Irak savaşına terörü gerekçe gösteren Bush'un öncelikleri Bağdat'ın düşmesini izleyen yağmada ortaya çıkmıştı: Askerlere petrol bakanlığını koruma emri verilmişti. Petrol saplantılı yönetimin bakışını, Bağdat'a petrol anlaşmaları için danışmanlık yapmakta kullanması ne kadar da yerinde...
Aldatılmış kalmaya devam etmek her geçen gün daha fazla zorlaşıyor. Her gün, kafamızı kumdan çıkaracak yeni gerçeklerle birlikte doğuyor. İki hafta önce, New York Times dört Batılı petrol devinin, dünyadaki en bol üçüncü petrol alanlarına sahip Irak'a dönmelerini sağlayacak ihalesiz anlaşmaları imzalamanın eşiğinde olduğunu duyurdu. Gelecek 30 gün içinde tamamlanması beklenen anlaşmalar, büyük petrol şirketlerinin başını döndürecek nitelikte.
35 yıldır Irak'a sokulmayan Exxon Mobil, Shell, Total ve BP'nin yöneticilerinin zevkten dört köşe, hep bir ağızdan 'Oh Happy Day' (Ne mutlu bir gün) şarkısını söylediği duyulabilir. Bu hafta ayrıca Dışişleri Bakanlığı'ndan bir ekip liderliğinde bir grup Amerikalı danışmanın, söz konusu şirketler ve Irak hükümeti arasında anlaşmaların ayarlanmasında kilit rol oynadığını da öğrendik. Chevron ve birkaç küçük petrol şirketi de anlaşmalara imza koymak üzere.
Savaşın sonu ufukta görünmüyor
Her ikisi de eski petrol şirketi yöneticisi olan Başkan Bush ve Başkan Yardımcısı Cheney, uzun bir süre bize bu savaşın terörizm, kitle imha silahları, Irak halkına özgürlük ve demokrasi getirmekle ilgili olduğunu, petrolle en ufak ilgisinin olmadığını anlatmaya çalıştı.
Bush şöyle demişti: "Nihai kanıt için bekleyemeyiz, dumanı tüten silah, mantar bulutu haline gelebilir." Beklemedi. Saddam Hüseyin'in ABD'ye yönelik yakın bir tehdit olmadığının bir önemi yoktu. Ya da Irak'ın 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ilgisi olmamasının. Askerler 2003 başında savaşa gönderildi, beş yılda 4 binden fazla Amerikan askeri öldü, birlikler hala oradalar ve savaşın sonu ufukta görünmüyor.
ABD'nin en kesin önceliklerinden biri, Bağdat'ın düşmesini takip eden yağma patlaması sırasında ortaya çıkmıştı. Her tarafta şiddet ve karmaşa hüküm sürerken, Amerikan askerlerine özellikle değerli bir hedefi korumaları emri verildi: Irak Petrol Bakanlığı. David Rieff'in Kasım 2003'te Times dergisinde yazdığı üzere: "Ulusal Müze'yi, Ulusal Kütüphane'yi, Sağlık Bakanlığı'nı değil de yalnızca Petrol Bakanlığı'nı koruma kararı, muhtemelen her şeyden çok Iraklıların ABD'nin Irak'ta sadece petrol için olduğuna ikna olmalarına ve işgalden rahatsızlık duymalarına hizmet etti." Petrol saplantılı Bush yönetiminin özgün bakış açısını, şu anda Irak hükümetine büyük petrol anlaşmaları için danışmanlık yapmakta kullanması ne kadar yerinde.
Sözleşmelerin kendileri dev değil. Irak'ın uçsuz bucaksız petrol rezervlerine kapıları açmaya başlayacak çok arzu edilen bir halkaya sıralanmış anahtarlara benziyorlar. New York Times'ın pazartesi yazdığı üzere, "Petrol fiyatlarının sarmal hareketlerle seyrettiği bir dönemde, dünyanın en büyük kullanılmamış petrol alanlarına ve uçsuz bucaksız kâr potansiyeline sahip bir ülkesinde ihalesiz anlaşmalar yapılması, sektör için eşine az rastlanır bir ödül."
Bir ödül, evet. Ama bedeli ne?
Ölen ve yaralanan Amerikalı ve Iraklıların korkunç toplamına ek olarak, Irak'taki savaş, dikkati ve kaynakları, emlak piyasasının elinin ayağının tutmadığı, borsanın sarhoş olduğu, benzin fiyatının galon başına 4 doları geçtiği, işsizliğin arttığı ve olağanüstü sayıda borç batağına batmış, ekonomik anlamda uçuruma sürüklenen çalışan ailenin bulunduğu ABD'deki mühim sorunlardan başka yöne çekti.
Petrol şirketleri sersemleten kârların tadını çıkarırken, çoğu Amerikalı -temmuzda!- kendilerini iflasa sürükleyebilecek ısınma maliyetiyle gelecek kış evlerini nasıl ısıtacakları konusunda endişelenmeye başladı bile.
Ve sonra, sözde terörle savaşa gelince... Son havadisler, ABD'ye fiilen saldırı düzenlemiş terör ağı Kaide'nin, Pakistan'ın aşiret bölgelerinde başarılı bir biçimde yeniden gruplaştığı ve bölgeden terör saldırıları başlatma kabiliyetini yeniden kazandığı yönünde.
Petrol endüstrisinin kuruntularına saplanmış bir yönetim için, Irak'ın devasa rezervleri, 11 Eylül'de 2 bin 700 sivili (Pearl Harbor'da Japonlar tarafından öldürülen Amerikalı sayısından fazla) öldürmüş bir düşmanı alt etme güdüsünün yarattığı cazibeden çok daha güçlü.
Irak Kaide'den önemli...
New York Times, Pakistan'da yeniden toparlanan Kaide üyelerini kastederek pazartesi şöyle yazıyordu: "Hem şu anda görevde olan hem de eski askeri ve istihbarat yetkilileri, Irak'taki savaşın kaynakları tükettiğini ve üst komutanın dikkatini aşiret bölgelerinden başka yöne çektiğini söylüyor. Amerikalı askeri ve istihbarat yetkilileri aşiret bölgelerini araştırmak üzere Predator uçaklar talep ettiğinde, elde uygun uçak bulunmadığı, çünkü Irak'a gönderildikleri yanıtı alıyor."
ABD'nin Irak'tan anlamlı yoldan kurtulmasının ne kadar süreceğini kim bilir. Emin olabileceğiniz tek şey şu: Bu felaketten farksız multi trilyon dolarlık savaşa açık uçlu taahhüdümüz sona erinceye dek bu ülkenin enerji politikasında, sağlık sigortasında, altyapısını yeniden inşa etmede, devlet okullarını geliştirmede ya da kontrolden çıkmış kamu ve özel borçların azaltılmasında herhangi önemli bir ilerleme sağlanamayacak. Bunun nihayet idrak edilmesi ne kadar zaman alacak?
Kaynak: Radikal