Mısırlı tanınmış yazar Fehmi Huveydi ülkesinde Müslüman Kardeşlere yönelik olarak bir algı operasyonu yürütüldüğünü ve bunun sonucu olarak bu hareketin şeytanlaştırıldığını yazıyor. Fehmi Huveydi söz konusu yazısında şeytanlaştırma kampanyasına araç ve örnek olarak Müslüman Kardeşlere yakınlığıyla bilinen Cemal Bedevi’nin hikayesine değiniyor. Özellikle ABD’de Neocon kesimlere yakın bağları bulunan bazı internet siteleri veya elektronik basın Cemal Bedevi’yi terörle bağlantılı olarak göstermeye çalışıyor. Bununla birlikte yargı tarafından aklanıyor. Sözkonusu basına göre Cemal Bedevi’nin mahzurlu yanı Hamas’a yakın olmasıdır. Bu basmakalıp suçlama darbe yanlısı Mısır basınında makes buluyor ve Mısır kamuoyuna yönelik olarak yeniden ısıtıp servis ediyorlar. Şeytanlaştırma kampanyasında Neocon basınla darbeci basın paslaşıyorlar.
Fehmi Huveydi bununla alakalı olarak başka bir misal daha veriyor. O da nedense Sisi döneminde Mısır’da terör örgütlerinin pıtrak gibi çoğalması! Lakin bunların büyük kısmı terör mühendisliğinin imalatı. Sözgelimi, Özgür Suriye Ordusu kalıbında Mısır Özgür Ordusu diye bir yapıdan bahseden Mısırlı cunta liderleri ve basını bu silahlı grubun Libya’da faaliyete geçtiğini ileri sürüyordu. Yalanın kuyruğu uzun ve burada bitmiyor. Mısır Özgür Ordusunun Obama, Türkiye ve Katar tarafından desteklendiği de ileri sürülüyor ( http://www.shorouknews.com/ columns/view.aspx?cdate= 20052014&id=4aa9bfee-e17c-4173-890e-0ee30373174e ).
Mısır basınının inandırma diye bir zorunluluğu hatta külfeti yok. Mısır’ın cuntacıları ve ona destek veren basın yüzeyde kalabilmek için kuyruklu yalanlardan medet umuyor. Böylece halkı bastırmak ve yalanlar üzerinden meşruiyet devşirmek istiyorlar.
***
'Şeytanlaştırma tabiri' son zamanlarda sık kullanılan kavramlardan birisi. Nijerya’da akla ziyan Boko Haram adlı bir örgütün 200 ile 300 kadar kız öğrencinin kaçırılması sonrasında gündeme gelmesiyle alakalı olarak Serdar Demirel Bey bir yazısında bu tür örgütlenmelerin dünyada Müslümanları şeytanlaştırmak için başvurulan yöntemlerden birisi olduğuna dikkat çekti. Bu aynı zamanda İslamfobyanın araçlarından da birisidir. Bu tür eylemler İslam nefretini azdırma ve kışkırtma araçları arasında bulunuyor. Dünya yüzeyinde İslam’ı ve Müslümanları karalamanın en kolay yollarından birisi budur. Bu yönde algı operasyonlarında bu tür örgütler dolgu malzemesi veya konu mankeni olarak kullanılıyor. Mısır’da 1977 yılında Enver Sedat döneminde benzeri bir örgüt türemişti. Bu örgüt kendilerine Cemaatü’l Müslimin adını veriyordu. Bu anlamda Mısır karakterli bu hareket sonraki yıllarda Almanya’da aktif hale gelen Anadolu Federe İslam Devleti adlı yapıyı hatırlatıyordu.
