Bir 'iç tehdit'e Amerikan cevabı2

General Butler'ın saygınlığı ve itibarı iki ABD Kongre üyesinin darbeye dair oturum açmaya isteksizce yanaşmasının belki de tek sebebiydi. "Amerikalı Olmayan Faaliyetler" Komitesi 20 Kasım 1934'teki gizli oturumlarla başladığı görevini iki ay sonra tamamladı. 
 
İlk tanık olan General Butler iki saatlik ayrıntılı tanıklığını vermeden evvel hürmetle karşılandı. Komite'ye "beni igilendiren, hobilerimden biri demokrasiyi korumak" diye konuştu. Anlattığına göre, onu "istihdam etme" girişiminde bulunan, Gerald MacGuire adındaki bir New York borsası yetkilisiydi. MacGuire, komplonun daha alt düzeydeki başka aktörleri gibi, komiteye son derece muğlak ifadeler verdi.

"Büyük balıklara" -duPont'lar, Rockfeller'lar, Morgan'lar, Bush'lar- gelince; Butler'ın, komplodaki rollerine dair tanıklık etmesine rağmen hiçbiri tanıklık etmeye çağrılmadı. Ve de oturumların başladığı gün Butler'ın suçlamalarına istinaden Kongre üyesi Dickstein'ın "hikâyede adı geçen herkesin dinleneceği" sözünü vermesine rağmen birkaç gün sonra komitenin bir basın bildirisi "sadece söylentilerle gündeme gelmiş olan isimler dikkate alınmayacak" diyordu.

Örtü kaldırılıyor

Ancak komitenin vardığı sonuç yine de netti: "Komite, resmi varlığının son birkaç haftası içinde, bazı kişilerin bu ülkede faşist bir örgüt kurma girişiminde bulunduğuna dair kanıtlara ulaştı... Bu girişimlerin tartışıldığına, planlandığına ve mali destekçilerinin acil görmesi durumunda uygulamaya koyulabilecek olduğuna şüphe yok". General Butler hiç de şaşılmayacak şekilde haklı çıkmıştı. Ve hikâye bu noktada, ancak bir kısmı çözüme kavuşmuş bir başka Amerikan esrarı olarak bitiyordu. Kuşkucular bile, korkunç bir şeyin önlenmiş olmasından memnundu. Sadece üç ay evvel dalga geçen The New York Times "Kongre binasına yürüme planı doğru çıktı" diye manşet atıyor (16 Şubat 1934), Time "... İki aylık bir araştırma; General Butler'ın Washington'a yürüme iddiasının korkutucu doğruluğunu ortaya çıkardı" (25 Şubat 1935) itirafını yapmak zorunda kalıyordu. Ancak büyük ölçüde yoksullaşmış ama saygın bir gazeteden bir gazeteci meselenin orada kalmasından pek memnun değildi. Amerikalılar Amerika'nın tek darbe girişimine dair destanın en son ve muhtemelen en rahatsız edici bölümünü The New Masses'tan John L. Spivak'tan okuyacaktı.

1926 ile 1948 yılları arasında yayımlanan The New Masses, yazarları arasında, büyük şirket medyasında asla yer almayacak makaleler yazan Ernest Hemingway, Eugene O'Neill ve Theodore Dreiser bulunan solcu bir gazeteydi. Gazetenin kâr edemediğini ve belirli aralıklarla sansürle taciz edildiğini söylemeye gerek yok. Spivak, şimdilerde "araştırmacı gazetecilik" denilen alanda uzmanlaşmış daktilolu bir savaşçıydı. Şirket medyasının önce küçümseyip sonra da sadece yüzeysel eleştirilerle geçiştirdiği darbe girişimi ve güç odaklarının bu girişimin üstünü örtme çabaları konusunda savaşçı Spivak eyleme geçti. Bugün "İş Dünyasının Komplosu"nun boyutunu bilebilmemizi onun detaylı tahlillerine borçluyuz.

