Bir halkın 'ortak rûh'u, nihaî
Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelerle hazırlanan bir 'Hasbihal'e daha, selâmla..
-Muradî...' (31 Ekim tarihli ve '46 rûhu değil, ama 1920 ruhuna varım.' başlıklı yazım üzerine) yazıyor:
'1920'lerde halkımızda var olduğu söylenen ruhun İslâmî bir ruh olduğu görüşü derinlemesine araştırılmayı hak etmiyor mu acaba? Söylendiği gibi böyle bir ruh olsaydı, bir halk emperyalist politikalar doğrultusunda kolaylıkla manipüle edilebilir miydi? (…)1920'lerdeki İslâmîlik, daha çok halkı mücadeleye sevk etmek için bir motivasyon aracı olarak kullanılmıştır diyebilirim. Rızâ Nûr'un anlattığı gibi; 'Gavurlarla mücadele etmezseniz, bunlar size şapka bile giydirip Kur'an'ınızı yasaklarlar...' diyenlerin sonra o söylenenleri yaptığı, cümlenin mâlum değil midir?'
*Bütün bir toplumun aqıdevî veya ideolojik açıdan tekvücud olması çok kere muhaldir. Ama, bir halk, en buhranlı ânında, nihaî tercih olarak neyi ortaya koyuyorsa, o, ortak rûh olarak kabul edilebilir. Bu açıdan, halkımızın bu ortak rûha sahib olduğuna inanıyorum.
-Uğur Özgen Urfa'dan yazıyor: '31 Ekim günlü Hürriyet'te, B. Coşkun, 'Laik cumhuriyete sahip çıkan askerleri köşeye sindirmek için (Şemdinli İddianâmesi gibi) kurulan (…) tuzaklar tutsaydı, şimdi umutla izlediğimiz Gen. Kur. Başk. Büyükanıt'ın dahi belki askerî cezaevinde olabileceğini kimse hatırlamak istemiyor.' diyordu. Sahi, Büyükanıt, B. C. gibilere ne gibi umutlar verdi? Ve gerçekten öyleyse, o gibilerin bu halkla ne ilgisi var? Sanıyorum, zayıf bir hükûmet olsaydı, bu beklentiler kimbilir neler yaptırırdı.. Biraz dikleşildi de... Ama, asıl söylemek istediğim şu: 'Şemdinli' günlerinde 'Avukata gerek yok; kendimi aslanlar gibi savunurum' diyeni niye göremedik?
-Ayhan Girişken yazıyor: 'Abdullah Gül'ün, Erdal İnönü'nün vefatı üzerine başsağlığı ziyaretinde bulunmak isteğinin İnönü ailesince 'reddedildiği' C. Başkanlığı'nca yalanlandı, ama, bu iddiayı yazan gazete susuyor.. Böyle saygısızlık olur mu?'
*İsmet İnönü de, 10 Nisan 1950'de vefat eden Mareşal Fevzî Çakmak'ı ziyaret etmek istemişti, ölümünden önce.. Ama, Mareşal onu reddetmişti. Ancak, bu şahsî kırgınlıktandı. Gül haberi ise, 'cumhur'un/halkın çocuğu'nun 'cumhûrbaşkanı' da olsa, sarayların, paşaların dünyasına lâyık görülmemiş olmasıyla ilgilidir ve Gül için bir nâkıse teşkil etmez..
-Seher Tuzsuz Malatya'dan yazıyor: 'Erdal İnönü'nün vefatı dolayısiyle, 'Ölenlerin ardından konuşulmaz'dan rahmet dilemelere kadar yığınla tartışma..'
*'Ölen insan en yüksek mahkemeye intikal etmiştir. Erdal Bey, esprituel birisiydi, 'Hiçbir şey yapmadığımda bile, bir şeyler yapıyormuş gibi gösteriliyorum..' diyordu.. Bu arada, '-ölüleri değil,- ölülerinizi hayırla anmak' inceliğine dikkat gerekir.. Rahmet dilemeye gelince.. Allah'ın kulları hakkındaki her türlü tasarrufu 'rahmet'tir..
-Satuk Tataroğlu yazıyor: 'M. Kemal'in 'Nutuk'unda, (sf 657'de) şöyle bir ifade var.. 'Her ferd, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icablarını yapmak ve yapmamak hak ve hürriyetine mâliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz..' demişmiş.. Bu farklı bir yaklaşım değil mi?'
*'Nutuk' 1927 tarihlidir; kişi için ölçü, son hâlidir. Hür olarak tartışılmayan bir konu, o..
