"Askerimını püçuk, Bê kesêmın, Komandayı mını püçuk"
(Küçük askerim, öksüzüm, küçük komandom)
İnternet sayfalarında gezinirken tam On üç tane yüz gözlerimin önüne dikiliyor. Sanki topraktan yapılmış On üç toprak yüzlü, Anadolu kokan Anadolu çocuğu.
Yüreğinde çeşitli acılar söndürmüş nasırlı anne yürekleri beliriyor gözlerimin önünde. Çizgili alınlarında memleket çilesi, yokluk çilesi… Evlada karşı vefakâr, kocaya karşı vefakâr, anneye-babaya karşı vefakâr, vatana karşı vefakâr anne yüzleri… Dedelerinin kan döktüğü ülkenin her tarafına şehit bedenleri yollanıyor ve acı çöküyor ülkenin dört bir tarafına. Tabutlar acının cisimleşmiş taş kesilmiş haliyle taşınıyor omuzlarda. Konya, Diyarbakır, Gaziantep, Denizli on üç ilden on üç şehidin bedenleri, uğruna kan dökülmüş topraklar üstüne düşüyor.
Hain bir gecenin karanlığında hain çakalların nefesini hissediyor -doğduklarında babalarından kulağına ezan okunmuş- kulaklarında toprak yüzlü çocuklar. Her biri ayrı bir dünyanın, ayrı bir hikâyenin çocukları olarak ölüyorlar. Arkalarında koca bir hikâye bırakıyorlar gencecik bedenler. Arkalarında küçük yetimler ve öksüzler bırakıyorlar yetim ve öksüz babalar. Bir Kadir gecesinde bir bayram arifesinde ateş düşüyor annelerin ve babaların ocağına ve yüreğine. Gencecik bedenlerle gömülüyor hain ve paslı mermiler hainliğin şahidi olarak mahşerde. Oğlunu yetim büyüten annelerin ağıtları kulaklarımda yankılanıyor gecenin karanlığında oğlunu öksüz büyüten babaların inlemesi kaplıyor karanlık odamın duvarları ve dudaklarımdan ihanetin sahiplerine beddua mırıldanıyorum. (Askerimını püçuk, Bê kesêmın, Komandayı mını püçuk) diye Kürtçe ağıtlar yakan Antepli bir annenin çığlıkları yankılanıyor kulaklarımda.
Vatan uğruna ölenler arkalarında gözyaşı döken, ağıtlar yakan gencecik helallerini bırakıyorlar. "Kuzumu getir Şırnak dağları" diye ağlayan bir annenin feryatları sarsıyor benliğimi ve ben sessizce köşemde lanet ediyorum hain vuruşu gerçekleştirenlere…
Annesiz ve babasız büyüyen yetim ve öksüzler dikiliyor gözlerimin önüne. Ve bir anne yüreğiyle olanları anlamaya çalışıyorum çaresizce. Başı yaşmaklı, alnı çizgili annemden anlamaya çalışıyorum şehit analarının hissiyatlarını. Kim bilir bu gece kaç kere yoklayacak anne şefkatiyle oğulcuğunun odasını, kim bilir kaç kere koklayacak anne duyarlılığıyla oğulcuğunun ten kokan elbiselerini. Bir anne duygusuyla gözlerinden düşüremeyecek oğulcuğunun hayalini. Akşamları merdiven başında şehit olan oğulcuğunun iş dönüşünü bekleyecek. Ve bir şehit evine, bir şehit mahallesine, bir şehit köyüne, bir şehit şehrine acı bir ateş düşecek bu bayram. Ve küçük çocuklar gidip şeker toplayamayacaklar hüzün ve şehit evinden. Ve biz Kadir gecesinde doğan Bayram isminde çocuklarımızı şehit vereceğiz mübarek bir kadir gecesinde.
Dev yürekli babalar yutkunup yutkunup ağlayamayacaklar ve çeneleri ağrıyacak yutkunmaktan. Yüreğindeki acılarını içine boşaltacaklar ve saçlarında kırlaştırarak cisimleştirecekler acılarını.
Ve şehitler bir Çanakkale şehitliği manzarası verirlerken mezar taşlarında. İçimizdeki iş birlikçiler "oğullarımıza, kardeşlerimize terörist diyemeyiz" diye adi bir Amerikan numarası çekecekler siyasi arsızlıkla. Yine toprak yüzlü Anadolu çocukları bir bir şehit düşerken eğlenen bar çocukları, kodaman çocukları bir yandan askerden kaçarken bir yandan da babalarıyla vatansever numaraları çekecekler arsızca. Ve dudaklarımıza "Onlara ölüler demeyiniz, bilakis Onlar, diridirler ama siz farkında olmazsınız" ayetini mırıldanmak düşmüştür.