Bosna yeni bir felaketin eşiğinde

Bosna Sırp Cumhuriyeti, Rusya'nın da desteğiyle uzun vadede Bosna'dan ayrılmaya yönelik bir politika izliyor. 1992'de savaşı başlatan korku ve şüphe canlandı, Boşnak ve Hırvat milliyetçiliği de yükselişte. AB ve ABD?hızla harekete geçmezse işler hızla çirkinleşebilir

Neredeyse tam 13 yıl önce, Amerika'nın önderliği Dayton barış anlaşması sayesinde
Bosna'da üç buçuk sene süren savaşı sona erdirdi. Ancak Bosna bugünlerde hakiki bir çöküş tehlikesi altında. Tıpkı 1995'te olduğu gibi, bugün de bir başka krizi kapımızda bulmamak için kararlılık ve transatlantik birlikteliğine ihtiyaç var.
Milliyetçi Sırp Demokrat Partisi'ne muhalefeti nedeniyle bir zamanlar uluslararası toplumun (özellikle de Washington'ın) gözdesi olan Bosnalı Sırpların başbakanı Milorad Dodik, soykırımla lekelenmese de, eskiden karşı koyduğu partinin gündemini şimdilerde benimsemiş durumda. Uzun vadede izlediği politika açık görünüyor: Eğer bir fırsat çıkarsa, yönettiği Bosna Sırp Cumhuriyeti'ni (Republika Srpska) Bosna'nın kalanından koparmak. [Dayton Anlaşması'na göre Bosna-Hersek biri Sırplara, diğeri Boşnak ve Hırvatlara ait iki bölgeden meydana geliyor].

İki taraf da Dayton'ı ihlal ediyor
Ülkenin anayasal yapısının zayıflığını, uluslararası toplumun bezmişliğini ve AB'nin kendi koşullarını sağlamadaki kabiliyetsizliğini kullanan Dodik, iki yıl içinde geçtiğimiz 13 sene boyunca Bosna'da kat edilen ilerlemeyi büyük ölçüde tersine çevirdi, Bosna devletinin kurumlarını cidden zayıflattı ve ülkenin işleyen (AB'ye girmeye müsait) bir devlete evrilmesini neredeyse durdurdu.
Dodik'in icraatları, Rusya'nın cesaretlendirmesi ve petrodolarlarıyla iyice körüklendi. Bunun yanında, onun rakibi konumundaki Bosna-Hersek'in Cumhurbaşkanı Haris Siladziç, ülkeyi oluşturan iki bölgenin lağvedilip, federal olmayan tek bir devlet yaratma gereğini vurguladı. Dodik Dayton Anlaşması'na bağlı olduğunu iddia ediyor, Siladziç ise bunu gözden geçirmeyi diliyor ama her ikisi de anlaşmanın temelindeki federal sisteme sahip tek bir devlet ilkesini ihlal ediyorlar. Söz konusu zehirli etkileşim Bosna bugün içinde bulunduğu krizin odağını oluşturuyor.
Neticede 1992'de savaşı başlatan şüphe ve korku yeniden canlandı. Yıkıcı bir dinamik hız kazanırken, Boşnak ve Hırvat milliyetçiliği de yükselişte. Kısa süre önceki yerel seçimler milliyetçi partiler için sevindirici oldu.
Olayların bu raddeye varması uluslararası toplumun ilgisizliğinin sonucu. Bush yönetimi büyük ölçüde Bosna'ya sırtını dönerken, AB fazlaca müdahil konuma geldi; AB üyeliği vizyonu, açıklandığı 2003'ten beri Bosna'da reformların arkasındaki asıl itici güç oldu. Fakat AB tutarlı bir strateji geliştiremediği gibi olmayan noktalarda ilerlemeler
duyurarak Bosna'da hem kendi etkinliğini hem de Dayton Anlaşması'ndan beri ülkede kaydedilen ilerlemenin müsebbibi olan Yüksek Temsilcilik Ofisi'ni ve uluslararası askeri gücü (NATO'nun yerini alan AB gücü Eufor'u) zayıflattı.
Yüksek Temsilcilik Ofisi'nin etkinlik kaybı, ABD ordusunun çekilmesi ve pek az operasyonel yeteneğe sahip Eufor'un oluşturulmasıyla eşzamanlı gerçekleşti. Böylesi tehlike sinyallerine rağmen, 'AB görevlerinin sonu olduğu' gibi tamamen teknik bir noktayı kanıtlamak isteyen Fransa ve İspanya, yıl sonundan önce Eufor'a desteklerini çekmek istiyorlar.
Yüksek Temsilcilik Ofisi'nden AB merkezli bir göreve doğru hâlâ belirsiz bir 'geçişi' kafasına takan AB, Bosna'daki geçişi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyacağı araçları belirlemeden kendi alet çantasını boşaltmak niyetinde görünüyor.
Mesela sahadaki kendi adamı konumundaki yetenekli Slovak diplomat Miroslav Lajcak'ı can alıcı bir anda desteklemekte başarısız olunca, onun otoritesine feci zarar verdi.
Dodik gibi Rusya da AB'nin zayıflığını kullanıyor, mümkün olan her yerde ABD ve AB'ye sorun yaratıyor. Buna mukabil Moskova'nın sözü AB ve ABD'ye kıyasla Bosna'da o kadar güçlü değil. Rusların görevin tamamlanıp tamamlanmadığına bakmaksızın Yüksek Temsilci'nin ofisini kapatma girişimleri geri püskürtülmeli. Daha normal bir AB varlığına geçişin koşulları karşılanana dek bu ofis açık kalmalı ya da benzer bir güçlü örgütlenmeye gidilmeli. ABD de müdahil olmalı.
AB dışpolitika sorumlusu Javier Solana, Bosna'da daha derin ve geniş uluslararası mevcudiyete yol açabilecek şekilde Washington'ın tam katılımı ve AB'nin güçlü şartlarıyla desteklenen yeni bir transatlantik politikasının oluşturulmasıyla görevli bağımsız bir çalışma başlatmalı. Dayton barış anlaşmasının çökmesi Beyaz Saray'daki yeni yönetim için gereksiz ve istenmeyen bir sorun olacaktır.

 

Kaynak: Radikal