Mısır seçimleri bir boyutuyla beklenen sonuçları verirken diğer boyutuyla da beklentileri alt üst ederek sürpriz yaptı. Hürriyet ve Adalet Partisi’nin %40 oranında oy alarak nisbi çoğunluğu elde etmesi bekleniyordu. Seçimlerin birinci ve ikinci aşamasındaki sonuçlar, tahminler doğrultusunda gerçekleşti. Tahmin edilemeyen şey ise Selefi Nur partisinin %20’ler civarında oy alarak ikinci parti olmasıydı. Bu sürpriz başarısıyla Selefiler, dinin insanlar tarafından örtü, peçe ve haremlik-selamlık gibi muhafazakar ve bazen de şekli yönüyle algılandığını, dini hassasiyetlerin daha çok kadın, cinsellik ve helal-haram gibi konular etrafında odaklandığını bizlere göstermiş oldu. Bazıları İslam’ın helaller ve haramlar yönüne daha çok ilgi göstermekte, zira dinin bu yönü iradenin gücünün bir göstergesi. Bu tür bir dini anlayışın medyadaki varlığı oldukça açık, bütün uydu kanalları bu tür dini kanallarla dolu ve aileler doğal olarak bu yayınlardan etkileniyorlar. Bireysel bir dini algı üzerine kurulu bir din anlayışı ne kadar da kolay, her şeyi tabuya dönüştürmek ne kadar da basit. Vatandaş, böylece haramlarla örülü bir dünya içerisinde yaşıyor.
Ayrıca Mısır Bloğu, Vefd, Adalet, Vasat, Devrim Sürüyor, Arap Kongre Partisi, Nasırcı parti vd. gibi küçük partilerde temsil olunan Liberal, Milliyetçi, Nasırist, ilerici ve solcu partilerin düşüş yaşamaları ve halk desteklerinin bu kadar sınırlı olması beklenmiyordu. Bu partilerin en büyük kusurları ise birleşmeden seçimlere girmeleriydi.
Şayet bir sonraki hükümet, parlamento seçimlerinin temsil ettiği halk iradesini dile getiren bir hükümet olacaksa, hiçbir parti %50’yi tek başına geçmiş değil ve mutlak çoğunluğu sağlayamamış durumda. Dolayısıyla en çok oyu alarak parlamentoda en güçlü hale gelmiş iki partinin, siyasi nedenlerle değil ülkenin öncelikli çıkarları için kurmaları gereken koalisyonun alternatifi yok. Hürriyet ve Adalet partisi, hükümet kurma göreviyle görevlendirilirse önünde iki yol var. Yorumunda farklılaşmalarına rağmen İslam ideolojisinin genel ilkelerinde uzlaştıkları Selefi nur Partisiyle ittifaka ya da koalisyona gidecek, böylelikle söz konusu koalisyon mutlak çoğunluğu elde etmiş olacak. Liberal ve sol partiler, muhalefete geçecekler. Bu tür bir koalisyonun Ocak Devrimi’nin temelini oluşturan ulusal birliği gerçekleştirmesi mümkün değil, devrimin hedeflerinden birisi olan çoğulculuğu da. Bu durumda Hüsnü Mübarek’in diktatörlüğünün yerine çoğunluğun diktatörlüğü geçmiş olacak. %90’lar civarında oy alan eski tek parti diktatörlüğünün yerine %65 civarında oy alan bir parti yerine geçmiş olacak. İnsanlar Cezayir deneyiminin tekrar etmesinden korkuyor. Bilindiği gibi, FIS oyların ezici çoğunluğunu alarak iktidara gelmiş daha sonra ordu da darbe yapmış ve seçimleri iptal etmişti. İnsanlar yasaklama, örtü, peçe, hadler ve cezalara indirgenmiş bir İslam yorumunun hakim olmasından, Mısır’da iki asır önce başlamış olan, Cemaleddin Afgani ile Muhammet Abduh’un tohumunu attıkları ıslahatçı İslam’ın yitirilmesinden korkuyorlar. Bu durum, İslami hareketlerin sağcı ve muhafazakar bir yapıya yönelip iktidarı ele geçirmesi halinde, Libya’daki devrime, şayet başarılı olurlarsa Suriye ve Yemen’deki devrimlere de etki edebilir. Parlamentodaki çoğunluğa karşı gösteriler yapılır ve planlı ya da plansız, şiddet olayları bir şekilde gerçekleşirse, ordu bu durumdan çekindiğinden, parlamentoya karşı darbe yapabilir ya da Yüksek Askeri Konsey güvenliği koruma bahanesiyle hakimiyetini sürdürmek isteyebilir. Bütün tarafların siyasi manevralar yapması kolaydır. Batılı ülkelerin, bazı İslami hareketlerin eski düzenin varisleri olarak yükselişe geçmesinden duyduğu endişe artabilir. Arap devrimlerine destek verse de Batı, Arap devrimlerinin temsilcisi olarak şiddete başvuran Siyasal İslam’a karşı çıkabilir.