İsam Attar gibi bir takım davetçiler bu grubun kendilerine Cemeatü’l Müslimin adını vermesine itiraz etmişlerdir. Hem yadırgamış hem de itiraz etmişlerdir. Zira bütün Müslümanlar adını temsil eden bir ismi kullanıyor. Halbuki, bunun için diğer Müslümanların onayını almış değil. Dolayısıyla geniş temsil hakkını müsadere ediyor. Umumun hakkı üzerine tekel kuruyor. Cemaatin kendisine verdiği isim mahzurlu olduğu gibi devletin veya istihbaratın kendilerine verdiği isim de aynı şekilde algı operasyonuna hizmet etmektedir. Hicre ve Tekfir grubu. Toplu çılgınlık halini yansıtan ve psikolojik veya sosyolojik anlamda patolojik bir vakıa olarak incelenmesi gereken bir örnek veya yapı iken İslami bir mesele olarak takdim edilmektedir. 28 Şubat sürecinde benzeri bir tezgah da Aczimendiler grubu olarak ortaya atıldı. Tam bir akıl tutulması yaşanıyordu. Risale-i Nur mesleğinden bir tarikat türetiliyordu. Besbelli ki kaynağı yanlış seçmişlerdi. Demek ki bunun gerisindeki kurgucular, algı operasyonunu Nurcu kesimler üzerinden yürütmeyi amaçlıyordu.
***
Cemal Bedevi değil ama bu kurguyu besleyen veya algı operasyonuna katkı sunan gönüllü veya devşirme isimler de yok değil. 1993 yılında İkiz Kulelere yapılan ilk saldırı provasında algı operasyonunda kullanılan isim Ömer Abdurrahman oldu. Onu Bin Ladin’in selefi olarak kullandılar. Şeytanlaştırma operasyonu için malzeme olarak kurgulandı ve kullanıldı. 1993 yılındaki bu saldırı, Soğuk Savaş sonrası ABD’nin yeni düşman tanımına da malzeme ve kalkış noktası olarak kullanıldı.
12 Eylül’ün kudretli Paşası Kenan Evren, Cemaleddin Kaplan için ‘kara ses’ yaftasını kullanıyordu. Kara Ses üzerinden 12 Eylül rejimi prim yaptı. 28 Şubat sürecinde ise Müslüm Gündüz’ü keşfetmekte gecikmediler. Bunların da sesleri olmasa bile cübbeleri aynı rengi veya tonu taşıyordu. İslamfobya mühendislerinin elinde bu malzemeler İslam’dan nefret için bulunmaz araçlardı.
Ömer Abdurrahman’ı ‘kör imam’ diye isimlendirenler onun şahsında İslam’dan nefreti somutlaştırdıkları bir araç veya figür temin etmişlerdi. Ömer Abdurrahman’dan sonra Londra’da başka bir figür devreye girdi. Gerçek ismi Mustafa Kemal Mustafa olan, Ebu Hamza Mısri mahlasıyla anılan bu Mısırlı ismabfobik sembol, hem bir gözünden arızalı hem de aynı zamanda kancalı idi. Onu keşfedenler Ortaçağ’ın korsanlarına benzeyen birisini davalarına seferber edebilmişlerdi.
Elbette Ömer Abdurrahman masum birisiydi. Bununla birlikte Arapların ifadesiyle saziç tabiatlı yani kolay kandırılabilen bir yapıya sahipti. Sığ ve yüzeysel bir bakış açısı vardı. Kandırılmaya müsait bir tipti. Bundan dolayı kendisine İmad Salim adlı çifte ajanı musallat etmişler ve tuzaklarına çekmişler ve düşürmüşlerdi.
Londra’da taht kuran Ebu Hamza Mısri veya selefi sayılabilecek Ömer Bekri Muhammed ‘dünyaya nizamat verirler her türlü teseyyüp bulur hanelerinde’ ifadesine uygun tiplerdi. Ömer Bekri Muhammed Lübnan’a sınır dışı edilince kızı Yasmin Fostok Londra’da iyi anılmayan bir meslekle gündemle gelmiştir. Ebu Hamza Mısri de İngiltere’de ilk günlerinde Batı hayatı yaşamak istediğini ve bohem takıldığını itiraf etmiştir. Sonra savunması kendisinin İngiliz polisi ve istihbaratıyla işbirliği içinde olduğunu doğrulamış ve bunu isnat edilen eylemleri için hafifletici bir neden olarak yargı heyetine sunmuştur.
Cemal Sultan’ın bir yazısında ifade ettiği gibi Ebu Hamza Mısri avcı kekliğidir. Kendisine benzer isimler için odak bir yapı kurmuş ve bu tiplerin keşfinde İngiliz istihbaratına hizmet etmiş ve yardımcı olmuştur. Avukatının dediği de budur. Cemal Sultan gürültücü isimlerin genelde istihbarat oltası olduklarını ifade ediyor. Bunlardan birisi Mısır’da darbeci basının önde gelen isimlerinden İbrahim İsa’dır.