Komite'nin kapanış raporu yayımlandığında Spivak'ı alarma geçiren "Alıntılar" diye başlık konulmasıydı, ki bu, her titiz gazeteciyi alarma geçirmeliydi. Atlananların raporun en önemli kısımları olduğuna emindi ve onları bulmaya girişti. Ayrıca, yayımlanan kısımlarda bile çok önemli bir hususta, Avrupalı faşist gruplarla komplo arasındaki ilişkiye dair çelişkiler vardı. Komite'nin kapanış raporu, kabaca, komployla herhangi bir Avrupa ülkesindeki faşist örgütlenmeler arasında bir bağlantı bulunamadığını belirtiyordu. Ancak bu yalan, komiteye "yurtdışına giderek faşistlerin hükümeti ele geçirmesinde eski askerlerin rolünü inceledim... Mussolini'nin arkasında onların olduğunu gördüm... Daha sonra Almanya'ya geçerek Hitler'in neler yaptığına baktım ve gücünü, askerleri örgütleyebilmesinden aldığını gördüm... Ardından Fransa'ya geçtiğimde bizim kuracağımız örgütün aynısını buldum. Croix du Feu çok kıymetli askerlerden oluşan bir örgüttü".

Komite'nin bir başka tanığı olan mümtaz gazeteci Paul French, MacGuire'le yaptığı bir röportajdan bahsetmişti: "Bu ülkede faşist bir yönetime ihtiyacımız var." diye konuşan MacGuire, Nazi ve faşist hareketleri ayrıntılı şekilde incelediğini ve bu ülkede kurmaya yetecek bilgiye ulaştığını da eklemişti. Bu hususlar raporun yayımlanan kısmında yer almıyordu.

Tanıklığın çok önemli bölümlerinin hasır altı edildiğini öğrenen Spivak, komite başkanı Dickstein'dan metnin sansürleşmemiş bir kopyasını ısrarla istedi ve sonunda elde etti. Spivak raporu okuduğunda dehşete düştü. General Butler'ın tanıklığının büyük kısmı -darbe girişimiyle Amerikan şirketlerinin ilişkilerine dair ayrıntıları içeren yüzlerce satır- yoktu. Bu boşluklardan Butler'a bahsettiğinde yaşlı askerin tepkisi "Tanrı'nın laneti üzerimde olacak." şeklindeydi. Butler birkaç gün sonra ulusal bir radyoya verdiği demeçte komitenin dürüst davranmamasını sert şekilde eleştirdi. Spivak boşlukları doldurdu ve 'Borsa'nın Faşist Komplosu: Dickstein Komitesi'nin Hasır Altı Ettiği Tanıklık' başlıklı iki bölümden oluşan yazı dizisi sayesinde Amerikalılar komploya ve demokrasinin nasıl ucuz kurtulduğuna dair hakikate biraz daha yaklaşabildi. Hiçbir büyük medya organı metnin tamamını yayımlamadı.

özgürlüğün bedeli hep tetikte olmaktır

ABD'ye Nazi tehdidine 6 sayfa, komünist tehdide 11 sayfa ayırmış olan Amerikalı Olmayan Faaliyetler Özel Komitesi'nin kapanış raporu, darbe girişiminden tek bir sayfada bahsediyordu! Spivak'ın "Kanıtların gizlenmesi ... komitenin gerçek karakterini açığa çıkarıyor: "Faşist faaliyetleri ortaya çıkartma göreviyle kurulan komite, ülkenin faşist idarecileri olmaya aday isimlerin işbirlikçisi haline geldi." diye yazmıştı. Kongre, Komite'nin görev süresini uzatmadı. Spivak bunun sebebini "Kimliği belirsiz etkin güçlerin, kamuoyunun faşist komplonun daha derin araştırılmasını talep etmesinden korkması sebebiyle Komite'nin etkisiz hale getirilmiş olması bile mümkün" şeklinde tahmin ediyordu.

Spivak'ın ortaya döktüklerinin üzerinden birkaç ay geçtikten sonra Nobelli yazar Sinclair Lewis daha sonra dile yerleşen şu başlığa sahip bir roman yazdı: "[Darbe] Burada gerçekleşemez". Ama "İş Dünyasının Komplosu" her yerde gerçekleşemez gösterdi; yeni yeni yerleşmekte olanlarda olduğu gibi olgun demokrasilerde de. ABD Yüksek Mahkemesi Yargıcı Hugo Black 1980 yılında Amerikalılara, "Korkarım dünyanın her yerinde yaşanan tecrübeler, usulüne göre kurulmuş ve istikrarlı bir hükümetle güç yoluyla ele geçirilen arasındaki mesafenin zannettiğimiz kadar büyük olmadığını gösteriyor". Thomas Jefferson, ABD Anayasası'nı hazırlarken çok daha özlü bir uyarıda bulunmuştu: "Özgürlüğün bedeli hep tetikte olmaktır."

Kaynak: Zaman