BM Genel Sekreteri'nin Kosova özel temsilcisi Martti Ahtisaari'nin kaleme aldığı anlaşma ay sonunda BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanırsa Avrupa'da yeni bir 'bağımsız manda devleti' kurulacak. Bu ifadenin içerdiği çelişki kafa mı karıştırıyor? İşin aslı, Kosova'da halihazırda şekillenmekte olan gerçekliği adlandırmak hayli zor. Kosova'nın kendi meselelerinin idaresinden sorumlu olacağını açıkça belirten söz konusu plan özyönetim öngörüyor ve böylelikle yerel hükümetin hukuken egemen taraf konumunda bulunun ama artık varolmayan Yugoslavya'yla bağlarını koparıyor. Planın yorumlanmasına dair nihai otorite olarak da geniş yetkilere sahip bir Uluslararası Sivil Temsilcilik'in (ICR) varlığını gerektiriyor. Bu durum küçük çaplı bir iş değil, zira plan anayasal hükümleri, etnik grupların haklarını, ademi merkeziyeti, adalet sistemini, dini ve kültürel mirası, mülkiyet ve arşivi, uluslararası borç, güvenlik ve savunma konularını kapsıyor. Kosovalı yetkililer merkez bankası başkanı gibi önemli makamlara atama yaparken ve bütçe oluştururken de ICR'ye danışmak zorunda. 'Ayrıcalıklı bir kabile' Bir başka deyişle, yerel egemen hukuk devletini kurmaya ve halkının tümünü demokratik biçimde korumaya yetkin addedilmediğinden, hukukun ötesinde yeni bir bürokratik 'egemen' atanıyor.İtalyan filozof Giorgio Agamben'e atıfla ICR hukuki ve siyasal sistemin hem dışında hem de bir parçası, veya Alman içtihat âlimi Carl Schmitt'in gerçek egemenlik işareti diye getirdiği tanımdaki gibi, hukukun ötesinde hukuk hakkında karar verme yetisine sahip durumda. ICR'nin sona ereceği bir tarih mevcut değil ve Fransa, Almanya, İtalya, Rusya, Britanya, ABD, AB, Avrupa Komisyonu ve NATO'dan oluşan bir mahkemenin bu makamı yargılayacağı ölçütler de belirsiz biçimde tanımlanıyor. Şu açık ki, kesinlikle kendi kendini yönetim ve demokratik devlet normlarının dışında bulunan ICR Kosova'yı bir tür 'daimi istisna durumuna' tabi bir ülke haline getiriyor. Şiddet yoluyla fethedilen geniş toprakları ve halkları yönetmelerine rağmen sömürge valileri bile en azından kâğıt üstünde geldikleri ülkenin yasalarına tabiydi. Ayrıcalıklara ve Kosova kanunları karşısında dokunulmazlığa sahip olduğundan buranın yeni egemeni bu dertten sıyrılmış görünüyor. Buna emrindekilerin tümünü, ailelerini ve ICR'nin idaresi altında acil müdahale birimi olarak görev yapmak üzere Kosova'ya konuşlandırılacak 1500 silahlı Avrupalı polis memurunu da eklemeli. Peki bu insanlar da kim? Bunlar Kosova'ya hem yabancı hem de aşina insanlardan oluşuyor. Pek çoğu BM şemsiyesi altında yıllardır Kosova'da çalışıyor. Diğerleriyse son dönemde bunlara katıldı. Fakat öyle ya da böyle çoğunun önce Bosna, sonrasında Doğu Timor ve Afganistan'da kazandığı uluslararası yönetim tecrübesi var. Bazı siyaset uzmanları böylesi 'devlet inşası' çabalarını, çuvallayan devletler, etnik çatışma ve terörden müteşekkil çağımızın açık bir gerekliliği diye nitelendirdi. Buna karşın, pek çok ülkede hukuken sorumluluğu bulunmayan nihai siyasi otorite haline gelen uluslararası bürokrasiyi, belki de antropologlar 'ayrıcalıklı bir kabile olarak' daha iyi inceleyebilir. Amerikalı ve bazı Avrupalı diplomatlar arasında Ahtisaari paketinin bağımsızlık karşılığı sağlanmış tavizkâr bir çözüm, Kosova lehinde değiştirilemez bir belge olduğu konusunda uzlaşma vuku buldu. Fakat, Kosovalılarca seçilmiş mevcut hükümetin tepesinde hukuken sorumlu olmayan bir iktidar katmanı oluşturmanın nasıl bağımsızlık olarak değerlendirilebileceği açık değil. Bu anayasa demokrasiyi çiğner Daha kötüsü, Batılı diplomatlar Bosna'daki veya 1999'dan beri Kosova'yı idare eden yetersiz BM liderliğindeki yönetim gibi geçmişteki uluslararası vasilik başarısızlıklarından ders çıkarmaktan aciz. Bırakın demokratik yönetimi, uluslararası baskıyla gelen mevcudiyetler, Bosna'da etnik uzlaşma ve bütünleşmeyi de kolaylaştırmadı. İktidarı etnik grup ve belediyeler arasında parçalayarak dayatılan gelecekteki Kosova Anayasası da daha çok bölünme ve kilitlenmiş hükümete davetiye çıkarıyor. Buna göre her türlü değişiklik hakkında azınlıklara veto yetkisi tanınıyor; anayasa böylece savunduğunu iddia ettiği demokratik normları açıkça çiğniyor. AB diplomatları Ahtisaari anlaşmasını kabul etmesi halinde Kosova için AB üyeliği olasılığından dem vurdu. Fakat AB'nin Kosova için ümit vaat etmesinden öte Kosova AB'nin antidemokratik ve uzun vadede sürdürülebilir olmayan yeni bir emperyal egemenlik biçimi geliştirme çabalarının cisimleştiği yer haline geliyor. Buradaki tehlike ABD için Irak neyse Kosova'nın da AB için aynı şeye dönüşmesi; yani şerefli çıkış yolu olmayan başarısız bir devlet inşası girişimin... (8 Mart 2007)
- - - - - - -