Bakanların bile dilinden kurtulamadıkları bu adam yeni dönemde Mısır istihbaratıyla ilintilisi ayyuka çıkmıştır. Londra’ya gürültüye boğan Ebu Hamza Mısrı de avukatı aracılığıyla şecaatini arz ederken sirkatini söylemiştir (almesrıyoon.com, Ebu Hamza al Mısri ve İbrahim İsa, Cemal Sultan, 13 Mayıs 2014)
Batı ‘Kör imam’dan sonra Ebu Hamza Mısri’nin şahsında kancalı/korsan imam figürünü de keşfetmiştir. Ömer Abdurrahman’ı aldatmış Ebu Hamza al Mısrı’yi de kullanmıştır. Batı bunlar üzerinden İslami kesimlere yönelik olarak bir şeytanlaştırma kampanyası yürütüyor. Evet! Bu kampanya tek yanlı değil. Bu kampanya ortası olmayan bir kampanya. Ya da uçlarla ortayı hedef alan, sıkıştıran bir kampanya. Şeytanlaştırmanın öte yakasında Batı ılımlı İslam kisvesi altında sulandırılmış ve hafifletilmiş bir İslami anlayışı dayatıyor. Şeytanlaştırmaya karşı melezleştirilmiş veya yumuşatılmış ve seyrekleştirilmiş bir İslam modeli. Buna da mankurtlaştırma/ehlileştirme diyoruz. Her ikisinde de İslami kimlik tahrif edilmiştir.
Nasıl İslamfobyanın veya şeytanlaştırmanın malzemeleri veya araçları varsa çekici İslami modelin de araçları var. Ahmet Muhammed Megaviri adlı yazarın da ifade ettiği gibi gerçek anlamda İslam veya İslam’ın vasatiyet anlayışına ve mutedil duruşuna karşı iki cepheden de saldırıyorlar. İfrat ve tefrit cephesinden keşfettikleri isimlerle vasatiyeti gölgelemeye gayret ediyorlar. Tefrit modeline uygun isimler arasında Hişam Kabbani veya Habib Cifri gibi isimleri sayabiliriz.
Boko Haram örgütü iki şeyle malul. Bunlardan birisi akıl sağlığını yitirmiş bir yapılanma. Merhum Özal, İskender Evrenesoğlu ile Devlet Planlama Teşkilatı ilişkisi üzerinden hükümeti irtica yaygarası ile vurmak isteyenlere şöyle seslenmiştir: Adamın irtica yapacak hali mi var? Akıl sağlığından haberiniz var mı? Boko Haram’ın bir yüzü çılgınlıkla malul. Diğer yüzü ise istihbaratla içli dışlı olması veya sızmalarla malul olmasıdır. Suriye’de IŞİD ne ise Nijerya’da da Boko Haram o’dur.
Ergin Yıldızoğlu Nijerya’da Neler Oluyor? Başlıklı yazısında meseleyi şöyle analiz ediyor: “ ABD ve Avrupa istihbarat örgütleri, bu örgütlerle birlikte çalışan yerel istihbarat örgütleri, bu sonuncunun İslamcı örgütlerle karmaşık ilişkileri üzerine yaygın söylentiler... Bölgede petrol zengini bir başka ülke, asker-sivil bir oligarşiyle yönetilen Cezayir, Batı’yla yakın işbirliği içinde, gizli servisleriyse bu işbirliği bağlamında Afrika’da gelişen El Kaide gruplarıyla çalışıyor. (Nafeez Ahmed The Guardian 09/05/14 & Al Arabiya 10/04/14). Dr. Ahmed’e göre “Batı ile Cezayir arasındaki terörizme karşı işbirliği anlaşması, terörizmi önlemekle değil, ABD’nin bölgeye girişini, enerji kaynaklarına erişimini kolaylaştırmakla ilgili” diyor.”
