Bir mahalle çocuğunun anıları

Sonra 12-13 yaşlarında Küçükyalı'ya taşındık. Yeni evimiz eskisinden daha güzel, yeni mahallemiz daha cazipti, ama arkadaşlardan kopmak? Taşındığımız gün, mahalle arkadaşlarıma, "Merak etmeyin" dediğimi hatırlıyorum, "Yürüyerek yarım saatlik mesafeye taşınıyoruz, ben yine her gün buraya gelirim."

Eski mahalleme bir daha belki on yıl aradan sonra uğrayabildim. Yeni mahallede yeni arkadaşlar edinmiştim, o kadar yolu neden göze alacaktım ki? Önceki akşam Asude'de sabahlarken kendi çocukluğumun mahalle anıları gözümün önünden geçiverdi.

Asude, bizim arkadaşların tercih ettiği bir İstanbul/Tophane kahvesi. Bir kahvede ne yapılıyorsa orada da onlar ve daha fazlası yapılıyor. 'Daha fazlası' kısmını önceki gece yaşadım: Yaklaşık 20 kişilik bir grupla 'fasıl' geçtik, sonra da hep birlikte sahur sofrasına oturduk. Hicazdan mahura uzanan âşina şarkıları Prof. Yasin Aktay'ın çaldığı ud eşliğinde terennüm eyleyerek...

Eskinin muharrirlerinin yaşadığı bir 'kahve kültürü' vardı İstanbul'da; üstadların hangi kahveye takıldıkları belliydi, onları arayanlar nerede bulacaklarını bilirlerdi. Şimdi de, yavaştan, benzer bir kültürün oluştuğu söylenebilir. Ünlü bir gazeteci dostum dizüstü bilgisayarını alıp çıktığı evine gecenin bir vakti dönüyormuş; bütün gününü kahvede geçirerek... "Sadece günlük yazılarımı yazmakla kalmıyorum, yeni romanıma da başladım burada" dedi bana...

Gazete ve televizyonların yayın yönetmenleri, yazarlar, haber merkezi sorumluları... Üniversite öğretim üyeleri, sanatçılar, şairler... Bir masaya takılmıştım, yanımdan geçen biri, "Biz okurlar da buradayız" deyiverdi. Yazarlar masası, okurlar masası... Herkesin yaptığı eylem aynı aslında: Dostlarla iki çift lâfı kahve/çay eşliğinde paylaşmak... Müdavimlerinden biri, "Asude'de konuşulanlar keşke TBMM'nde de buradaki doyuruculukla tartışılsa" dedi bana. Tophane'ye takılanlar arasında eski-yeni milletvekilleri de var.

Sahurla birleşen fasıl akşamı 'mahalle' eksenli konuşmalarda kulağı çok çınlatılan Hürriyet'ten Ahmet Hakan da Asude'deki kalabalık arasındaydı. Öyle uzaydan gelmiş gibi durmuyor, mahalle adabından haberdarmış hissi veriyordu; şarkılara herkes kadar iştirak edemese bile... Bir ara, "Nişantaşı House Cafe ile burayı karşılaştırsan" demeyi düşündüm, sonra vazgeçtim. İki farklı âlemden söz etmesi gerekecekti çünkü.

Ahmet Hakan'ın orada bulunmasını fasıla iştiyakla katılan mahalle sâkinlerinden kimsenin yadırgadığını sanmıyorum. Kimse kendisine 'mahalle kaçkını' muamelesi yapmadı. Yaşadığı geceyi sütununda yazdığı için hafif bir endişe duyuyorum; yeni mahallesinin hoşgörü anlayışından tam emin değilim de ondan...

Yazısında benim için "Hem repertuvarındaki şarkıların fazlalığıyla, hem de 'Gelse o şuh meclise' şarkısını bütün koronun sesini bastırarak söylemesiyle dikkat çekiyor. Ayrıca hangi makamdan hangi makama geçilecek gibi sorunlarda raconu hep o kesiyor" demiş, sağolsun. Oysa, raconu ben değil, böyle durumlarda başvurmak üzere şarkı sözleriyle takviye edilmiş cep telefonum kesti o gece. Makamları ve bestecilerine kadar şarkılarla ilgili her bilgiyi vaktiyle yüklediğim cep telefonum...

Cep telefonum Ahmet Hakan'ın yeni mahallesinin konserlerinde de beni mahcubiyetten kurtaracak donanımda; Sezen Aksu'dan Ahmet Kaya'ya, Edith Piaf'tan George Moustaki'ye kadar pek çok şarkıcının eserleri de yüklü olduğu için...

Eski bir anı size: Artık büyümüş mahallenin abilerinden olmuşuz... Bir gün, yolda yürürken, yanımdaki arkadaşım kaldırım değiştirerek bir çocuğun kulağına asılıverdi. Ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan durumu bana da açıkladı: "Bizim Musa abinin oğlu, ilkokulu yeni bitirdi, elinde sigarayla geçiyor görünce dayanamadım..." 'Mahalle baskısı' dedikleri artık eskilerde kalmış bu türden eylemler olsa gerek...

O akşam Asude'de kimsenin kimseye 'mahalle baskısı' yapacak hali yoktu.

 

Kaynak: Yeni Şafak