Bu belgeseli sakın kaçırmayın!


Son günlerde artan terör vesilesiyle hepimiz Irak'a bakıyoruz. Irak'a, yani, malum merkez üslerinde planlanan oyunun Ortadoğu'daki arenasına…

İşgal altındaki Irak, haritaların havada uçuştuğu bu netameli dönemin, tabiri caizse, işaret fişeği.

Hülasa, Türkiye, İran, Suriye ve diğer bölge ülkelerini derinden etkileyebilecek gelişmelere gebe günlerden geçiyoruz!

Olan biteni anlayabilmek için bölgeden bağımsız bir şekilde sadece Irak'ı ele almak ne kadar yanıltıcıysa, tarihî projeksiyondan, jeopolitik derinlikten yoksun değerlendirmeler de hiç kuşkusuz o kadar yanıltıcıdır.

Mesela, Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'nin "yorgun" veya "hasta" tabir edilen çözülme döneminde bile, Şii, Sünni, Türkmen, Kürt ve Arap'ın topyekûn, omuz omuza verdikleri mücadeleden ne kadar haberdarız?

İngilizlerin, Irak krallığı dahil her teklifini elinin tersiyle geri çeviren, Arap çöllerinin cesur savaşçısı Uceym Sadun Paşa'yı tanıyor muyuz?

Kut işgalinde, bir avuç Türk askeriyle İngiliz kuşatması altında ölümü bekleyen Trabzonlu Binbaşı Adil Bey'i, İngiliz kuşatmasını yararak kurtaran bu büyük Arap kahramanını ne kadar biliyoruz?

Aç-susuz kaldığında, mücadelesini, kahraman ordusuyla birlikte çekirge yiyerek sürdüren Fahreddin Paşa'yı anlamadan, direnişin 'ruh kökünü' anlayabilir miyiz?

Teslim çağrılarının yıkıcı baskısından sıyrılabilmek ve direniş ruhunu yeniden kuşanabilmek için, Ravza-i Mutahhara'da, "Ya Rasulallah, biz seni bırakmayız!.." diyerek gözyaşı döken, büyük Türk kumandanı Fahreddin Paşa'nın, Medine Müdafaası'nı kavramadan, hangi soylu direnişi kavrayabiliriz ki?!

Basra'yı İngiliz işgalinden kurtarabilmek için, canhıraş bir hücuma kumandanlık eden ve yenilginin ardından kafasına sıktığı kurşunla hayatına son veren Teşkilat-ı Mahsusa reisi Kuşçubaşı Eşref Bey'in "vatan" telakkisini fehmetmeden bu toprakları savunabilir miyiz?

T. E. Lawrence, Kuşçubaşı Eşref hakkında şunu anlatır:

"Hayatına son verdiği haberi bize geldiği zaman, Mekke'de, Şerif Hüseyin'in sarayındaydım. Şerif Hüseyin, bana, 'Bunlar böyle ölmesini de bilirler' dedi…"

Bağdat'ın güneyinde yer alan Selman-ı Pak'ı savunan Türk kuvvetlerine, "Çarpışma ölene kadardır!.." emrini veren Albay Halil'in, ölümün üzerine neyin uğrunda yürüdüğünü anlamadan, Kuşçubaşı Eşref'i anlamak mümkün müdür?

Onlar böyle ölmesini bilmeselerdi, büyük şairimiz Mehmed Akif, "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır…" diyebilir miydi?

Sudanlı Zenci Musa'yı biliyor muyuz?

Ya, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın, Mahmud Humud'a hediye ettiği kol düğmelerinin anlamını?..

Bütün bir Ortadoğu topraklarının cihadı kuşanması için Mehmet Akif'in verdiği mücadeleyi?

Trablusgarp direnişini?

Mısır'da kör edilen esir Türk askerlerini?

Peki, Çanakkale Destanı mesabesindeki Kut'ul Amare zaferinden ne kadar haberdarız?

Kut'ul Amare'de, 5 ay süren kuşatmanın ardından, 40 bin İngilizi öldürüp, General Towshend başta olmak 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 askeri esir alan Halil Paşa kumandasındaki kahraman Türk ordusunun şehadet aşkını anlayabilir miyiz acaba?

Halil Paşa'nın, "Bize ikiyüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah'a hamd ü şükr'eylerim. Allah'ın azametine bakın ki, bin beşyüz senelik İngiliz devletinin tarihine bu vak'ayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vak'a daha göstermemiştir…" şeklinde dile getirdiği bu zaferi öğrenmemiz gerekmez mi?

İşte bütün bunları ve daha fazlasını bilmek, öğrenmek ve görmek için müthiş bir belgesel ekrana geliyor, haberiniz ola! "Yakın Tarihin İzinde / Anılar ve Duygular" adlı 13 bölümlük bu belgeselin ilk bölümü, 11 Kasım Pazar, saat 21:15'de, TRT2 ekranında…

Uzun lafın kısası:

Bu belgeseli sakın kaçırmayın derim, başka da bir şeycikler demem.


Kaynak: Yeni Şafak