Anayasa değişikliği paketi birçok meseleyi ele alıyor. Göründüğü kadarıyla çoğunluğu herkesten kabul görüyor. Değişiklikler arasında vatandaşların devlet kurumlarıyla ilgili şikâyetlerine bakan bir ombudsmanlık kurulması önerisi var. Sivil mahkemelerin ordu mensuplarını yargılamasının önünü açmak yönündeki ikinci girişim bile (Meclis’in ilk girişimi Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştü) şu ana dek çok fazla eleştiri çekmedi.
Bu iyi bir şey, çünkü herkesçe kabul edilen bütün bu Anayasa değişiklikleri Türkiye’yi daha modern ve demokratik bir ülke haline getirecek.
Bazı değişiklikler ise büyük tartışma koparıyor. Bunlardan biri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yeniden yapılandırılması planı. Daha önceki yazılarımda, bu husustaki değişikliğin hükümetin yargı üzerindeki etkisini güçlendireceği iddialarına karşı çıktığımı açıkça ifade etmiştim. Değişiklikler HSYK’yı kabul edilmiş ve iyi işleyen Avrupa uygulamalarıyla daha uyumlu kılacak.
Görünen o ki bugünlerde herkesin HSYK ile ilgili bir fikri var. Yorumcuların büyük çoğunluğunun kurulun beş seçilmiş üyesiyle hiç tanışmadığından ve geçmişteki performanslarını araştırmadığından eminim. Ben de onlarla şahsen hiç konuşmadım ve açıkça hatırladığım tek şey, birkaç yıl önce son derece tartışmalı bir karar alarak, Şemdinli’de bir kitapçıyı bombaladıktan sonra suçüstü yakalanan bazı karanlık güvenlik gücü mensupları hakkında iddianame hazırlayan savcının meslek hayatını bitirmeleri.
Fakat bu günlerde bir başka Yüksek Kurul’la yaptığım toplantıyı sık sık hatırlamadan edemiyorum. 2005’te Romanya’da gerçekleşmişti bu toplantı. Ülke 2007’de AB’ye katılmaya hazırlanıyordu ve hayata geçirilmesi gereken en tartışmalı reformlardan biri, Rumen yargı mensuplarının kariyerleri hakkında karar alan kurulun yeniden yapılandırılmasıydı. Yeni üyelere ve daha da önemlisi, yeni fikirlere ihtiyaç vardı.
Bütün kurul üyeleri yıllar önce, eski rejimle yakın bağları olan yetkili makamlar tarafından dikkatle seçilmişti. Komünizm döneminin müfredatından geçmiş deneyimli hukuk uzmanlarıydı. Onlarla görüşmeden önce Adalet Bakanı bana, kurul üyelerini devrin değiştiğine ve sözgelimi Rumen yargıçların artık üst düzey siyasetçilerin yolsuzluklarını ve yetkilerini kötüye kullanmalarını görmezden gelmemesi gerektiğine ikna etmek için akla karayı seçtiğini anlattı. Bükreş merkezinin hemen dışındaki bir villada, yaklaşık 10 kurul üyesiyle bir araya geldim. Onları açık konuşmak ve yeniden düşünmek gerektiğine ikna edebileceğimi düşünüyordum.
Büyük hata. Daha içeri girdiğim an, güçlerinden vazgeçmeye zerre niyeti olmayan ve ideolojik inançlarını değiştirmelerine hiçbir gerek olmadığından emin insanlarla karşı karşıya olduğum belliydi. Tam tersine, onlar beni kurul üyesi olan Adalet Bakanı’nın görevden alınması gerektiğine, zira onun varlığının yargının, yani onların yargısının bağımsızlığını tehdit ettiğine ikna etmeye çalıştı. Mekânı terk ederken, bakan için zaruri reformları ilerletmek ile kuvvetler ayrılığına saygı göstermek arasında bir denge bulmanın ne kadar zor olduğunu anlamıştım. Her ikisi de AB’nin talebiydi, fakat yargı müessesesinin değişime direndiği bir ülkede ikisini aynı anda uygulamak zordu.
Kulağa aşina geliyor değil mi? Eminim ki HSYK reformu, yukarıda ifade edilen ikilemlerle birlikte, Meclis’teki Anayasa değişikliği görüşmelerinin hararetle tartışılan meselelerinden biri olacak. Partiler arasında paketin artıları ve eksilerine dair açık ve dürüst bir tartışmaya tanık olabilmemizi tüm kalbimle umut ediyorum. ‘Açık’ hükümetin muhalefetin makul fikirlerini dikkate almaya hazır olması anlamına geliyor. ‘Dürüst’ ise muhalefetin AKP planlarının büyük kısmının yararlarını teslim etmeye hazır olması anlamına. Yoksa yine çok mu naif bakıyorum?
Kaynak: Radikal