İkinci yol, Mısır Bloğu, Vefd, Vasat, Adalet ve Devrim Sürüyor partilerinin temsil ettikleri, Liberal, sol, milliyetçi ve Nasırist partilerle ittifak kurmaktır. Hürriyet ve Adalet Partisi, %30 civarında bir oya sahip liberal ve sol partilerle ittifaka girerse yine parlamentoda çoğunluğu elde edebilir. Bu durumda yüzde yirmi oy alan Selefi Nur Partisi, muhalefete geçer ki bu en mantıklı yoldur. Bu şekilde oluşturulmuş bir koalisyon hükümeti de Ocak devriminde olduğu gibi halkı ve devrimi her bakımdan temsil etmiş olur. İnsanların hoşnutluğunu kazanmış, orduyu da karşısına almamış olur. Yüksek Askeri Konsey, ülkedeki barışçı siyasi hayattan emin olduğu için iktidarı gönül rahatlığıyla bu yeni hükümete teslim eder. Halkın içerisinde bulunan iki ana akım olan, dini yönetim ve sivil yönetim yanlıları arasındaki anlaşmazlıklar azalır, İslam şeriatının tatbikini savunanlarla kamunun çıkarlarından yana olanlar arasında diyalog başlar. Vatandaşlık tanımıyla çelişen Ehl-i Zimmet ve Ehl-i Kitap gibi kavramlar üzerindeki klasik anlayışlardan ve İslamcıların yükselişinden korkan ülkedeki Kıpti azınlığın korku ve endişeleri giderilmiş olur. Böylelikle parlamentoda yeni gruplar oluşur, Liberaller, Hürriyet ve Adalet Partisi içerisindeki liberalleri kendisine çekebilir, Selefi Nur Partisi de Hürriyet ve Adalet Partisi içerisindeki muhafazakarları kendilerine çeker, böylece Liberallere yapılacak yeni katılımlarla desteğini büyütmüş ve Liberallerin İslami kanadı olmuş olur. Zamanla birlikte, halkın nefes alan ciğerleri olan İslami hareketle Liberaller arasındaki mesafe daralır, Vasat Partisi güçlenir, Liberal İslam ya da İslami Liberalizmin sahası genişler, Muhammet Abduh’un öncülüğünü yaptığı ıslah anlayışı yeniden zuhur eder, tıpkı 1952’den önceki yıllarda bu çizgiyi temsil eden Taha Hüseyin, Akkad, Muhammet Hüseyin Heykel gibi insanların başlattığı liberalizm yeniden hayat bulur, liberallerle İslamcılar arasındaki bu gereksiz ve sahte çekişme sona erer. Aslında bu çekişme temelde bir iktidar çekişmesidir. Yeni bir tarihi tecrübenin ardından Ocak Devrimi de böylece kurtarılmış olur. İhvan’ın aleni siyasi faaliyeti, aşırılıktan kurtularak içinde bulunduğu izolasyon halinden kendini çıkartır, daha az tepkisellik hakim olur. Liberaller de aynı şekilde sol, liberal ve diğer laik siyasi hareketlerin içine düştüğü seçkincilik tuzağından kurtulur. Sonuç olarak şu ya da bu partinin falanca ya da filanca partiye galebe çalması değil, halkın talepleri gerçekleşmiş olur, barış ve istikrar temin edilir. Diyaloğa ve ülkenin asgari düzeydeki çıkarlarını korumaya dayalı siyasi çoğulculuk varlık sahasına çıkar ve düşünsel çoğulculuk da kendini gerçekleştirmiş olur.
Bunun bir başka faydası da, Mısır’daki devrim ve demokratik dönüşüm tecrübesinin, Tunus, Fas ve Türkiye’deki dönüşümlere yeni bir boyut eklemesidir. Tunus’ta Nahda hareketi de nisbi çoğunluğu elde etti, diktatörlükten siyasi çoğulculuk ve ulusal birlik temeli üzerinde kurulu bir milli düzene geçiş için sol partilerle ittifaklara girdi. Hükümet başkanı Nahda partiliyken Devlet Başkanı solcu, parlamento ise bütün siyasi çizgileri temsil ediyor. Fas’taki Adalet ve Kalkınma Partisi de aynı deneyimi yaşadı, Adalet ve İhsan hareketiyle yollarını ayırdı, sol ve sosyalist hareketlerle işbirliğine gitmeyi tercih etti. Türkiye’de de AK Parti, baskıcı laiklikle yollarını ayırarak, orduyu eski düzenin koruyucusu ve varisi olarak gören Kemalizmi tasfiye ederek bütün engelleri geçti. Sadece bununla da yetinmedi AK Parti. Elli yıldır mücadele veren ve insanların kalplerindeki İslami duyguları kamusal alana taşımaya çalışan ve Kemalizme karşı doğal bir tepki olan Refah Partisi’yle de yollarını ayırdı. AK Parti, İslami hedefleri laik enstrümanlarla gerçekleştirdi, bunun sonucunda Arap devrimleri Türkiye tecrübesiyle karşılaştırılır oldu.
Sonuç olarak, Hürriyet ve Adalet Partisi hangi partiyle koalisyon kuracak? Selefi Nur partisiyle koalisyon kurup liberalleri mi muhalefete itecek yoksa liberallerle koalisyon kurup Selefi Nur Partisini mi muhalefette bırakacak?
*BAE’de yayınlanan el İttihad Gazetesi yazarı, Mısırlı filozof ve düşünür
Bu makaleyi Faruk İbrahimoğlu, Dünya bülteni için çevrilmiştir