Birlikte bölünmek

Yeni Flaman Birliği N-VA’nın parti başkanı ve büyük bir olasılıkla Belçika’nın da en güçlü siyasetçisi olan Bart De Wever, şehir merkezindeki bürosunda, Belçika siyasetinin karmaşıklığını anlatmak için bir saatini harcadı. Pes etmek üzereyken, “Belli bir düzeyde bir absürdlük var. Biz sürrealizmin ülkesiyiz. Buna alışkınız. Herkesin bize güldüğünü biliyoruz. Biz de gülüyoruz. Tabii ki komik bir durum” dedi.

Belçika 1830 yılındaki kuruluşundan bu yana riskli bir yapı olma özelliğini koruyor. Halkının başka diller konuştuğu ve hiç durmadan atıştığı iki yarımdan, Flanders (Flaman Bölgesi) ve Vallonya’dan oluşan bir ülke. Ülkede bir tane bile ulusal bir parti yok. Yani Fransızca konuşan Valonlar sadece Valonya’daki politikacılara, Flamanca konuşan Flemenkler ise sadece Flanders’teki partilere oy verebiliyorlar.

Ulusal hükümetler birbirinden büyük ölçüde farklı görüşler benimsemiş bu bölgesel partilerin kurduğu bir koalisyon hükümeti olmak zorunda. Yine de son iki yüzyılda işler bu şekilde yürüyor. Asıl merak edilen ise şu: Daha ne kadar böyle gidecek?

Ülkenin bölünmesini savunan De Wever’in N-VA’sı, 13 Haziran’da yapılan seçimlerde toplam oyun yüzde 17’sini alarak birinci parti olmayı başardı. Flanders’te, o ve diğer ayrılıkçı partiler toplamda nüfusun yaklaşık yarısının desteğini aldılar. N-VA’nın popülaritesindeki artışın liderliğini kendisini “Flaman Yurtsever” olarak tanımlayan ve eski bir tarihçi olan 39 yaşındaki karizmatik siyasetçi De Wever yaptı.

De Wever’in sağ politikaları göçün kontrolü ve ceza yasalarında daha katı uygulamaları başaramayan geleneksel partilerin usanmış seçmenlerine cazip geldi. Ama gitgide büyüyen etnik gerilime de vurgu yapıyor. Özellikle Flamanca öğrenmeye zahmet etmeyen Fransızcacılar (Fransızca konuşanlara) ve ülkenin güneyindeki daha yoksul olan Valon bölgesine Flamanlar tarafından verilen sübvansiyonlar yüzünden Flamanların duyduğu kızgınlığa dikkat çekiyor. Valonların da kendi şikâyetleri var.

Onlara göre de örneğin bazı Flaman belediyelerin çocuk parklarında çocukların Fransızca konuşmaları yasak ve Flamanca bilmeyen birinin ev satın alması mümkün değil. Güneydekiler sosyal ve ekonomik konularda Flamanlardan daha fazla sol eğilimli. Belçika GSMH’sinin yüzde 100’üne yakın bir borca sahip olduğu halde en büyük sosyalist parti olan Valon Partisi PS devlet harcamalarının arttırılmasından yana.

Ama burada başka bir Belçika paradoksu daha yaşanıyor. Ülkenin 180 yıllık birliği siyasi düzeyde her geçen gün daha büyük gerilimlere sahne olsa da ülkenin her iki yarısı da evliliğin sürmesinden yana. Kısa bir süre önce yapılan bir kamuoyu araştırması Flaman bölgesinde bile nüfusun yüzde 85’inin federal devletin çözülmesini desteklemediğini ortaya çıkardı.

Kamuoyunun bölünmeden yana destek vermediği göz önünde bulundurulduğunda De Wever’in var olmasının bile gerekliliğine inanmadığı ulusal bir hükümeti kurtarmak adına, çok az siyasi ortak yanı bulunan PS ile bir koalisyon ortaklığı oluşturmaya çalışmak zorunda olmak gibi nasıl kafa karıştırıcı bir pozisyonda kendini bulduğu anlaşılabilir.

“Gazeteler ‘Bir hükümet kurup ülkemizi kurtaracağını umuyoruz’ diyorlar. Ama benim parti programımda ‘buranın kurtarılmaya değecek bir ülke olmadığı’ yazılı” diyor De Wever.

En iyi ihtimalle ekim ayından önce uyumsuz partiler arasında bir anlaşmaya ulaşılması beklenmiyor. Gecikmenin bir sorun yaratacağı ise düşünülmüyor. 2007’de yapılan bir önceki seçimlerde çok sayıda siyasi partinin bir araya gelerek bir koalisyon oluşturması 9 ay almıştı. (...)

De Wever, stratejisinin “PS’ye birçok ödün teklifi ile gitmek” olduğunu söylüyor. Hatta PS lideri Elio Di Rupo’ya başbakanlık pozisyonunu vermek bile mümkün. Bunun karşılığında kurumsal reformlarla, örneğin, vergilendirme ve sosyal güvenlik konularında yönetimi federal hükümetten alıp bölgelere vermek istiyor. N- VA aynı zamanda partinin devleti daha da “hükümsüz” hale getirme amacına hizmet edecek şekilde, örneğin savunma konusunda olduğu gibi daha güçlü bir AB’nin federal hükümetin üzerinden daha da fazla sorumluluk alması gerektiği görüşünü destekliyor.
“Bir gün uyandığımızda birden bire Avrupa ile bölgeler arasında Belçika’nın buhar olduğunu fark etmeyi umuyorum” diyor De Wever.

(...)
De Wever ortada bir Avrupa olmasaydı bir Flaman bağımsızlığından söz etmesinin asla söz konusu olamayacağını itiraf ediyor. Bazı yorumculara göre, Belçika önümüzdeki altı ay boyunca AB dönem başkanlığını yürütürken, ülkenin içinde bulunduğu durum Avrupa’daki farklı etnisite ve ulusların daha fazla yakınlaştırılmasının mümkün olmadığını gösteren bir kanıt. Cambridge Üniversitesi’nde Avrupa politikası hocası olan John Loughlin şöyle diyor: “Belçika’nın Avrupa’nın ne olduğunu gösteren bir model olması gerekirdi. Bu ortak bir çerçevede farklılıkları birleştirip, insanları bir arada tutmaktır. Eğer kendisi bir bütün olarak kalmayı başaramıyorsa Avrupa projesinin bütünü için de sorunlar olduğunu ortaya çıkarıyor.”

Flander’in Valonya’ya sübvansiyon yollamaktan rahatsızlık duymasının Avrupa’nın her yerinde tanıdık bir şikâyet haline gelebileceğini gösteren can sıkıcı işaretler var. Almanya’nın başı çektiği tutumlu Kuzey Avrupa ülkeleri güneydeki daha az verimli ekonomilere destek vermek zorunda kalmaktan duydukları memnuniyetsizliği çoktan ifade ettiler.

(...)
Belçika’yı niye ve nasıl bölmek istediğini bir saat boyunca anlattıktan sonra, De Wever her şeye rağmen şimdilik Belçikalı olduğunu gösteriyor. “Çünkü her şey o kadar karamsar ki, ben iyimserleşiyorum.” Belçikalı politikacının buradaki çelişkiyi görmüyormuş gibi bir hali var...
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp, (Time dergisi, ABD, 2 Ağustos.)

Kaynak. Cumhuriyet