Bir zamanların fakir ama gururlu genci...

Şu fani ömrü hayatımızda bu günleri de gördük... Bir zamanlar birkaç milyon dolar verecek diye bayram yaptığımız IMF'ye artık kaynak sağlayıcı duruma geldik.

IMF'nin kapitalist dünya düzenindeki rolü ve bugüne kadar dünya ekonomilerini istikrarsızlaştırıcı, dengesizleştirici uygulamaları ve paradigması saklı kalmak kaydıyla; Türkiye-IMF ilişkileri bağlamında gelinen nokta son derece önemlidir.

Peşinen söyleyelim de yanlış anlamlar çıkarılmasın!

Dün eleştirdiğimiz IMF bugün gelinen ilişkiler nedeniyle kendini aklamış değildir. Hatta bizim zor bela terk etmemizi bazılarının hâlâ içine sindirmede zorlandığı, eski IMF'den daha da güçlüdür.

Bugünkü IMF, hegemonya anlamında son küresel finansal kriz öncesi dönemle mukayese edilemeyecek derecede daha güçlüdür. Kriz öncesinde müşterisi kalmayan ve son müşterilerden birinin de Türkiye olduğu, IMF'nin müşteri sayısında tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar artış olmuştur.

Aslında IMF'nin güç anlamında yaşadığı bu değişime fazla şaşırmamak gerekiyor. Böyle bir güçlenme zaten son birkaç yıldır bekleniyordu...

Bu köşenin okuyucuları hatırlayacaklardır. Bundan tam üç yıl önce, bu köşeden "Yeni Dünyayı IMF İnşa edecek" başlığıyla bir yazı kaleme almıştık. İlgili yazıda iddia etiğimiz şekilde, IMF'nin "Finansal Regülâtör" olarak her geçen gün biraz daha gücünün arttığına şahit oluyoruz.

Gelelim Türkiye'nin IMF'ye kaynak sağlama hadisesine.

Meksika'da yapılmakta olan G-20 liderler zirvesinde bazı üye ülkeler, IMF'nin kaynaklarının artırılması konusunda yapacakları katkıları açıkladılar.

Brezilya 10 milyar dolar, Rusya 10 milyar dolar, Hindistan 10 milyar dolar, G. Afrika 2 milyar dolar, Meksika 10 milyar dolar ve Kolombiya 1,5 milyar dolar olmak üzere IMF'nin havuzuna kaynak aktarımı yapacaklar.

Türkiye'nin de bu kapsamda IMF'ye 5 milyar dolarlık kaynak sağlayacağı açıklandı.

Merkez Bankası'nın döviz rezervinden IMF'nin havuzuna aktarılacak olan 5 milyar dolarlık kaynağı, Türkiye ihtiyaç duyması halinde; bir kısmını ya da tamamını geri çekebilecek. Yani merkezin rezervinde duracağına 5 milyar doları IMF'nin havuzuna aktarmış olacağız. Bu para ayrıca uluslararası rezervlerimize de dâhil olmaya devam edecek.

Türkiye'nin IMF ile borç ilişkileri tam olarak yarım asra dayanıyor. İlki 1961 yılında olmak üzere tam 19 ayrı stand-by anlaşması yapıldı. Sadece 1999 ile 2006 yılları arasında yaklaşık 46 milyar dolarlık IMF yardımı kullandık.

Son anlaşmanın bitmesine az bir zaman kala, Türkiye'nin IMF'siz yoluna devam edemeyeceğini iddia edenler, panik halinde 20. stand-by anlaşmasının acilen yapılması gerektiğini aylarca dillenirdirler. O dönem buna gerek olmadığını gücümüz yettiğince anlatmaya çalıştık.

İyi ki de öyle yapmışız...

İyi ki IMF ile gereksiz yeni bir stand-by anlaşması imzalamamışız...

Maazallah, eğer imzalamış olsaydık; bugün veren tarafta değil, isteyen, alan tarafta olurduk.

Eğer yeni bir anlaşma imzalamış olsaydık, IMF Türkiye'yi diğer ülkelere örnek gösterebilir miydi?

Yaşanan şu küresel kriz ortamında, bir zamanlar birkaç milyonluk kredi dilimini serbest bırakması için kapısında ecel terleri döktüğümüz IMF'ye kaynak sağlayacak noktaya gelinmesi, bu ülke için son derece önemli bir gelişmedir.

Üstelik dünyanın önemli ekonomileri diyebileceğimiz Brezilya, Meksika, Hindistan ve Rusya'nın verdiğinin yarısını verebilmek oldukça önemli olsa gerek...

Fazla havaya girmek mi olur?

Bilemiyorum...

Ancak, Yeşilçam'ın unutulmaz sahnelerinden biri olan, "bir zamanların fakir ama gururlu genci"nin hasmının karşısında koltukta sırtı dönük oturuşu aklıma gelmiyor değil...

Kaynak: Yeni Şafak