Bush Filistinlileri uyuttuğunu sanıyor

 ABD Başkanı son Ortadoğu ziyaretinde, yıl sonuna dek kurulacağını vaat ettiği Filistin devletine hiç değinmeyerek, görev süresi dolana kadar Filistinlileri 'uyutmak' istediğini gösterdi. Bu ziyaretin tek olumlu tarafıysa, bazı Arap müttefiklerinin Bush'u eleştirmesi oldu

ABD Başkanı George W. Bush'un İsrail parlamentosunda yaptığı ve ülkesinin çözüm konularında, özellikle de Kudüs ve mülteciler sorunu bağlamında İsrail'e bağlılığını gözler önüne seren konuşmasının arka planındaki bölge ziyareti, sonuçları açısından Arap müttefikleri için sert bir şok oldu. Bush'un bu konuşması, sürekli Filistin devletinden bahsetmesindeki hileyi gözler önüne serdi. ABD Başkanı Filistin halkını, bir hayalden ibaret olduğu sonradan ortaya çıkacak bu devletten söz ederek uyutmak istedi.
Bush daha sonra Mısır'da yaptığı konuşmada bu olumsuz izlenimi çözeceği vaadinde bulunsa da, söz konusu Filistin devletine dair net bir Amerikan bakış açısı sunamadı. Bu durum bazı müttefiklerini vaat edilen Filistin devletinin mahiyetini ve sınırlarını sorgulamaya sevk etti. Bush bnun yanı sıra, 'ılımlı Arap ülkeleri'ne siyasi ve demokratik reformlar yapmaları gerektiğine dair tipik vaazlarını vermekle yetinip, Filistin hakkına açık destek ifade etmedi. Bu durum bazı ılımlı ülke bakanlarını, Bush'un 'İsrail işgali nedeniyle büyük bir hapiste yaşayan dört milyondan fazla Filistinli'yi görmezden geldiği'ne yönelik yorumlar yapmaya sevk etti.

Bush'un asıl derdi İran'dı
Dolayısıyla ABD, Arap dünyasındaki müttefiklerinin desteğini almakta başarısız oldu. Bazı müttefikler Bush'un politikalarına karşı homurdandı; bir kısmı da, halklarının baskısının, İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği katliamların, Filistin kentleri ve mülteci kamplarına düzenlediği saldırıların, Filistinlilerin arazilerini kin, vahşet ve intikamla işlemez kılmasının ve Gazze'de sivillere yönelik insanlık dışı aç bırakma ablukasının etkisi altında, bu itirazı açıkça dile getirdiler.
Bush'u ve hiçbir kanıt bulunmamasına rağmen İran'ı askeri nükleer
program yürütmekle suçlamaları için bölgeye gönderdiği temsilcilerini sıcak karşılayan Arap liderlerinin, birçok
gazeteci ve siyasetçi tarafından eleştirilmesi de dikkat çekici. ABD'nin
buradaki amacıysa, kendisinin bölgedeki stratejik
çıkarları için ödün vermesi için İran'a baskı yapmak.
ABD başkanının İsrail'e sınırsız desteğinin Filistinlilere, bütün sonuçları, baskıları, işgalci kontrolü ve vahşi katliamlarıyla birlikte bir 60 yıl daha beklemeleri gerektiği yönünde bir uyarı anlamına geldiğini düşünüyoruz. Zira Yahudi stratejisi, Filistinlilerin ekonomik ve siyasi kararlarında bağımsız, güvenli ve yaşayabilir bir devlet sahip olmasını istemez. Aksine Siyonist oluşuma göre, Filistinliler İsrail ekonomisinin inşası için ücretli işçilerden ibaret kalmalı ve Yahudiler, ekonomilerinin güçlenmesi, kendilerini başka ülkelere silah ve güç kaynakları ihraç eden bir devlete dönüştürecek zenginliklerin ve sanayilerinin gelişmesi noktasında hep üst mevkilerde olmalı...
İsrail Kudüs'ü Yahudileştirme stratejisini tamamlama yolunda zamanı kullanmaya, yeni yerleşim birimleri inşa
etmeye, eski yerleşimlerini genişletmeye ve bu arada da Filistin Yönetimi'yle kısır görüşmeler gerçekleştirmeye çalışıyor. Söz konusu görüşmelerse direniş eylemlerine son verilmesi veya Filistin Yönetimi'nin bir yandan Amerikan
teşviki, diğer yandan Ortadoğu
Dörtlüsü'nün tahrikiyle mücahitlere yaptığı baskılarla intifadayı
kaldırılması gibi taciz edici şartlar altında, nihai sonuçları gerçekleştirme noktasında bir adım ilerlemiş değil. Üstelik bu teşvikler, Irak savaşının ve işgalinin sorumlusu eski Britanya başbakanı Tony Blair'in gözetiminde yapılmakta. Bu durumsa, meşum Balfour Deklarasyonu kanalıyla kurulmasındaki Britanya planının uzantısı olarak, Yahudi oluşumunun Filistin'i kontrolü altına alma işleminin tamamlanmasına destek oluyor.
Bu bağlamda Bush'un en önemli Amerikan vilayetine dönüşen İsrail'i sınırsız biçimde destekleyen konuşması, Amerikalı Yahudilerle müttefikleri yeni muhafazakârların, başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi adaya destek vermesini sağlamayı amaçlayan siyasi bir araç olabilir. Zira Yahudiler, ABD'deki başkanlık, Kongre ve Senato seçimlerindeki mali yardımlarda etkin role sahip. Yeni Amerikan başkanı kanalıyla değişim hayallerine boğulan Arap ve Müslümanların anlaması gereken nokta tam da bu. Amerikan partileri iç siyasette veya bazı dış politika meselelerinde ayrı düşebilir, ancak İsrail'e sınırsız destek verme noktasında farklı düşünmezler. Dolayısıyla, dünyadaki siyasi ve ekonomik hareketlilik içinde ileri bir konuma gelmek için, zenginliklerini ve stratejisini kendisini güçlendirmek için işleve koyan bağımsız ve özgür bir siyaset planlamamız gerekiyor.

