Boğazlar, yeniden...

 

Gürcistan-Rusya savaşının birçok küresel sorunun açığa çıkmasına yol açtığı ortada. Uzun zamandır yaşanan Rusya-ABD gerginliği bu sorunla birlikte neredeyse nükleer silahlarla karşılıklı caydırıcılık sergileyecek hale geldi. ABD, Polonya ile Füze Kalkanı Sistemi anlaşması imzalarken Rusya da Baltık'daki deniz gücündeki füzelerine nükleer başlık yerleştirme aşamasına geçti.

Söz konusu ortamın bir nükleer savaşa değil, dengeli rekabet ortamına işaret etmesi muhtemel. Bununla birlikte ABD ile Rusya karşılıklı davranışlarını meşru gösterecek 'gerçek' düşman bulduk diye sevinirken arada kalan ülkeleri zor günler beklediği söylenebilir. Bu zorlukları yaşayan ülkelerden birisi Türkiye ve ortaya çıkan birçok sıkıntılı durumdan birisi Karadeniz ile ilgili.

Hatırlanacağı gibi ABD, Irak işgali öncesinde Türkiye topraklarının kullanılmasını talep etmiş, Türkiye de 1 Mart tezkeresiyle bunu reddetmişti. Türkiye bu meseleleri tartışırken, herhalde izin verileceği yolunda bir kanaat oluşmuştu ki daha karar çıkmadan ABD Anadolu'nun Akdeniz kıyısına valizini boşaltmaya başlamıştı. Tam bu sırada, ABD ikinci bir bölgeyi daha incelemeye almış ve Karadeniz kıyılarının, özellikle de Doğu Karadeniz kıyılarının operasyonlar için pek elverişli olacağına kanaat getirmişti.

Akdeniz, Irak operasyonu bakımından açıklanabilir bir havza iken, Karadeniz'in Irak ile açıklanması biraz zor olmuştu. O sıralar ABD'nin esasen İran'ı vuracağı falan düşünülmüştü de esas olarak ABD'nin Karadeniz'de Rusya'yı askeri olarak sıkıştırmaya çalıştığı anlaşılmıştı. Karadeniz'e askeri geçişin Romanya üzerinden olması mümkün olsa bile, Akdeniz gücü ile bağlantılı çalışabilecek kapasite bakımından en önemli geçişin Türk Boğazları olduğu ortada. O dönemde ABD'den Boğazların kullanımı, dolayısıyla Montrö Sözleşmesi'yle tanımlanmış rejimin değiştirilmesi talebi gelmişti. Montrö, bir yandan ABD'nin Karadeniz'e askeri geçişini engellerken bir yandan da Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engelliyor, dolayısıyla Türkiye bunu bir kez deldi mi, ileride kimin ne amaçla kullanacağı garanti edilemez. Irak savaşı öncesinde Türkiye, ABD'nin talebini reddetmiş ve Rusya da kendisinin bu anlamdaki beklentilerini bir yana atıp Türkiye'nin ABD'nin Karadeniz'deki varlığını engelleyen olmasını sevinçle karşılamıştı.

Gürcistan ile olan savaşla birlikte, konu yeniden gündeme gelmiş durumda. Üstelik bu sefer ABD'nin talepleri daha inandırıcı ve Türkiye'ye de Gürcistan gibi bir müttefikini koruma misyonu yüklüyor. Diğer bir ifadeyle ABD, Gürcistan nedeniyle Türkiye'nin Rusya önünde risk almasını talep ediyor, ne yapıp edip Karadeniz'e açılmayı istiyor.

ABD'nin her denizde bir filosu bulunması şart mı diye sorulabilir, ama Cumhuriyetçiler sormuyor istiyorlar. Bu istek Rusya bakımından son derece kışkırtıcı ve aynı zamanda da Türkiye ile ilişkilerini barışçı tutmanın temel nedeni. Dolayısıyla Türkiye için de yaşamsal önemde. Öte yandan mesela Kuzey Irak da Türkiye için yaşamsal önemde ve hem bölgeye yapılan 'sınır ötesi' faaliyetlerde hem de 'bağımsızlık' ertelemelerinde Amerikalıların katkısı inkar edilemez. Dolayısıyla Türkiye Güney'de ABD ile Kuzey'de Rusya ile çalışma koşullarını, iki oyuncunun kesiştiği Gürcistan'da yitirme aşamasına girdi. Bu durum belki ileriki dönemlerde iki iyilikten birini seçmek zorunda bırakır Türkiye'yi. Umalım ki Rusya ABD'yi bu anlamda caydırmayı başarsın, umalım ki Türkiye K.Irak ya da başka kaygılar nedeniyle ABD taleplerinin ileride oluşturabileceği sorunları Amerikalılara ifade etmede başarılı olabilsin.

 

Kaynak: Star