Bir gün önce…


Zihin de, algı da zamana tâbidir. Değişen dünya insan zihni ve algısında belki ağır ama köklü değişikliklere yol açıyor. Ve kimse bu değişimden, bu değişikliklerden muaf değil.

İnsan algısındaki, etikteki, estetikteki değişimi kavramak müşküldür, ama hayatidir. Zira etki, estetik, zihniyet değişimi, bunun toplumsal, teknolojik değişimle ilişkisi, bir zamanı başka bir zaman, bir çağı başka bir çağ kılan şeydir.

Zamanı nasıl algılıyoruz, “zamanlar hiyerarşisi”nde neyi merkeze alıyoruz?

Bu ülkeyi, bu ülkenin siyasetini, Kürt sorunu ve benzerlerini böyle sorgulamak da mümkün... Daha doğrusu zihinden ve algıdan, siyasete ve kültüre giden hattı bu şekilde anlamak da mümkün…

Ortaçağ için önemli olan şey ebediyetti, zamanın dışında bir zamandı. Ortaçağ'ın insanları geleceğe inanmazlardı. İnsanın ruhunu kurtarmasıydı amaçları, dünyayı kurtarmak değil.

Sonra modernlik geldi. Ve farklı bir zaman kavramı doğdu. Kurtarılması gereken bireyin ruhu değil, insanın nesliydi, artık. O da ilerleme ile kurtarılacaktı. Herkesin aynı “tarih” yürüyüşüne katılmasıyla gerçekleşecekti. Geleceği kurmak adına bugünü feda etmeyi göze almıştık.

Yenilerde “şimdiki zamanı” keşfettik.

O gelecekten farklı.

Ona dokunabiliyoruz.

Kısacası artık hayal gücümüzü yöneten, “gelecek zamandan şimdiki zamana ertelenmiş bir süreklilik” değil.

Biz onun yerine, zamanların ve mekanların kavşağında, üst üste çakışan, bir tek anın içinde bir araya gelen “katıksız zaman” da yaşıyoruz…

Şimdiki zaman hepimizi, her yerde, her açıdan kuşatıyor…

Şimdiki zaman üzerine, daha doğrusu şimdi yaşanmak üzere dillendirilen talepler, doğal olarak, toplumun kültürün doğal çeşitliliğine uygun olarak öylesine çeşitli ve birbirinden öylesine farklı ki, modernliğin işaret ettiği benzer isteklerden oluşan “çokluğa” değil, öz olarak birbirinden değişik taleplerden meydana gelen bir “çoğulluğa” yol açıyor.

Türlü ve çeşitli, çelişen ve kesişen şimdi zaman projelerine zemin hazırlıyor ve bu çağın yaşadığı çoğulculuğun dünün çoğulculuğundan nerelerde farklı olduğuna işaret ediyor.

Bugünün, şimdiki zamanın çoğulculuğu toplumlardaki kimlikler haritasının, kimlikler içinde bireysel şimdiki zaman taleplerinin öne çıkmasının, yani kimlikler içinde bireyselleşme ve bireyleşme eğiliminin doğması bu yüzden…

Kürt sorunu, tessettür meselesi bu tür bir kimlik-birey ilişkisinin üzerine oturuyor. Bu, çelişkiler barındıran ilişkiden doğan ve geleceğe havale edilmeden, şimdiki an içinde, hemen karşılanması arzu edilen taleplerle şekilleniyor.

Bu yeni çoğulculuğu görmeyen, anlamayan, hissetmeyen ve reddeden siyasi sistemlerin Türkiye gibi krizden krize koşması da bu yüzden…

Temelde farklılaşıyoruz, farklılaştığımız oranda evrenselleşiyoruz.

Evrenselleştikçe bugünü bugün için inşa ediyoruz.

Ama her şeye rağmen yaşadığımız gün, ne dünden ne yarından ne de ideallerden bağımsız…

Yine de kurmamız gereken şimdiki zamana ve şimdiki zaman gerçekliğine ilişkin, toparlayıcı, kuşatıcı bir işlev görmesi gereken “etik ve siyaset”tir…

Bugün rüzgarlar tersten esiyor.

Şiddet söz konusu olduğunda hayat ve ölüm kimi araçlara, amaçlara, haberlere malzeme olmaktan öteye geçmez.

Bilin ki, şimdiki zamanın çoğulculuğu eninde sonunda galebe çalacaktır.

Not: 29 Temmuz 2005 günü bu köşede yayımlanmış bir yazıdan…


Kaynak: Yeni Şafak