Bir Stratejik İttifak: Türkiye ve İsrail

 

Alon Ben-Meir

Türkiye Ekim ayı başlarında İsrail'in askeri tatbikata katılmasını engellediğinde bu iki müttefik arasında bir çatlak olduğu hakkında büyük bir spekülasyon vardı. İki bölgesel süper güç arasındaki stratejik ilişkiler her iki ulus için de çok önemli olmasına rağmen Türkiye ve İsrail'in münferiden elde ettiği faydaların ötesine de geçmektedir zira bu ikisinin ittifakı, bölgesel güç dengesi ve bölgesel istikrar için esastır. Türkiye'nin daha fazla kalkınma ve bölgede liderlik rolünü üstlenme arzusu onun hem doğulu hem de bölgesel barış için merkezi önemde olmayı sürdüren İsrail dâhil batılı uluslarla yapıcı ilişkiler geliştirme yeteneğine doğrudan bağlıdır. Aşağıda ele alınan bölgesel dört mesele, Türk-İsrail ilişkilerinin önemini resmetmenin ayrılmaz bir parçasıdır:

İran ve P5+1 (ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa + Almanya) arasındaki müzakereler çıkmaza girdi ve İran'ın nükleer meseleyi bu kanal üzerinden kabul etmesi muhtemel değildir. İran nükleer programı hakkında İsrail'in duyduğu derin korkuyu Türkiye de paylaşmaktadır ve İran'ın nükleer güç olmasının önüne geçmek maksaydıyla sarfedilecek barışçıl gayretlere şüphesiz ki destek verecektir. Ancak Türkiye'nin İran'la yakın bağları bölge için muhakkak ki stratejik önemdedir. Tahran ve Ankara arasında iyileşen ilişkiler, İran'ı uluslararası câmia hilafına nükleer silah peşinde koşmaktan caydırmada Türkiye'nin aracı bir rol oynaması ihtimalini güçlendirecektir. Ağırlıklı olarak bir müslüman devleti olan Türkiye'nin batılı uluslara nazaran İran'da daha iyi karşılanacak ve İran'da daha fazla nüfuzu olacaktır. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, batılı yetkililerle görüşmeyi reddeden İran dini lideri Ali Hamaney ile yüzyüze görüşebilir ve rejimin dış politika kaygılarının en başında yer alan güvenlik meselelerine hitap edebilir. Türkiye, İsraillilerle, İranlılarla, Ruslarla, Avrupalılarla ve Amerikalılarla doğrudan ve özel olarak konuşup gayri resmi aracılık rolü de oynayabilir. Nükleer İran hakkında Türkiye'nin kendi korkuları, çatışmanın tüm taraflarınca tavassut edilebilme yeteneği sayesinde yatıştırılabilir. Türkiye'nin rolünü daha bir pekiştirmek maksadıyla, Ankara P5+1 müzakere takımına davet edilmeli ve görüşme masasında müslüman bir yüz de bulunmalıdır. Dahası, Türkiye, düşük derecede zenginleştirilmiş uranyumun işlenmesi ve tıb ve diğer barışçıl kullanımlara uygun hale getirilmesi için İran nezdinde Rusya'ya nazaran daha makbul bir yerdir. Tüm bu nedenlerden dolayı, Türkiye-İsrail ve Türkiye-İran ilişkileri ne kadar güçlüyse, İran nükleer programına bulunacak bir çözümün ayrılmazı bir parçası olmada Ankara'nın oynayacağı rol de o derece önemli ve olumlu olacaktır.

Türkiye 2008 yılında İsrail ve Suriye arasında hayran bırakacak şekilde arabuluculuk yaptı ve her iki tarafı bir anlaşmanın yakınına getirdi ki uluslararası diplomasi de hiç de küçük sayılmayacak bir beceridir. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini tehlikeye atması Batıyla ilişkilerinde çok önemli bir manivelayı ve bölgesel barışın sağlanmasındaki merkezi rolünü terk etmesi demektir. Türkiye-Suriye ve Türkiye-İsrail arasında aynı derecede iyi ilişkilerin olmasında hiçbir tutarsızlık veya çelişki asla yoktur. İsrail ve Suriye ile müttefik olması Ankara'yı, iki ulus arasında gelecekte yapılacak herhangi bir müzakerede belirleyeci rol oynayacağı imrenilecek bir konuma yerleştirmektedir ki Beşşar Esad'ın çok iyi bildiği gibi Golan Tepeleri üzerindeki ihtilaf ancak ve ancak müzakere yoluyla çözülebilecektir. Beşşar Esad geçenlerde kendisiyle yapılan bir söyleşide aracılı müzakerelerde Şam'a yardımcı olmak istiyorsa, Türkiye'nin İsrail'le sağlam ilişkilere sahip olması gerektiğini söyledi. Şayet bölgede siyasi ağırlığının olmasını istiyorsa, Ankara'nın çabalarından vazgeçmesi veya İsrail'le ilişkilerin kötüleşmesine müsaade etmesi için bir neden yok. Tüm komşularıyla eşit derecede iyi ilişkiler içerisinde olması, Türkiye'nin Ortadoğu'yu da aşan ulusal özlemleri için önşarttır zira Türkiye AB üyeliğini de gözlemektedir. Netanyahu hükümetinin Suriye'yle gelecekteki müzakerelerde Fransa'nın dahlini istediği gerçeği Türkiye'yi gelecekteki dahlinden alıkoymamalıdır çünkü Şam, Paris'le yan yana Ankara'nın en azından aracı rolünü sürdürmesinde ısrar ediyor.

