Böl-yönet sırası Sudan'da

Beşir'in tutuklanmasına yönelik kararın amacı Sudan'ı bölmek. Batı, Arap ve İslam dünyasını her şeyi yapabileceği bir alan olarak görüyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşir'in tutuklanması kararı çıkarmasının ardından, kendimize sormamız gereken soru şu: Batılı ülkeler niçin bize karşı bu derece aslan kesiliyorlar? Mahkemenin ve Başsavcı Luis Moreno-Ocamo'nun tutumunun çifte standart içerdiğine ve gerçek suçluları, özellikle de Filistin'deki İsraillilere ve Irak'taki Amerikalılara hesap sorma cesaretine ihtiyaç duyduğuna dair söylenenlere katılıyorum.

Kararın, süper güçlerin 19. yüzyılda askeri işgalle başlayan ve 1. Dünya Savaşı sonrası mandacılığa dönüşen hâkimiyet kurma yöntemlerindeki bir gelişmeyi temsil ettiğini düşünüyorum. Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından ve ABD'nin uluslararası alanda yalnızlaşması karşısında küreselleşme sancağı yükseldi ve ulusal bağımsızlık kavramı sarsıldı.

Eski BM genel sekreteri Kofi Annan'ın Eylül 1999'da BM Genel Kurulu'nda açıkça dile getirdiği de buydu: "Egemenlik düşüncesi geçmişte kaldı; bu egemenliğin aşılması ve dünyanın dört yanında insan haklarını savunmak için uluslararası müdahale halkasının genişletilmesi gerekiyor."

Bu çağrı insani gerekçelerle yapılan müdahalelere meşruiyet verilmesine geniş kapı açtı. Ayrıca uluslararası adalet düşüncesinin ve uluslararası mahkemelerin ortaya çıkmasına uygun ortam hazırladı.

Yaşananlar ancak bu gelişmeler ışığında anlaşılabilir. Zira güçlüler kendi iradelerini dayattı. İsrail ve ABD, BM Güvenlik Konseyi'nin ve mahkemelerin duvar inşaatının geçersizliğine dair kararlarını ortadan kaldırdı ve kimse Gazze'nin abluka altına alınmasında ve Gazzelilerin maruz kaldığı katliamda bir kusur görmedi. Adalet, meşruiyet ve insanlık, Rusya'nın Çeçenistan'daki suçlarına ve Gürcistan'ı işgaline sessiz kaldı. Herkes gözünü Çin'in Tibet'te yaptığına kapadı.

Özetle, Arap ve İslam dünyası her şeyin mubah görüldüğü bir alana dönüştü. Afganistan yerle bir edildi, Pakistan alçaltıldı, nükleer projesi barışı tehdit eden bir tehlike olarak görülen İran kuşatma altına alındı. İsrail'in 200 nükleer başlığıysa barış ve güvenliği sağlayan caydırıcılık olarak görüldü... Bu arada Irak yıkıldı. Filistin'in gasp edilmesine yönelik kapılar açıldı. Filistin davası tasfiye edilmeye çalışılıyor. İşte şimdi de Sudan parçalanmaya maruz kalıyor ve devlet başkanı tutuklanma kararının ardından yargılanma için çağrılıyor.

Sorunun sadece Sudan'ın parçalanmaya maruz kalması ve devlet başkanının tutuklanmayla tehdit edilmesi olmadığını, aynı zamanda hedefleri ve çıkarları farklı hegemonya güçleri tarafından bölgenin mubah görülmesine yönelik bir olguyu da barındırdığını ifade edebilirsiniz. Dolayısıyla araştırılması ve tartışılması gereken soru şu: Nasıl böylesine önemsizleştik ki, bu güçler ümmetimizi mubah görüyorlar? Başkalarının kibirlenmesine ve güçlü oldukları için bizlere gerektiğinden daha fazlasını yapmalarına razı olduk. Hatta gerektiğinden daha zayıf olduk. Çok şeye sahip olduk, ancak bunların arasında bize saygınlık kazandıracak bağımsız irade yoktu. Tutuklama kararı Sudan'a atılmış bir tokadın yanı sıra hepimizin yüzüne tükürülmesini de temsil ediyor. (Katar gazetesi Şark, 9 Mart 2009)

Kaynak: Radikal