Böyle ayak oyunu olur mu?


Cumhuriyet'in Tan Oral'ın işine son vermesi son derece can sıkıcı bir durum!

Hatta, moral bozucu…

Çünkü bu rezil-rüsva halin yaşanmasında, sehven de olsa, Yeni Şafak'ın fonksiyonu var.

Eyvahlar olsun ki, Tan Oral'a bakarsanız, bu 'fonksiyondan' öte bir şey…

Şu hale bakın:

Bir gazete 30 yıllık çizerine kapıyı gösteriyor, başka bir gazete 'suçlu' ilan ediliyor!

Gerçekten de çok tuhaf.

Hülasa, Cumhuriyet gazetesinin Tan Oral'la yollarını ayırmasının (nerdeyse) tek müsebbibi Yeni Şafak'mış.

Nerden bakarsanız bakın acayip bir durum.

Bilindiği üzre, Tan Oral, 28 Şubat'ta yayımlanan mülakatta, "Kızların yaptıkları başkaldırı değil, baş eğmeme. Başörtülüler ne zaman üniversiteye girse birileri rahatsız oldu…" demişti.

Son derece gönül çelen ifadeler bunlar. Zaten gazetemiz de pek beğenmiş olacak ki, manşete çıkarmış. (Gerçi, Yeni Şafak'ta çalışmış olsa, aydın sorumluluğuna yakışan bu ifadenin tam tersini söyleyeceğini, bunu da 'sorumsuz' olmasına bağladığını NTVMNSBC'deki söyleşişinden öğrendik ama olsun, mesele değil.)

Gelgelelim, mezkur mülakatta, Cumhuriyet'te yayımlandıktan sonra basılması şartıyla verdiği bir karikatürü, "Yeni Şafak için çizdi" şeklinde sunulunca dananın kuyruğu kopmuş! (Nihayetinde mağdur olan Tan Oral olduğu için, onun beyanlarını esas alıyorum.)

Anlayabildiğim kadarıyla olayın seyri üç aşağı beş yukarı şöyle gelişmiş:

Karikatürünü, Cumhuriyet'le aynı gün Yeni Şafak'ta görünce Tan Oral'ın kan beynine sıçramış.

Özür dilemek için mi, yoksa "O karikatürü size çizdim; 30 yıl boyunca çizdiğim gibi" demek için mi, bilmiyoruz, ama ilkin gazetesini aramış.

Yazık ki, ulaşamamış.

Neyse ki Yeni Şafak'a ulaşmış ve, "O karikatür var ya, onu sizin için çizmemiştim kardeşim…" demeye getirmiş galiba. Gazetemiz de, "O karikatür bizim için çizilmedi" açıklamasını bir gün sonra (29 Şubat) yayımlamış.

Bu "düzelti"nin bir örneğini de Cumhuriyet'in Genel Yayın Müdürüne göndermiş.

Bütün girişimlerine rağmen ancak 3 Mart Pazartesi günü İlhan Selçuk'a ulaşabilmiş.

Değerli çizerin söylediğine göre, "son derece duyarlı ve hüzünlü bir konuşma"nın akabinde İlhan Selçuk, Tan Oral'ın işine son vermiş!

Demek ki, İlhan Selçuk ne 30 yıllık çizerini, ne de Yeni Şafak'ın "düzeltisini" takmış.

Tan Oral, 30 yıl emek verdiği gazetenin halden anlamayan halini, "gazetemin bana arka çıkmış olmasını boşu boşuna bekledim" diyerek oldukça 'resisif' bir dille eleştirmiş. Lakin, söz Yeni Şafak'a gelince, açmış ağzını, yummuş gözünü; demediğini bırakmamış.

Hata yaptınız, demiş, eyvallah denilmiş...

"Duyarsız bir yayın organı" demiş, bir şekilde de olsa mağdur olmasına madem vesile olduk, sinemize çekelim, denilmiş.

Genel Yayın Yönetmenimiz yapılan hatayı kabul ettiğini, üzüntüsünü ve "daha fazlasını" kendisine söylemiş, hazreti kesmemiş: "Kötü niyet bu kadar açık ve pervasızca sergilenebilirdi…" diyerek başına gelen bu nahoş olayın tüm vebalini ve sorumluluğunu Yeni Şafak'a yüklemiş.

Hülasa, ne dediyse, 'kızgın ve kırgın' ruh haline verilmiş ve ses çıkarılmamış.

Ama…

Gel gör ki, değerli çizer burada durmamış:

NTVMSNBC'ye verdiği mülakatta, Yeni Şafak'ı "ayak oyunları" yapmakla suçlamış!

"Ayak oyunu" ne Allah aşkına?

Dolap çevirmek, hokkabazlık marifetiyle entrika yaparak ayak kaydırmak, katakulliye getirmek değil mi?

İyi de, Yeni Şafak bunu niçin yapsın? Görüşlerini beğenerek manşetine çektiği bir çizerin çalıştığı gazeteden kovulması için mi?

Niye?

Hele bi kopsun da, biz kapalım, diye mi?

Kürşat Bumin'in, Tan Oral'ın Yeni Şafak'a yönelttiği eleştirilerini "sonuna kadar haklı" bulan ifadesine işte bunun için itiraz emiş, "sonuna kadar" değil, "bir yere kadar" haklıdır demiştim.

İşin 'eğlenceli' yanına aslında buradan sonra girecektim ama gördüğünüz gibi yine lafı çok uzattık ve yerimiz kalmadı.

Nasip değilmiş. Ne diyim; vardır bunda da bir hikmet.

 

Kaynak: Yeni Şafak