Hamas ve Filistin Otoritesi arasındaki hasmane ilişkiler, Türkiye'nin emsalsiz denecek derecede yapıcı bir rol oynayacağı bir diğer çok önemli sahadır. İsrail ve Filistinliler arasında bahse değer bir ilerleme sağlanması ihtimali nihayette Hamas ve Filistin Otoritesi arasındaki ilişkileri şekillenderecek bir siyasi anlaşmaya bağlıdır. İsrail ve Filistin Otoritesi arasındaki hiçbir müzakare, Hamas'ın siyasi sürece doğrudan yahut dolaylı katılımı olmaksızın, sürdürülebilir bir anlaşmaya yol vermeyecektir. Türkiye yaklaşık üç yıl önce Halid Meşal'i Ankara'yı davet ederek Hamas'a resmi tanıma sunan ilk ülkeydi ve iki taraf arasındaki güvenilir ilişkiler varlığını bugün de muhafaza ediyor.

Her ne kadar Mısır'ın Hamas ve Filistin Otoritesi arasında oynadığı aracı rolü önemliydiyse de yine bu noktada Türkiye, siyasi anlaşmaya varmaları için Hamas ve Filistin Otoritesine yardım ederek yahut gayri resmi müzakerelere katılarak Mısır'ın çabalarını pekiştirecek konumdadır. İsrail'in Hamas'ı terörist bir örgüt olarak görüp ondan tiksinmesine rağmen İsrail hükümeti Gazze sınırlarında sükûneti sağlamaya ilgi duyuyor ki benzer şekilde Hamas siyasi liderleri de bunu sağlamaya can atıyor görünüyor. Türkiye, Hamas'ın müzakerenin bir tarafı olabilmesi için önce İsrail'i tanımasını, terörizmi reddetmesini ve evvelki anlaşmaları kabul etmesini icap ettiren Ortadoğu Dörtlüsü'nün resmi duruşundan sakınarak, usûlün değişmesine yardım edebilir. Türkiye şiddetin durulmasından istifade etmeli ve Hamas'a Arap devletlerinin geri kalanıyla aynı çizgide buluşma imkanı verecek Arap Barış İnisiyatifini kabul etmesi için Hamas'ı ikna etmeye çalışmalıdır.

Kısa süre önce İsrail, Ürdün ve Türkiye arasında yapılan ortak arama ve kurtarma eğitimi, Türkiye, İsrail'le ilişkilerin sıkıntılı olduğu izlenimini tasfiye etmeye çalıştığı bir zamanda çok ihtiyaç duyulan bir hamleydi. Uluslararası diplomaside askeri kapasite ve performans söz konusu olduğu müddetçe Türkiye'nin Ortadoğu'da İsrail'e bugün ve gelecekte rakip olabilecek bir askeri ortağı yoktur. Türkiye'nin askeri mahareti ve bu maharetin yaşayabilirliği, onu yalnızca bölgesel istikrar için değil NATO kuvvetlerinde merkezi bir rol için de vazgeçilmez kılmasına bağlıdır.

Son olarak, Türkiye'nin AB üyeliği pek çok beklentinin karşılanmasına bağlıdır ve bunlardan biri de Türkiye'nin komşularıyla ilişkisidir. Türkiye'nin AB üyesi olması, İran, Irak ve Suriye'yi AB Sınır Devletleri haline getirecektir ve bu durumun ulusal güvenlik ve ticaret gibi konularda belli başlı neticeleri olacaktır. Türkiye şu ana kadar AB ile müzakerelerde açılan fasıllar gereği hayran bırakıcı kilit sosyal ve siyasi reformlar gerçekleştirdi, Ermenistan'la tarihi bir uzlaşma anlaşmasına daha geçenlerde imza attı ve Kürt azınlığa Türk vatandaşlarla eşit siyasi ve kültürel haklar tanıyan yeni düzenlemeler çıkarıyor. Bu çok önemli süreç, Türkiye'yi AB standartlarına daha bir yakınlaştırdı fakat Türkiye Ortadoğu'daki tüm komşularıyla mükemmel ilişkiler tesis etme yetenek ve azmini ispatlamadığı takdirde yetersiz olacaktır. Türkiye'nin İsrail'le stratejik ilişkileri AB ve ABD nokta-i nazarından olumlu görülmektedir. İsrail'le stratejik işbirliği pahasına diğer ülkelerle ilişkilerini iyileştirmeye Ankara durumu el vermez.
Askeri, istihbarat ekonomi ve ulusal güvenlik alanlarında Türk-İsrail işbirliği, stratejik işbirliğinin özünü oluşturan uzun vadeli çıkarların karşılıklılığına dayalıdır. Bu ilişki, Türkiye'nin İsrail'i tanıdığı 1950'den beri çeşitli inişler ve çıkışlar yaşadı fakat sürekliliğini korudu zira geçici hiçbir siyasi ahenksizliğin değiştiremediği Türkler ve Yahudiler arasındaki geleneksel asırlık dostluk tarafından da korundu.


Yazar hakkında: New York Üniversitesi Center for Global Affairs'de görevli Uluslararası İlişkiler profesörü.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı