Biten bir yılın ardından: 'Mutsuzlar hep sayar'

Bir yılı daha düşüyoruz takvimlerden. Yakın tarihimizde, hiç olmadığı kadar çok acı biriktirdiğimiz bir yılı, artık gitsin diye gözünün içine baka baka yolculuyoruz. Bir daha yaşanmamasını dilediğimiz pek çok anı belleklerimizde, yorgun bakışlarla, çökmüş omuzlarla güle güle 2016 diyoruz.

Fert fert pek çok kez çıldırmanın eşiğinden döndüğümüz, birinin acısını yaşayamadan yenisinin çaresizliğinde çırpınıp durduğumuz neler yaşadık. Şehirlere inen terör eylemleriyle nerede, ne zaman ölüm bizi bulacak, korku içinde bekler olduk. Sultanahmet, Kızılay, İstiklal, Havalimanı, Diyarbakır, Beşiktaş, Kayseri’de patlatıldık. Bir 15 Temmuz gördük ki sanki yılın en uzun gecesiydi. İhanetin en ağır ve en acı senaryosunu yazanlara parmak ısırtacak bir başrol oynadık. Hiç bitmeyen komplo teorileri, üzerimizde planlanan yeni senaryolar, yanı başımızda Suriye’de yaşanan katliamlar, kıyıya vuran Aylan’lar, annesi ve onun sevgilisi tarafından öldürülen Beratcan’lar, Aladağ’da içimizi yaka yaka giden canlar, görevleri başında haince bir pusuda evlatlarını yetim bırakan askerler, polisler, kaymakamlar; her birinde alt üst olduğumuz nicesini yaşadık. En temel ihtiyacımız olan güvenlik duygusu belki de hiç bu kadar örselenmemişti. Sonuçları da ağır oldu elbette. Hepimiz kendimizi bir önceki yıldan daha mutsuz, daha öfkeli, daha tahammülsüz hisseder olduk.

Tüm bunlar olup biterken; korkarken, ağlarken, öfkelenirken, bağırırken, dişlerimizi sıkmış, tırnaklarımızı avuçlarımıza basmış beklerken bile hepimiz kendi hayatlarımıza devam etmeyi de başardık. Nasıl çelikten bir ruhumuz varmış ki yılgınlık, yorgunluk ensemizde soluk alıp verirken; biz gülmeye, geleceğe dair planlar yapmaya, umut etmeye çalıştık. Alışmak istemeye istemeye alıştık aslında acılara. Güçlendik, bilendik, belki biraz da duyarsızlaştık. Ama öğrendik de! Ayaklarımızın yönü hep ileriyi gösterir, yüzümüz, gözümüz ileriye dönüktür hep. Çiçekler hep aydınlığa açar. Saatler hep ileri atar da insan olduğu yerde durur kalır mı hiç? İnsan kalır, kala kaldığımız da oldu. Ruhumuzu lime lime eden, bedenimizi kaskatı mıhlayan anlar da yaşadık ama yine de öğrendik, yürümeye devam etmeyi!

Hepsinin üstesinden geldik, hepsini aştık da en kötüsü, bu yıl bolca saymayı öğretti tüm bunlar bize. Geçmesini istediğimiz günleri saydık, felaket beklediğimiz saatleri saydık, korkudan kaç kez öldüğümüzü saydık, acılarımızı saydık, kayıplarımızı saydık, bilanço çıkarma konusunda usta olduk hepimiz ve hep kötülükleri saydık. Bizi bölmeye, bizi farklılıklarımız üzerinden çatıştırmaya çalışanları, bizi mutsuzluklarına, yalnızlıklarına alet etmek isteyenleri saydık. Çok ciddiye aldık bazılarını bu yıl. Görmezden gelip geçeceğimiz pek çok şeyin üstünde durduk ve saydık.

2016 bilançoların, sayıların yılı oldu. Bırakalım orada da kalsın. İlla bir şey sayacaksak umutları sayalım yeni yılda. Çocuklarımıza öğrettiğimiz şarkıları sayalım. Etrafımızda şükredecek çok şeyimiz varken hala, sunulan nimetleri sayalım. Yetiştirdiğimiz çiçekleri sayalım, terk ettiğimiz kötü huylarımızı, barıştığımız arkadaşlarımızı, hediye ettiğimiz umutları sayalım. Bacaklarımıza dolanan kaç kedinin karnını doyurduk, kaç çocuğun yüzünü güldürdük, kaç yetimin başını okşadık bunları sayalım. 2016 gitti, artık geriye dönüp dönüp saymayalım. Derimiz, saçımız, hücrelerimiz değişti bir yılda, biz olduğumuz yerde saymayalım. Kendimize başkalarının gözünden bakma alışkanlığını bir kenara bırakalım bu yıl, gerçekten şu hayattan ne istiyoruz, alt alta koyup onu sayalım. Ne için yaratıldık? Şikâyet etmekten, yakınmaktan başka şeyler olmalı gücümüzün yettiği. Kendimizi hafife almayı bırakıp sayalım. Yarın daha güzel bir Türkiye’ye, daha huzurlu bir aileye uyanmak için, daha mutlu biriyle aynada göz göze gelmek için ne yapabiliriz, bunları sayalım.

Bakın ne demişti Didem Madak gitmeden: “Belki saymayı mutsuzlar bulmuştur. Mutsuzlar hep sayar.”

İlla bir şeyler saymaya devam edeceksek iyiliği, umudu, merhameti, şükretmeyi çoğaltmanın yollarını sayalım. Hoş gel 2017, hepimize iyi gel lütfen.