Hürriyet Partisi'ni bildiniz mi? Hayır, dedikoducu yazarlar marifetiyle giderek 'Posta' ve 'Gözcü' kıvamında bir bulvar varakparesine dönüşen gazeteden sözetmiyorum.
Şimdi, 'Aydın Bey, çevrenize ve yazarlarınıza dikkat edin' desem, sağa sola hırlamayı itiyat edinmiş ve delikanlılığın semtinden dahi geçmemiş müptezel kalem çıkıp 'Bizi patrona şikayet ediyor... Delikanlılık değil bu...' diye zırlayacak.
Bir şey demiyorum.
Defolsun.
Hatta ırak olsun.
Hatta müessesesinde bin yaşasın.
Neyse... 'Hürriyet Partisi' diyordum... Ekrem Alican'ı da bilmezsiniz. Turan Güneş'i bir yerlerden duymuşluğunuz vardır. Kendisi 'Araba Devrilmeden Önce' diye bir kitap yazmıştır; anıları eşliğinde demokrasinin uğradığı yol kazalarını tatlı tatlı anlatmaktadır... En iyi eseri, oğlu Profesör Hurşit Güneş'tir. Ki, siyasete heveslendiğinde 'eğitim şart' tadında konuşmalar yapmış, bayağı şaşırtmıştır. Siz yine de en kötü eseri olan 'Araba Devrilmeden Önce'yi dikkate alın. Bulabilirseniz mutlaka okuyun, 'Kandıralı Turan Güneş fenomeni'ni daha yakından tanıyın.
Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu'nu da bilmezsiniz...
Fethi Çelikbaş'ı bilmenize imkan ve ihtimal yok... Kendisi, 12 Mart darbesinin 'demirbaş' siyasetçilerindendi. Liberal olarak başladığı siyaset hayatını, darbecilerin umdesinde ve yedeğinde militarist bir nefer olarak tamamladı.
Uğur Mumcu'nun 'Sakıncalı Piyadesi'nde Çelikbaş'la ilgili hoş ayrıntılar vardır... 'Mutlaka okuyun' diyeceğim ama, okumuyorsunuz, sonra da klavyeye sarılıp sağa sola küfür mailleri gönderiyorsunuz.
Fakat, Coşkun Kırca'yı 'coşkun' militarist görüşlerinden tanırsınız.
Eski bir diplomattır. Büyükelçiliği döneminde Asala militanlarının saldırısına uğradı, yaralandı. Bir ara siyasete soyundu. Üç hafta kadar Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturdu. Koltuğunu ısıtamadan indirildi. Doğan Medya Grubu'nda yazarlık yaptı. Şimdi aramızda değil. Derin devletimizin mutemet ve muteber elemanlarından biriydi. Hatta, önde gideniydi...
Hürriyet Partisi, işte bu değerlerle, 1955 yılında kuruldu.
Genel başkanlığa Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu getirildi. Bir kez seçime girdi. Toplam dört milletvekili çıkardı. İlginçtir, dört milletvekilini de, şirin Burdur ilimizden çıkardı.
Kırca'nın sonradan dahil olduğu parti, liberal görüşleri savunuyordu, Menderes'e kızıyordu...
Parti değil, bir tür 'anti-Menderes dergahı'ydı.
Menderes'e kızan ne kadar liberal varsa, soluğu bu dergahta alıyordu.
Üç yıl süren romantik 'karşıtlık macerası'ndan sonra parti kendini feshetti, CHP'ye katıldı. Liberaller de, otomatikman 'devletçi' oldular.
Şimdi sıkı durun...
Bize 'DP'liymiş gibi' yapan ve 'Menderes'in avukatı' olmakla övünen muhterem Hüsamettin Cindoruk, 'Hürriyet Partisi'nin en ateşli müntesiplerinden biriydi.
Bu adam, şimdi, Demirel'in patronajında, kadim ve kurumsal DP'ye genel başkan olmak istiyor.
Mehmet Barlas'ın da vukufiyetle saptadığı gibi, Cindoruk eliyle Demokrat Partililer '46 Ruhu'na değil '28 Şubat Ruhu'na bağlı kalmaya davet ediliyor...
Hulasa:
Pazar günü gerçekleştirilecek kongrede Cindoruk kazanırsa, merhum Menderes (ve dolayısıyla 46 ruhu, dolayısıyla Türkiye) kaybetmiş olacak...
Menderes karşıtlığıyla neşvu nema bulmuş darbeci zihniyet ve Ergenekon taifesi de kazanmış olacak...
Kaynak: Star