Bize neler oldu gülüm?

Tepkiye sebep olan "Neler oluyor bize?" başlıklı yazıda, filozof Bernard Henry-Levi'nin eşi olan Fransız şarkıcı Arielle Dombasle'nin başından geçtiği bildirilen bir 'hırsızlık' olayı işleniyor. Şarkıcıyı ülkemize bir hukuk bürosunun sahipleri çağırmış, 100. yıldönümlerini kutlama etkinliği olarak… Sahnede şarkı söylerken sefire anneannesinden yadigâr bir broşu kaybolmuş Dombasle'nin… Şarkıcı, "Maddi değeri yüksek olmasa da benim için manevi değeri var" dediği broşunun çalınmasına üzülmüş... Üzülür elbette.

Gazete, yazarın "Şu sırada okuyorum" dediği İsmail Hami Danişmend'in 'Türkler' adlı eserinden vaktiyle hakkımızda yazılmış övgü dolu ifadeleri aktardığı yazısı eşliğinde sunuyordu hırsızlık olayını, manşetinden... Uluslararası davalarda uzmanlaşmış hukukçuyu rahatsız eden, haberde adı geçen sosyetik isimlerin kahramanı olduğu bir olaydan dolayı 'biz' zamiri ile ifade edilen bütün bir milletin töhmet altına alınmasıydı.

"Davalarına baktığımız çok-uluslu bir marketin en üst düzey yöneticisi, 'Buraya gelince karşılaştığımız manzaraya hayret ettik; Avrupa ülkelerinde yüzde 2,5 – 3 civarında olan market hırsızlığı yok denecek kadar az' demişti bana; onun bu tespiti aklımdayken 'Neler oluyor bize?' türü töhmetleri milletimize asla yakıştıramıyorum" cümlesi de aynı hukuk adamının...

"Hatırlayın" diye ekledi: "Daha geçen hafta, Cem Boyner, vaktiyle mağazalarından bir çift ayakkabı çalmış birinin, 'Vicdanım elvermiyor, o ayakkabının bugünkü bedelini gönderiyorum' notuyla kendisine para ilettiğini açıklamadı mı? Bizim milletimiz 'Türkler' kitabında örnekleri verilen o millet hâlâ; bütün gayretleriyle bizi bozmaya çalışanlara rağmen..."

Son zamanlarda bazılarına halkı suçlama modası ârız oldu. "Neler oluyor bize?" manşeti bunun son örneği. Yalnızca bir yazara ve gazeteye mal edilemeyeceği için manşetin çıktığı gazeteyi ve haber üzerine koca bir yazı kaleme alan yazarı adlarıyla vermiyorum. 'Göbeğini kaşıyan adam' ve 'bidon kafalılar' benzetmelerini yazanlar belli olsa da, tip hemen her köşede karşımıza çıkabiliyor...

Arayan hukukçu tanıdığım, "Ben de AKP'ye oy verdim, ne göbeğimi kaşıyorum, ne de bidon kafalı sayılırım; bu ülkeye kendi alanında en yüksek vergi ödeyenlerdenim" de dedi.

"Bize ne oldu?" türü yakıştırmalarla karşımıza çıkan tipler, olan-biteni ters yüz etmeyi, her olayı kendilerine yontmayı iyi biliyorlar...

Geçen hafta yayılan "KanalTürk televizyonu Ak Parti ve hükümetin baskısıyla RTÜK tarafından kapatıldı" haberi bu eğilimi ele veriyor... Haberde kapatan kurum olarak adı geçen RTÜK'ün seçim yasaklarını çiğnediği için kanal kapatma yetkisi yok; RTÜK bu tür cezaları kanala ileten kurum, ama cezayı veren Yüksek Seçim Kurulu (YSK). Kanal Türk hakkındaki kararı veren de Muammer Aydın'ın başkanı olduğu YSK doğal olarak... Aslında YSK'nın KanalTürk'e verdiği de 'kanal kapatma cezası' değil; haberlerinde tek taraflı yayın yaptığına kanaat getirdiği kanallara 'haber programı yayınını belli gün sayısınca durdurma cezası' veriyor YSK; KanalTürk altı gün ana haber bülteni yayımlayamayacak... Dahası da var: YSK KanalTürk ile ilgili bu cezayı, seçim öncesi daha henüz kampanyalar başlamadan Haber-7, TGRT Haber ve 24 kanallarına vermeye başladığı benzer cezalara "Biz taraflı yayın yapıyor değiliz; tek taraflı yayın yapan o kadar kanal var, neden onlara ceza kesilmiyor?" itirazları gelmesi üzerine vermek zorunda kaldı. YSK'nın 24 ve TGRT-Haber'e verdiği toplam cezalar KanalTürk'e verilenden fazla...

Buna rağmen siz gazetelerde "RTÜK KanalTürk'ü kapatıyor" haberini okudunuz; o kanalın sorumlusunu değişik ekranlardan "Bir milyon imza istiyorum" diye bağırırken gördünüz. Gerçekler ancak bu kadar ters yüz edilebilir, ancak bu denli kendine yontulabilir...

Güneydoğu seyahati sırasında, bürokratlarla görüşürken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül önüne konulan bardaktan yanlışlıkla su içti; Ramazan'ın ilk günlerinde bazen başımıza geldiği üzere... "Bundan, 'Bakalım dinci gazeteler buna ne diyecekler?' malzemesi çıkaranlar oldu" desem inanır mısınız?

İşi daha ileriye götürüp, "Önceki cumhurbaşkanı için 'Ramazan'da Müslümanların gözü önünde su içmişti' eleştirisi yapmıştı bunlar, oh olsun, Allah'ın parmağı yok ki..." diye yazanı ne yapalım?

Bize ne oldu gerçekten, bizim medyaya ne oldu böyle?

 

Kaynak: Yeni Şafak