Boş mideleriyle direniyorlar

Manzara son derece saçma ve akıl alır gibi değil. Filistinliler, kapılar yüzlerine kapandıktan sonra işgale mideleriyle direnmeye başladılar. Dışardakileri özgürleştirenler mahkumlar. Hatta demir parmaklıklar ardındaki tutsakların durumlarının iyileştirilmesi, bazılarının kendisiyle iftihar ettiği milli bir başarıya dönüştü.

Yaklaşık 2 bin Filistinlinin, İsrail hapishanelerinde maruz kaldıkları ve izole bir şekilde daracık bir hücre içerisinde 12 yıl kalmalarına neden olan içler acısı ve gayrı insani şartları protesto etmek için başlattıkları açlık grevinden bahsediyorum. Bazı tutsak yakınlarının, beş yıldır tutsakları ziyaret etmeleri yasaklanmış. Filistinli tutsakların tamamı ise eğitimlerini sürdürmekten ve yazı yazmaktan men edilmiş durumda. Ayrıca idari hapis cezası gerekçesiyle birçok Filistinli, yargılanmadan hapse atılıyor ya da tutuklanıyorlar ve doğal olarak avukat tutmalarına da izin verilmiyor.

"İsrail adaleti" cellatlarıyla dayanışma içerisinde, Ramallah'taki yönetim, Filistin halkını savunmaktan çok İsraillilerle güvenlik koordinasyonuyla meşguller. Uluslararası hukuk örgütlerinin büyük bir bölümü, Filistinlilerin haklarına yönelik günlük vahşi ihlallere seyirci kalıyorlar. Bir çok Arap ülkesi, dahili sorunlarıyla meşgul. Filistinli direniş örgütlerinin elleri zincirlenip içerde ve dışarda hareket kabiliyetleri azalınca Filistinli tutsaklar açlık grevinden başka bir alternatif bulamadılar ve midelerini ve bedenlerini direniş silahına dönüştürdüler.

Filistinliler boş karınlarıyla insanlıklarını savunmayı seçtiler: Bunların içerisinden ikisi, Hıdır Adnan ve Henna Çelebi, İsraillilerin maskelerini düşürmeyi başardı ve İsrail'i kendilerini serbest bırakmaya mecbur bıraktılar. Bu ancak birincisinin altmışaltı gün ikincisinin ise elli gün boyunca açlık grevi yapmasından sonra gerçekleşti. İsrailliler, grevcilere katılarak yetmiş gün boyunca bu grevi sürdüren Hasan Safdi'yi bütün gelenek ve teamüllere aykırı olarak açlık grevindeyken kelepçeleyip hücreye tıktı. Bunu yeni bir dalga takip etti ve son bir hafta içerisinde açlık grevi yapanların sayısı 2 bini geçti. Açlık grevinin öncülerinden Hıdır Adnan, doktorların kendilerine altmış günden sonra yaşadıkları her günün fazladan yaşadıkları günler olduğunu söylediğini aktardı. Bu da açlık grevindekilerden en az yedisinin ölümün eşiğinde olduğu ve sadece ve sadece Allah'ın iradesinin onları hayatta tuttuğu anlamına geliyor.

Açlık grevine katılanların sayısı artınca ancak şaşkına dönen medya onlara yer vermeye başladı. Uluslararası ve bölgesel çapta hareketsiz duran birçok kişi ve kuruluş harekete geçti, birçoğu bu suçun sadece İsrail'e ait olmadığı, buna sessiz kalanların da aynı şekilde bu suça ortak olduklarını kavradılar. Filistin'in işgalinin ve İsrail devletinin kuruluşunun 64. yılı anmalarının gerçekleştiği bir ortamda konu yeni bir boyut kazanmış oldu. Sonra artçı sarsıntı herkesi sadece uyandırmakla kalmadı aynı zamanda dosyanın tamamen açılmasını beraberinde getirdi. Zira Filistinli tutsakların yaşadığı kabus, sadece yaşananların küçük bir bölümü, işgal ve gasp politikalarının üstü örtülmüş bir sayfası aslında. Bu yüzden Temim el Bergusi "Filistin'de esirler serbest olanları özgürleştiriyor" dediğinde aslında tamamen haklıydı.

Dün, Arap ve Mısır gazeteleri, tutsakların koşullarının iyileştirilmesi konusunda başarı elde eden açlık grevinin bitişiyle ilgili anlaşmayı sayfalarına taşıdılar. (İzolasyon politikalarının ve hücre cezasının sona ermesi, tutuklular hakkında iddianamelerin mahkemelere sunulması, Gazzelilerin tutsak yakınlarını ziyaret etmeleri, koşulların iyileştirilmesi.) Mısır gazeteleri, bu anlaşmaya varılmasını sağlayan devlet istihbaratının rolünden bahsetti. Ancak ben el Ahram gazetesi muhabirinin kullandığı "Mısır istihbaratının milli katkıları ve Mısır'ın Filistin milli davasına yönelik desteği çerçevesinde" ifadelerini yeterince ikna edici bulmadım.  Bence bu yaklaşım, Ebu Mazin'in Filistinli tutsakların başına en ufak bir musibet gelirse, meydana gelebilecek büyük felaketten bahseden Ramallah'taki yönetimin ifade ettiği yaklaşımdan çok da farklı olmayan abartılı bir davranıştır.

Filistinli tutsakların maruz kaldığı sıkıntıları hafifletmek için yapılan girişimleri hafif görmek gibi bir amacım yok, ancak zikretmek istediğim birçok husus var. Birincisi, tutsakların büyük bir bölümünün halen hapishane dehlizlerinde bulunmakta. İkincisi, esas sona erdirilmesi gereken şey, işgaldir sadece bireysel izolasyon değil. Üçüncüsü tutsaklar üzerlerine düşeni yapmıştır, zira açlık grevi sayesinde davalarını duyurmayı başarmıştır. Dışardakilerin yapması gereken işgal sorununu sona erdirme noktasında üzerine düşün vazifeyi yerine getirmeleridir. Ramallah yönetimi bu işlere pek girememektedir, zira İsrail'le güvenlik işbirliği içerisindedir. Ayrıca, Ramallah hapishanelerinde de Filistinli direnişçiler bulunmaktadır. Ayrıca söylemek istediğim şey, Mısır Filistin davasına destek vermek istiyorsa önce Refah kapısını açmalı ve Gazze kuşatmasına destek vermekten vaz geçmelidir.

Dünya Bülteni için Şuruk gazetesinden Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.