Yargıya yardımcı olmak hak değil, görevdir. Hatta herhangi bir yardımda bulunabilecekken bunu yapmamak ‘suç’ sayılmıştır.
Bu nedenle şahitlikten kaçamazsınız, mahkemeden belge veya bilgi kaçıramazsınız. Bırakınız yardımdan kaçınmayı, yargıyı etkileyecek açıklama ve davranışlarda bulunmak dahi yasalara göre suçtur. Çünkü hiçbir hakim toplumun ve kurumların işbirliği ve desteği olmaksızın işini yapamaz. Ergenekon’a bu açıdan baktığımızda bu davanın hakim ve savcılarının dünyanın en talihsiz hukukçuları olduğunu görürüz:
Bu davada en çok yardım beklenen kurumlar Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), medya, yargı ve siyaset kurumları olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü haklarında iddia bulunanlar daha çok bu kurumlarda çalışıyor ya da sanıklar suçu daha çok bu alanlarda işlemiş görünüyorlar.
Dilerseniz TSK ile başlayalım. TSK iddia edilen suçların odağında yer alıyor. Fakat bugüne kadar mahkeme ile bırakın işbirliği yapmayı, mahkemeye en çok direnç gösteren kurum görüntüsünü çizdi. Suçlanan personelin yargıya teslim edilmesi bir yana, tutuklama kararlarına karşı personelin orduevlerinde gizlendiğini, askeri hastanelerin mahkemeden kaçış için kullanıldığını, mahkemeye birinci derece sanık olarak çağrılan üst düzey askerlerin görevdeymiş gibi gösterildiğini gördük. Suç belgelerinin altında ıslak imzası bulunan personel dahi sahiplenildi. Yöneticiler mahkemelere yardımcı olmak bir yana, sessiz kalmayı dahi başaramadılar. Kimi suçlular hakkında “iyi çocuk” dendi, kimi belgeler hakkında ise “kağıt parçası”. Ordu’nun en mahrem odalarında olması gereken kozmik belgeler Ergenekon sanıklarının evlerinde bulundu. Talim alanlarının hemen yanıbaşında toprağa gömülü silahlar çıktı. Bu silahlarla ilgili olarak “bunlar silah değil, boru parçası” açıklaması yapıldı. Ülkenin dört bir tarafında patlayıcı ve silahlar tespit edildi. Üstelik bu silahların bir kısmı TSK’nın envanterinde görülüyordu. Örnekleri çoğaltabiliriz. Oysa hepimiz biliyoruz ki Genelkurmay’ın işbirliği olmaksızın Ergenekon Davası’nın ilerlemesi zordur. Dava ile ilgili belgelerin tamamına yakını TSK arşivlerinde bulunuyor. Bunları normal bir ülkede mahkemenin rahatça görebilmesi gerekir. Bizde ise mahkeme yazışmalara dahi resmi yollardan değil, sanık evlerine baskınlar düzenleyerek ulaşabiliyor. Aslına bakarsanız TSK’nın davaya bu kadar direnç göstermesi garip. Çünkü iddialar doğru ise sanıklar en büyük zararı TSK’ya vermişler, vermeye de devam ediyorlar.
Medya ve yargı
Gelelim medyaya. Medya da mensupları gözaltına alındığında mahkemeye karşı müthiş bir direnç gösteriyor. Bu dirence ek olarak, bazı medya kuruluşları yayınlarını tamamen mahkeme karşıtlığı üzerine kurmuş durumdalar. Sadece bazı gazeteleri okuyarak ülke gündemini takip etmeye çalışsanız, Ergenekon mahkeme heyetinin bir mahkemeden çok, kanlı bir intikam çetesi olduğunu sanabilirsiniz. Sanıklar aleyhine bir tek habere yer vermeyen bu yayın organları, mahkeme heyeti hakkında hiçbir olumsuz haberi ise kaçırmamaktalar. Dahası iddianameler okunduğunda sözkonusu terör örgütünün medyada hala çok diri olduğu da anlaşılmaktadır.
Suçlamaların odağındaki bir diğer kurum da yüksek yargı. Fakat gariptir, hukuku en iyi bilmesi beklenen yargı da bugüne kadar davaya zerre yardımda bulunmadı. Hatta davayı bitirebilmek için pek çok manevra yaptı. Örneğin dava dosyaları görülmeden fotokopi üzerinden alınan bazı kararlar var. Ergenekon Davası heyetinin görev yerlerini değiştirirek davayı sona erdirme veya sulandırma girişimleri de görüldü. Son dönemde yüksek yargıda yaşanan değişim sayesinde bu sorunların sona ereceği beklenebilir. Ancak yüksek yargıya rağmen böyle bir davayı yürütmenin zorlukları ortadadır. Hele hele, sırf görevini yaptığı için görevden alınan Savcı Sarıkaya örneği orta yerde dururken Ergenekon’da savcı veya hakim olmak korkmak için yeterli gerekçedir.
Siyasiler de yardımcı olmuyor
Son olarak işbirliği gereken bir diğer grup siyasilerdir. Ancak bazı partiler davada taraf olmanın ötesinde, dava heyetine karşı taraf hale geldiler. Sanıkları kampanya şeklinde savunan bu siyasiler pekçok konuşmalarında mahkemenin hakim ve savcılarını yalancılıkla, masum insanları karalamakla, sahte belge düzenlemekle, aramalar esnasında düzmece belgeleri sanıkların evlerine yerleştirmekle vs. suçladılar. Tüm bu suçlamalara karşı mahkemenin konuşabilmesi ise mümkün değil. Hatta şu sıralar seçimlerde aday göstererek sanıkları mahkemeden kaçırma planlarından dahi söz ediliyor.
***
Örnekleri ve direnen kurumları çoğaltmak mümkündür. Fakat bu kadarı dahi kafidir. Görünen o ki, doğası gereği (darbecilik ve terör) zaten çok karmaşık ve zor olan bu davanın kısa sürede bitirilebilmesi için yardım ve işbirliği gereken kurum ve kişiler ciddi bir direnç göstermektedirler. Hal böyle olunca mahkeme çoğu zaman sanık ifadelerinden veya sanıklardan ele geçirilen kanıtlardan yeni isimlere ulaşmak durumunda kalmakta, bu da davayı uzatmaktadır. Bu nedenle davanın çabuk sonuçlanabilmesi için savcıları ve hakimleri suçlamayı bir yana bırakıp, bir an önce mahkeme ile işbirliği yapmamız ve onu etkileyecek açıklama ve davranışlardan kaçınmamız gerekiyor. Aksi taktirde gecikme hepimize zarar vermeye devam ediyor.
Kaynak: Star