.
İran'a saldırı planları artık Amerika'nın Fransa ve Almanya gibi Avrupalı müttefikleri tarafından resmen destekleniyor. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner Fransa'nın, ABD'nin savaşını desteklemesini istedi. Kouchner, Fransız radyo ve TV'lerinde yayınlanan bir mülakatta, "En kötü olasılığa hazır olmalıyız. Bu, savaşa hazır olmak demektir" dedi, ve sözlerine "İran'la pazarlık devam etmelidir ama İran'ın nükleer silah sahibi olması tüm dünya için gerçek bir tehlike oluşturur" diye devam etti.
İngiltere, diplomatik düzeyde inkar etse de bu işin içinde. İsrail ile geniş kapsamlı işbirliği anlaşmaları olan Türkiye'nin ise İran operasyonunda merkezi bir rolü var. NATO da, 2004'ün Kasım ayında NATO ile bir askeri çerçeve anlaşması imzalayan İsrail'in yanında yer alıyor. ABD, İsrail ve (İran ve Suriye ile sınırları olan) Türkiye baş rollerde olunca, Gürcistan ve Azerbaycan dahil yöredeki çeşitli ABD müttefiklerine de görev düşecek.
Bazı medya kaynaklarından anlaşıldığına göre, İsrail ileri düzeyde askeri hazırlığını tamamlamış, hava saldırılarının bir kısmında rol almaya hazır bekliyor. Suriye ve Lübnan'ın da hedef alınması beklenebilir.
İsrail Hava Kuvvetleri, zaten daha 2005'te hazır durumdaydı. İran'ın Bshehr'deki nükleer tesislerine yapılacak saldırının, İsrail üretimi "bunker buster" bombalarıyla gerçekleştirilmesi düşünülüyordu. Saldırı üç dalga halinde yapılacak, "radar ve iletişim ağlarının kenetlenmesine karşı koruma, ABD Hava Kuvvetleri'nin AWACS gibi uçaklarıyla sağlanacaktı." (W. Madsen, http://www.globalresearch.ca/articles/MAD410A.html)
Savaşı Kızıştırma Senaryoları
Bu askeri operasyona girişilseydi, Doğu Akdeniz'den Çin'in Batı sınırlarına kadar, bütün Ortadoğu ateş alacaktı. ABD stratejicileri, bu durumu göz önüne alarak çeşitli "kızışma senaryoları"nı incelediler. Aslında, savaşın kızışmasını bekliyorlar. Yani İran'ın karşılık vermesiyle işin kızışması, istenilen bir sonuç -askeri gündemin bir parçası.
"Muhtemelen, ilk vuruşu gittikçe artan bir kızışma takip edecektir. Saldırıyı takip eden haftalar ve aylarda ABD İran'ın Irak'taki faaliyetleriyle ilgili belgeler üretecek, gerginliği tırmandıracaktır… Washington'daki güvenlik çevrelerinde inanılırlık kazanmakta olan bu teoriye göre, ABD saldırısı İran'ın esaslı bir tepkisiyle karşılaşacaktır. İran, Körfez'den petrol taşınmasını engellemeye kalkarak nükleer tesislerinin ve ordu mevzilerinin bombalanmasına yol açabilir." (Sunday Telegraph)
İran'dan misilleme
İran'ın saldırıya tepkisinin sert olacağı bilinmelidir. Saldırının etkilerinin hemen Irak'a sıçrayacağını iyi bilen Amerikan Generali David Petraeus, İran'a saldırıya karşı çıkmıştır.
İran, Hindistan ve Çin'den sonra Rusya'dan en çok silah sistemi ithal eden ülkedir. 2001 yılında Muhammed Hatemi'nin başkanlığı sırasında yapılan müzakerelerden sonra, son beş yıl içinde, Rusya İran'ın balistik füze teknolojisini desteklemiştir. İran üç çeşit karadan denize ve denizden denize füzeyi, geçen Kasım'da, ince ayarlı ve dikkatli manevralarda denemiştir. Bir Amerikan füze uzmanının söylediği gibi, bu denemelerle, "İranlılar son model füze teknolojisine sahip olduklarını, bunu beklemeyen dünya ülkelerine göstermişlerdir."
