Bir kraliçe iki imparatorluk mirası


İngiltere kraliçesinin bunca yıl aradan sonra Türkiye'ye yaptığı ziyareti başta medya, aydınlar olmak üzere Türk seçkinleri diyebileceğimiz zümre nasıl karşıladı? Bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğunun tahtını devam ettiren kraliçenin imparatorluğundan eser yok bugün. O imparatorluğa ait tüm simgesel değerleri taşımaya, aristokratik gelenekleri ve törensel uygulamaları sürdürüyor olsa da coğrafi anlamda "balıkçı adası" denilebilecek Britanya sınırlarına sıkışmış vaziyette.

Haşmetli geçmişiyle kıyaslandığında imajından başka sermayesi kalmamış bir ülkenin kraliçesi. Britanya devletinin devlet başkanı olduğu gibi aynı zamanda İngiliz Kilisesinin de başı. Sembolik anlamda siyaset ve dinin birleştiği makamın sahibi kraliçe II. Elizabeth...

Tahta çıkışının 50. yıl dönümü vesilesiyle ünlü St. Paul Katedralinde yapılan ayini naklen yayınla izlediğimde bu yoğun sembolizmin ne anlama geldiğini düşündüğümü bir kez daha hatırladım. Herhangi bir Pazar ayininden öte, bildiğimiz anlamda bir tür biat merasimi denilebilir. İngiliz Kilisesinin ve devletin başı olarak tüm devlet sistemi, toplumsal katmanların temsilcileri orda kraliçeye bağlılıklarını yeniliyorlardı. Bu merasim için Kiliseye gelenlerin tamamının dini bütün Hıristiyan olmaları gerekmiyordu.

Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere'de din-devlet ilişkisi ile demokrasi ile aristokratik yapı ve saltanat ilişkisinin nasıl bir arada sürdürülüyor oluşunu kimse sorgulamıyordu tabii. Sosyalist gelenekten gelen ve İngiltere'yi kaç dönemdir yöneten Tony Blair de İşçi Partisini iktidara taşıyan ilk kampanyayı yıllar önce Southwark Katedralinde başlatmıştı.

Tüm bunları sıralayarak tipik muhafazakar tavırla, Batıyı referans vererek İngiltere örneğinden din-siyaset ilişkilerine, din özgürlüğü meselesine getirmek gibi bir ucuzluk sergilemek değil niyetim.

Bunları burada tekrarlamamın nedeni, sağ muhafazakar ucuzcuların durumuna benzer bir şekilde seçkinci-Batıcı kesimin hem de entelektüel sayılması gerekenlerin içine düştükleri ironik durumun altını çizmek. Bu ziyaret bir kez daha gösterdi ki bizim Batıcıların Batıdan anladıkları 'gardrop batıcılığı'ndan ileri gitmemektedir. Türk tarafının ne giyip ne giymediğine günlerdir yapılan medyatik vurgunun bir tür irtica, laiklik vurgusuna gönderme yaptığını anlamamak için uzaydan gelmiş olmak gerekir. Oysa her hareketine seçkincilere özgü bir aşağılık kompleksiyle yaklaşılan Kraliçe aynı zamanda bir kilisenin başı; Türkçe versiyonu ile söylersek bize karşılık gelen makam halifeliktir.

'Gardrop batıcılığı' yapanların Batı tahayyülleri smokinden ileriye gitmediği için Kraliçenin temsil ettiği siyasal ve toplumsal karşılığın ne düşünsel ne de tarihsel arkaplanını kavramaları mümkün olmayacak, zaten böyle bir meselesi de olmadı Türk seçkinlerinin.

Oysa Kraliçenin Türkiye'ye gelişini gardroba sıkıştırmaktan çok temsil ettiği yoğun sembolizmin siyasetini kavramaya kafa yorsaydık daha anlamlı bir iş yapmış olurduk. Mesela şu soru hemen hiç gündeme gelmedi: Ortadoğu siyasetinin şekillenmesinde İngiliz politikaları açısından bu ziyaret ne anlama geliyor?

Bu soru iki nedenle çok önemli: Birincisi hala Ortadoğu siyasetindeki dengeler İngilizlerin şekillendirdiği sömürgecilik mirasının devamı sayılabilir. Yani Ortadoğudaki siyasetin şifreleri İngiltere'de. Yani genel kurmay başkanlarından birine "bir işte İngiliz parmağı varsa dikkat edeceksiniz" dedirten durum. Türk seçkinlerinin İngiltere ile ilişkileri bu sözde bir yönüyle ifade edildiği gibi travmatiktir. Bir tür aşk nefret ilişkisi… Türk siyasetinin kodları da İngiliz etkisi hesaba katılmadan anlaşılamaz. Bu nedenle Kraliçenin ziyareti dış politika açısından olduğu kadar sistemik güçlerin dizaynı açısından da önemli işaretler taşıyabilir.

İkinci husus; her ne kadar İngiltere bugün balıkçı adasına sığınmış olsa da uluslar arası dengelerdeki etkisi stratejik ve ekonomik gücünün üstündedir. Amerikan dış politikasında İngiliz etkisi, yönlendirmesi hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Gelenek sahibi olmanın sadece biçimsel seremonileri tekrarlamaktan ibaret olmadığının örneğidir İngiltere. İmparatorluk mirasına sahip olmanın real politik karşılığa nasıl dönüştürüleceğinin en iyi örneğidir. Muhtemelen bu kadar başarılı başka bir örneği de yoktur.

Bu ziyarette iki farklı imparatorluk mirası karşı karşıya. Biri, imparatorluk mirasının güce dönüştürülerek sürdürülmesi, diğeri imparatorluk mirasının inkar edilerek zaafa dönüşmesi…