Bu sene de dinmedi hasret

Tekin yokluğu bütünü eksik bırakır da; tek kendisini bütün kadar eksik kalmış hisseder mi? Öyle oldu bu sene. Eski fotoğraflara baka baka geçti bir hac mevsimi.

İki defa havasını solumakla şerefyâb olduğum toprakların bu yılki fotoğraflarında yoktum ben. Üç milyonda bir kişi eksik diyeceksiniz. Hayır, öyle değil, bir kişide üç milyon eksik. Orada olamamak değil; oraların bende olamaması asıl hicran. Üç milyon lebbeykten biri olamamak da hasret; ama o üç milyon lebbeykin kulaklarımda yankılanmayan sesi yok mu? Hangi müzik, hangi hoş seda doldurur bu boşluğu? Cemeratta bir taş da benden olsaydı yetmez; cemeratta atılan taşların tarrakası içimde tınılamalıydı. Ben de oralarda olmalıydım demek beni merkeze koyar, asıl kılar, edepsizlik olur; keşke oralarda ben de olsaydım demek daha doğru. Orada olsaydım ve orada olan her şeyle, herkesle, her sesle, her hıçkırıkla, her yakarışla, her tövbeyle bir olsaydım. Her duaya amin dese; her secdeye giden başla ben de eğilseydim.

Üç milyon hacı eksiğim bu sene. Dokuz milyon vakfe eksik; bilmem kaç yüz milyon tavaf, kaç yüz milyon remel, kaç yüz milyon sa'y, kaç yüz milyon hervele, kaç yüz milyon hamdele, kaç yüz milyon salvele eksiğim bu sene. Bu sene de dinmedi hasret...

Gülmek doğuştanmış da ağlamayı sonradan öğreniyormuşuz. Öyle yazıyordu geçen gün gazeteler. Sen Mültezem'de Kâbe'nin duvarına yapışmış ağlayanları gördün mü hiç? Ağlamak, ama gerçekten ağlamak, üç milyon hacının bütün günahlarına bir çift göz olup ağlamak, bir buçuk milyar Müslüman'ın hal-i pür melâline ağlamak, Filistin'e, Çeçenistan'a, Sudan'a, Türkistan'a ağlamak, ümmetin şâkirlerine, fakirleriyle birlikte ağlamak, memleketin mâkirlerinin hakir gördüklerine ağlamak, boynu bükük her yetimin acısına ağlamak, yollarını kaybetmiş her gencin haline ağlamak, küfrün karanlığında kendine yol arayan kör ve sağırların Tamu'ya akışına ağlamak. Öyle sonradan öğrenilen değil, orada, o anda, hadsen bilinen bir ağlamak o; ve sonra hep hasretiyle yanılan bir ağlamak.

Orada bir adamın gözünden bütün bir ümmetin gözyaşı akar, bilir misin sen! İşte o kadar gözyaşı eksiğim bu sene...

Hac, Müslümanların yıllık "İttihad-ı Muhammedî Kongresi" demek. Sadece renklerin değil, her biri nevi şahsına münhasır yaratılmış çehrelerin değil, yediden yetmişe yaş gruplarının değil, çobanından kralına sosyal sınıfların değil, bunların hepsinin arkasındaki dertlerin döküldüğü, Alem-i İslam denilen o koca dert küpünün bir yıllık birikiminin aktığı Arafat buluşmasıdır hac. Orada herkes derdini lisan-ı kâliyle Rabb'ine, lisan-ı hâliyle yekdiğerine anlatır.

Oraya evinin, eşinin, ehlinin dertleriyle gidenler, bütün bir İslam dünyasının dertlerini yüklenmiş olarak dönerler, bilir misin sen! İşte o kadar dert eksiğim bu sene...

Hac, Müslümanların yıllık "İştirâk-ı A'mâl-i Fikriye Halkası" demek. Sadece öğrencisinden hocasına ilim erbabının değil, dinleyeninden konuşanına musâhabe ehlinin değil, yazanından okuyanına mükâtebe ashabının değil, bunların hepsinin arkasında tele'lü eden İslamî düşünce sistematiğinin, muhakeme-i İslamiyye'nin geliştirildiği münazara, mütalaa ve mülakat dairesidir hac. Orada her bilen, her bildiğini her gelene anlatır.

Oraya milletinin, üniversitesinin, medresesinin müktesebatıyla gelenler, bütün bir İslam dünyasının ilmini ve irfanını edinmiş olarak dönerler, bilir misin sen! İşte o kadar bilgi, o kadar irfan, o kadar marifet eksiğim bu sene...

Tekin yokluğu bütünü eksik bırakır da; tek kendisini bütün kadar eksik kalmış hisseder mi? Öyle oldu bu sene. Yok yok, üç milyon değil; üç milyonu bekleyenler kadar eksiğim bu sene. O üç milyonun evlerine götürdükleri zemzem kadar, o zemzemden içecek, hurmasını yiyecek, hikâyesini dinleyecek misafirler kadar eksiğim.

Bu sene koca bir İslam dünyası eksiğim ben.

Kaynak: Zaman