Lübnan iç diyalogla ayakta kalır
Lübnan'da çözümü, girişim veya çıkış yolu eksikliğinin değil, irade ve karar alma eksikliğinin yanı sıra yöneticiler arasındaki güvensizliğin engellediğini ifade ediyorduk. Sonuçta, 'ne galibine de mağlubun olduğu' temelinden hareketle bir çözüme varıldı. Bu temel, Lübnan'ın uzlaşmacı çözümlere mahkum olduğunu yeniden gösterdi. Daimi bir diyalog projesini tesis etmesini umduğumuz bu anlaşmayı kutluyoruz.
Bu münasebetle de, bölgeyi karıştırmak ve Lübnan'a, birçok devletle çekişmelerini idare edeceği bir saha olarak yoğunlaşmak için küstahça ve despotça bir siyaset planlayan ABD yönetiminin başını çektiği milletler oyununa karşı çok dikkatli olma çağrısı yapıyoruz. Özellikle de Bush'un, Filistinlilerin haklarının enkazı üzerine kurulan ve bir yandan bu halka soykırım uygulayıp diğer yandan siyaset ve güvenlikle ilgili konularda bölgeyi karıştıran devletlerinin inşasını sürdürmeleri yönünde Yahudilere yaptığı çağrıya karşı dikkatli olunmalı.

Direniş himaye edilmeli
Lübnan'da çözümü harekete geçiren Arap yetkililere de, bir kısmının organik bağlantısının bulunduğu uluslararası kulislerde yapılan planlara boyun eğmeme çağrısı yapıyoruz. Özellikle de ABD Kongresi'nin, Arap ve İslam ülkelerinin de üye olduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nü (OPEC), yine sorumlusunun ABD olduğunu bildiğimiz petrol fiyatı artışından dolayı yargılama kararı alması sonrası...
Son olarak, Lübnan'ı koruyan ve İsrail'i yenilgiye uğratan direnişin korunmasının ve himayesinin önemini vurguluyoruz. Çünkü bu direniş, şehitlerinin kanıyla Lübnan'ın gerçek güç unsuru olduğunu kanıtladı. Bizler herhangi bir anlaşmanın, özgür ve bağımsız Lübnan'ın inşasının iki temel dinamiği olan direniş ve İslami-ulusal birliği korumasını istiyoruz.

 

Kaynak: Radikal