Faslı Yazar Ömer Şakrun ‘ Kara İslam’ adıl kitabında bu fenomeni analiz ediyor. Al Misruyyun gazetesinden Cemal Sultan, istihbaratların terör örgütleri imalatından bahsettiği yazısında ideolojik olarak karşı kutuplarda ve düşman olmalarına rağmen İran’ın Afganistan’dan kaçan Kaide unsurlarını ülkesinde alıkoyduğunu, devşirdiğini ve uzun vadeli olarak onları emellerine alet ettiğini ifade ediyor. Sözgelimi Bin Ladin’in damadı Süleyman Ebul Geyt İran’dan Türkiye’ye salıverilmiş ve ardından da Ankara’daki varlığı ihbar edilmiştir ve enselenmiştir. Kaide elemanlarından bir kısmı Irak’ta hem İran hem de Suriye rejimi tarafından Amerikan pozisyonunu zayıflatmak hem de çaresizlikten İran’la işbirliğine zorlamak için kullanıldı. Bunun sonucu olarak ABD ile İran 2007 yılında Irak’ta anlaşmaya vardılar. İşgal sırasında da işbirlikleri olmuştu. Suriye’de ise IŞİD’in sahaya salanın İran ekseni olduğu tartışmasız kabul edilen müsellem gerçeklerden biridir. Suriyeli muhalifler IŞİD’in arkasında İran, Maliki ve Beşşar rejimi olduğuna inanıyorlar. Cemal Sultan da bir kez daha bunu teyit ediyor ( Boko Haram… Keyfe tasnau’ul echizetü et Tanzimat el irhabiyye, 15 Mayıs, 2014, almesrıyoon.com).
Bazı bildiği sırlarından dolayı Nijerya polisi Boko Haram’ın kurucusu Muhammed Yusuf’u öldürüyor. Yerine ise Ebubekir Bağdadi ayarında Ebubekir Şiko geçiyor veya geçiriliyor! Zerkavi gibi birkaç defa öldüğü ilan edildikten sonra tekrar diri olduğu rivayetiyle hayat sürüyor. Bin Ladin ve Zerkavi gibi yaşayan efsanelere büründürülüyor! Dinen cahil ve dünyayı tanımayan birisi. Thatcher veya Papa İkinci John Paul gibi dünyadan göçmüş liderlere tehditler yağdırıyor! Kuzey Nijerya Müslümanlar Yardımlaşma Derneği Başkanı Davud İmran Mlesa, Boko Haram’ın Nijerya’nın kuzeyinde İslam hukukunun yani şeriatın tatbike geçmesinden sonra faaliyete geçtiğine dikkat çekiyor. Sanki bu ülkedeki Müslümanların coşkusu kırılmak isteniyor. Zira 2007 yılı itibarıyla Nijerya’nın kuzeyinde ve güneyinde büyük bir İslami canlanma, kıpırdama ve coşku yaşanıyor ve sanki bunu gölgelemek ve söndürmek isteyen çevreler Boko Haram’ı kurguluyorlar. Burada Boko Haram üzerinden Müslümanlara Orta Afrika Cumhuriyeti laneti yaşatılmak istenmektedir. Boko Haram’ın zuhuruyla birlikte bu canlanma ruhu kayboluyor ve hayır ve hizmet çalışmaları sekteye uğruyor. Kaide’nin Irak ve Suriye’de çıkışıyla birlikte bundan en fazla Sünnilerin zarar ve azınlıkların yarar görmesi gibi Nijerya’da da Boko Haram’dan en fazla Müslümanlar zarara uğrarken bundan Batılılar ve yerel Hıristiyan topluluklar yarar sağlıyor.
Nijerya’nın Hıristiyan Cumhurbaşkanı Goodluck Jonathan, Boko Haram’ın esasen Müslüman bir teşekkül olmadığını söylerken bu örgütün en hızlı savunucusu Hıristiyan asıllı eski bir general. Glen Ford'un Boko Haram’ın son melanetleriyle ilgili yorumu şu: ” Kidnapped Girls Become Tools of US Imperial Policy in Africa/ Kızların kaçırılması Afrika’da yeni emperyalist politikanın aracı olacaktır…”
Suriye’de 162 bin kişinin ölümüne rağmen kıllarını kıpırdatmayanlar, Orta Afrika’da katliamlara seyirci kalan Batılılar yerel liderlerle birlikte Paris’te ale’l acele bir Boko Haram zirvesi topluyorlar. Sanki yangından mal kaçırıyorlar.