-Mehlika Yürekli Bolu'dan yazıyor: '30 Ekim günü, gazetelerde okudum, Vladimir Putin, 'Stalin yönetimi sırasında öldürülen milyonlarca kişi için saygı duruşunda bulunarak, ülkenin bu trajik geçmişi yeniden yaşamaması için birlik çağrısı' yapmış ve 'Milyonlarca insan kamplarda öldürüldü. Bu insanlar düşünceleri yüzünden bunları yaşadılar. Bunlar ulusun yüz akıydı!' demiş.. (Ki, rus tarihçiler, Stalin yönetimi sırasında 40 milyon kadar kişinin öldürüldüğünü belirtiyorlar. Biz de tarihimize böyle eleştirel bakabilecek miyiz?'
-Rânâ Atasoy (29 Ekim tarihli ve 'Türkiye'nin Irak bataklığına çekilmek taktiği..' başlıklı yazıyla ilgili olarak) yazıyor: 'Bu bataklık lafı son zamanlarda iyice moda oldu, ne bataklığı, her gün 10-15 adam ölüyor, zaten bataklıktayız, ABD'nin savaşta kaybettiği adam sayısı kadar adam kaybettik, siz hâlâ bataklıktan bahsediyorsunuz, herhalde yeni moda!'
*Resmî rakamlara göre, 1984'den bu yana 23-24 yıldır, Türkiye'nin askeri, polisi, korucusu, vs. kaybı, 5 bin kadardır.. Bölgenin sivil halkından ölenlerin sayısı ise, en az 50-60 bindir.. Ki, İçişl. Bakanlığı'nda bir general 5 sene öncelerde verdiği bir brifingte, 'resmî güçlerin kayıp sayısının 4 500; bütün kayıpların ise, 48 800 olduğu' nu belirtmişti.. Ya, gayriresmî rakamlar?
Irak'a gelince.. Amerika, son 4,5 yılda resmî açıklamalara göre 3 600 kadar kayıp vermiştir.. Irak halkının kayıpları ise, 750 binden fazla olarak ifade edilmektedir.. Bu rakam, askerlerle birlikte, 1 milyonu aşmaktadır.. Bataklık dediğim budur işte.. Kaldı ki, Türkiye kendi iç bataklığında verdi bu kayıpları.. Asıl bataklık ise, müslüman halkların birbiriyle boğuşmasına müncer olacak emperyalist-şeytanî planların daha bir sahnelenmesi ihtimalidir..
-Cemil Sayar Kastamonu'dan yazıyor: '29 Ekim tarihli Hürriyet'te A. Arman, bir okuyucu mektubundaki, '..askerlik çağında oğlunuz yok. Olsaydı, nasıl olsa, bir yolunu bulurdunuz onu askere göndermemek için. (…) Türkiye'de askerlik görevi, fakir çocuklar için.. Hep fakir aile çocukları ölüyor..' tesbitlerine, 'Valla, hiç kıvırtmayacağım: Haklısınız.' demiş.. Aferin..'
-Fatma Acısulu yazıyor: 'Başörtülü kadınlar gösterilerde yok?' diyen B.C. için, H. Babaoğlu 1 Kasım yazısında '..şehid annelerini bile göremeyecek kadar bakar kör olabilmesinden…utandım. (…) 'göbeğini kaşıyan kıllı adamlar diye, hor gördüğünüz insanların çocukları ölüyor, siz hâlâ ne diyorsunuz?(…)' diyordu. Haklı bir tepki değil mi?'
*Örtülü hanımlar işin gösterisinde değil, onlar acılarını kalblerine gömen sabır timsalleri..
-Râsim Eskimezoğlu Maraş'tan yazıyor: 'Hürriyet'ten, M. Y.Yılmaz, 30 Ekim günü, 'Neden hep fakir ailelerin çocukları şehit düşüyor? Zenginlere ayrıcalık mı yapılıyor?' sorusuna cevab ararken şöyle diyordu: 'Çünkü: 1- Türkiye, nüfusunun çok önemli bölümü fakir bir ülke./ 2- Fakirler çocuklarını okutabilecek olanaklara sahip değiller, buna karşın 'zengin çocukları' okuyor ve askerlik hizmetini, yedek subay olarak daha ileri yaşlarda yapıyorlar.(…)' vs. diyordu.. Bana çok ilginç geldi, adetâ bir itiraf gibi..'
*Evet, ilginç bir değerlendirme.. 'Halkı fakir ve tahsilsiz bırak, vergi versin, askerlik yapsın; şehîd diye gaza getir, sonra da onlara tahakküm et, onların yaşama tarz ve inançlarını aşağıla!..' Evet, bu mekanizmanın kırılması gerekiyor..