Ortadoğu Barış Konferansı'nın başarılı olabilmesi için ABD, Suudilerin konferansa katılımını sağlamalı, Şam'la yapıcı ilişkiler kurmalı ve Hamas'ı görmezden gelmekten vazgeçmeli. Yoksa, Bush yönetiminin konferansla sadece dikkatleri Irak'tan başka yöne çekmek istediği düşünülecek
Bush yönetiminin önerdiği Ortadoğu Barış Konferansı Kasım 2007'den önce toplanamayabilir gibi görünüyor ki, bölgenin hassaslığını, özellikle de Irak'taki durumun giderek kötüleşmesi ve Filistin'deki Fetih-Hamas çatışmasının derinleşmesini hesaba katarsak bu göreceli olarak uzun bir süre. Amerikan yönetimi başarısız politikalarını terk etmeden, Arap Barış Girişimi'ni kucaklamadan ve müzakere edilmiş ilkeler bütününe tüm katılımcılardan konferans öncesi taahhüt almadan böylesi bir toplantıyı mevcut şartlar altında düzenlemek mütevazı bir başarı elde etme ihtimalinin bile tehlikede olduğu görüntüsü veriyor.
Anahtar Arap Barış Girişimi'nde
Sadece önde gelen Sünni bir ülke olması nedeniyle bile Suudi Arabistan'ın konferansa katılımının son derece önem taşıdığını herkes biliyor. Fakat Suudilerin katılımı bunun ötesinde de öneme sahip; çünkü İsraillilerle daha önce hiç resmen masaya oturmayan Suudilerin tavrına ilişkin bir kırılmaya işaret edecek, hem de konferansa ve burada verilen sözlere daha fazla güvenilirlik sağlayacak. Hepsinden öte Suudi Arabistan, 1967'de ele geçirdiği toprakları iade etmesi karşılığında İsrail'e kapsamlı barış öneren Arap Barış Girişimi'nin müellifi. Arap Barış Girişimi çok önemli çünkü bu Arapların sunduğu bir öneri, Amerikan yol haritası, Clinton planı ya da bölgenin dışından getirilmiş başka herhangi bir barış önerisi değil. Girişimin müellifi olduklarından dolayı Suudilerin katılımı Arap halkları arasında konferansa daha fazla destek sağlar.
Bu yüzden Amerikan yönetimi Arap Barış Girişimi'ni resmen kucaklamalı ve böylelikle Suudilerin konferansa katılmasını zorunlu kılıp, barış sürecinde öncü rol oynamaları için onlara açılım sunmalı. Arapların Barış Girişimi'nde gösterdiği ortak iradenin yokluğunda İslamcı Arap militanlığını bastırmaya yönelik çabalar başarı elde edemez ve görüşmeler hiçbir sonuca varmaz. Herhangi olumlu bir netice için Arap ülkelerinin birlikte çalışması gerekiyor; bu da Arap Barış Girişimi'ni vazgeçilmez kılıyor.
Her ne kadar konferansın odağında İsrail-Filistin sorunu bulunacak olsa da, Amerikan yönetimi İsrail'le çatışan ülkelerin, özellikle de Suriye ve Lübnan'ın konferansa katılımını sağlayıp, konumlarını ve taleplerini sunmasına imkân vermeli. Yönetimin Suriye'ye ilişkin politikası iflas etmiş durumda, zira bu politika barış sürecini ileri götüreceği yerde buna engel oluyor. Barış içindeki bir Ortadoğu için Suriye kilit konumda ve Amerikan yönetiminin vakit geçirmeden Şam'da rejim değişikliği amaçlayan politikasını bırakıp, Suriye'yle yapıcı bir ilişkiye geçmesi gerekiyor. Suriye'nin tekrarladığı barış açılımlarının ciddiyeti ancak müzakere masasında anlaşılır. Şam ve Kudüs'ün BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararı doğrultusunda barış için toprak değişimi ilkesini kabul ettiklerini belirten ortak bir bildiride anlaşması ve çatışmalarına siyasi çözüm taahhüdü vermesi tamamen imkânsız değil.
Ancak tüm bunların gerçekleşmesi için Amerikan yönetiminin İsrail'e Suriye'nin peşinden gitmesi için izin vermesi gerekiyor. Suriye'nin tam katılımı olmadan barış konferansı baştan başarısızlığa mahkûm demektir.
Mevcut şartlar altında Hamas konferansa katılmayacak ve bu durum ılımlılığın ödüllendirildiğini göstermek ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı güçlendirmek için kısa vadede Amerikan yönetimi için faydalı olsa da, Hamas görmezden gelinemez. Zira tasarlanan Filistin devleti Batı Şeria ve Gazze'yi içermek zorunda olduğu gibi İsrail'le Filistinliler arasında müzakere edilen herhangi bir ilkeler bildirisi Filistin halkının geniş desteğini almalı. Hamas'ın yakın zamanda kendini reforme etmesi umulmadığından, doğal nedenlerle ölmesi veya zorla parçalanması muhtemel olmadığından, sadece sınırlar ve mülteciler probleminin çözümüne ilişkin genel bir taslak ve Filistin'in ekonomik kalkınması için sağlam bir plan gibi temel unsurlara değinen ilkeler bildirisiyle Hamas'ın ardındaki halk desteği azaltılabilir.
Hamas seçeneklerini anlamalı
Kısacası, Hamas'ın konumunun zayıflaması için Filistinlilerin iki devletli çözüme dair gerçek ve kaçınılmaz bir vizyonu görmesi lazım. Arap Barış Girişimi burada Hamas'a tek seçeneğin İsrail'le barış olduğunu açıkça göstererek önemli bir rol oynayabilir. Mısır, Ürdün ve diğer ılımlı Arap devletlerinin desteğini almış Suudi Arabistan'a Suriye de katılırsa, Hamas siyaseten büyük ölçüde yalıtılır ve halk desteğini giderek kaybeder. Bu noktaya gelebilmek için Amerikan yönetiminin herhangi bir ilkeler bildirisinin Batı Şeria ve Gazze'de referanduma konulmasında ısrar etmesi ve şartlar ne olursa olsun bu referandumun gerçekleşmesi için imkân yaratması gerekiyor; buna uluslararası destek toplamak da dahil. Hamas liderleri direnirse, onların üstesinden gelmek gerekecek. Hamas'ın önündeki seçenekleri peşinen anlaması lazım ve böyle bir referandum ona yüzakıyla sıyrılma imkânı da tanıyabilir.
Irak'ta savaşla geçen yaklaşık beş yıldan sonra Amerikan yönetiminin Arap-İsrail çatışmasının ancak Saddam Hüseyin'in iktidardan indirilmesiyle çözülebileceğine inanma abesliğinin ötesine nihayet geçebildiğini görmek umut verici. ABD Başkanı barış sürecini ileri götürmeyen politikalarını sürdürürse, toplanması çağrısında bulunduğu konferansın hiçbir şey üretmeyeceğini anlaması da faydalı olurdu. Önümüzdeki birkaç ay Bush'un Arap-İsrail barış sürecini ileri götürmekte ciddi olduğunu ya da bu konferansı sadece ABD ve Ortadoğu'daki dikkatleri tüm bölgenin üstüne kara bulutlar çökerten feci savaştan başka bir yöne çekmek için kullanacağını gösterecek.
Kaynak: Radikal