İran, ABD ve müttefiklerinin Irak, Afganistan ve Körfez ülkelerindeki tesislerine füze saldırıları düzenleyebilecek güçtedir. İsrail saldırıda aktif bir rol oynarsa, o da hedef alınabilir. İran ordusu 350.000 askere, 350.000 yedeğe, 2200 tanka sahiptir. Bu gücüyle İran'ın kara kuvvetleri Irak sınırını geçerek Afganistan'a girebilir; ABD'ye ve müttefiklerine esaslı kayıplar verebilir.
İran Karşılık Verirse, ABD Nükleer Silahlar Kullanabilir
ABD, NATO ve İsrail strateji uzmanları, İran'ın bombalanmasının bir kara savaşına dönmesi, ve müttefiklerin İran ve Suriye güçleriyle karşı karşıya gelmesi olasılığının çok farkındalar. Tahran, olası bir saldırıya İsrail'e ve Irak, Afganistan ve İran Körfezi'ndeki Amerikan güçlerine füze saldırıları düzenleyerek karşılık vereceğini zaten açıkladı. İran askerleri Irak sınırını geçebilir, İsrail'in özel kuvvetleri Suriye'ye girebilir, ve ABD'nin nükleer silahları gündeme girebilir.
2004 yılının Mayıs ayında, ABD Milli Güvenlik Kurumu'nun 35 no'lu talimatı Başkana taktik nükleer silah kullanma yetkisi vermişti. Bu çok gizli ve hassas belgenin içeriği önemle saklanan bir devlet sırrı olduğu halde, talimatın, Başkana, CONPLAN 8022'ye uygun olarak, Ortadoğu Savaş bölgesinde taktik nükleer silah kullanma yetkisini verdiği varsayılıyor.
Herkesin anlaması gereken başka bir nokta ise, nükleer silah kullanılmasa bile, ABD'nin İran'ı bombalamasının, Chernobil türünden bir nükleer faciaya yol açabileceğidir.
III. Dünya Savaşı Senaryosu
Batı medyası İran'a saldırı olasılığından söz etse bile, bu baş sayfalarda manşet olmuyor. Yaklaşan felaketin boyutlarından söz edilmiyor. Halbuki, bu savaşın kızışması, III. Dünya Savaşına yol açabilir.
Genellikle medyanın amacı, batı ülkelerinin kamuoyunu, kaçınılmaz olarak kızışacak bir savaşa yol açacak olan ABD harekatına destek sağlamak için güçlendirmek olunca, ABD'nin (sözde dünya kamuoyuna meydan okuyan) İran'ı vurma olasılığı önemsenmiyor.
Savaş propagandası, bir düşman yaratmaktan, Batı dünyasının İslamcı teröristlerin tehdidi altında oldukları izlenimini yaymaktan oluşur. Batı ülkelerinde ve özellikle Batı Avrupa'da medya aracılığıyla Müslümanlara yönelik ırkçılık yaygınlaştı. ABD'nin planladığı savaş "adil bir savaş" olarak görülüyor. Bu, işgalcilere insanca bir yüz verilerek ABD'nin saldırı planlarının kamufle edilmesine yarıyor.
Ne Yapılabilir?
Akıntıyı değiştirebilmek için, termonükleer silah kullanmaktan açık açık söz eden ABD'nin başlatacağı yeni savaşın tehlikeleri konusunda, büyük uluslararası bir iletişim kampanyası gerekiyor. Mesaj çok net olmalı ve yüksek sesle açıklanmalı: Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu'nun da kanıtladığı gibi, dünyaya tehdit oluşturan ülke İran değildir!
Diplomatik düzeyde, Ortadoğu, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri, ABD'nin askeri gündemine net bir biçimde karşı durmalılardır.
Dünya, modern tarihin en ciddi kriziyle karşı karşıyadır. ABD bir askeri maceraya girişmiş, insanlığın geleceğini tehlikeye atan "uzun bir savaş"ı zaten başlatmıştır. ABD savaş projelerinin politik tartışmaların merkezine alınması, politikacıların, askerlerin ve halkların; hem kişisel düzeyde hem de kurumsal olarak saldırıya karşı çıkması gerekmektedir.
[Global Research'teki İngilizce orijinalinden Üstün Bilgen-Reinart tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]