Bilgi ve bıçak

"Bilenle bilmeyenin bir olmayacağı" (Zümer-9) ikazı aynı zamanda bildiği halde bilmiyor gibi hareket edeni de sorumluluk bahsinde cezaya müstahak kılar. Bilmek borçlandırır çünkü. Bilmenin sorumluluğu, tıpkı zenginin malındaki fakirin hakkı olan zekatın durumuna benzer.

Günümüz anlayışı, maddi zenginlikle bilgiyi aynı kategoride birbirinin tamlayıcısı olarak değerlendirip iktidarın bir veçhesi olarak ele almaktadır. Seküler bilginin karakteri, kendini gücün odağına yerleştirenlere itiraz edecek vasfı çoktan kaybetti.

Bilimsel bilgi bir amaç dâhilinde daha üretilirken masumiyetini yitiriyor. Her laboratuar çalışmasında siyasetin hizmetinde olmayı yadsımıyor. Teknolojinin gelişmesiyle daha uzak mesafeden insan öldürme; bir anda en geniş alanı bütün canlılarıyla yok etme ilerleme olarak görülüyor.

Artık vicdanlarda en ufak kıpırdama da hissedilmeyecek,"bilimsel öldürme teknikleri de hayli mesafe almış durumda. İnsansız uçaklar, uzaktan kumanda edilen bombalar, yeni marifetler eklenerek üretiliyor. Fiziğin, kimyanın, matematiğin kullanım önceliği hayata kolaylık sağlamaktan ziyade yok etmeye yönelik. Seküler bilginin vardığı merhalenin kökleri aydınlanma öncesine dayanıyor.

Buna karşı, "İslam'ın bilgi anlayışı etkisini sürdürüyor mu" sorusuna olumlu cevap vermek de mümkün değil. İslam'ın bileni borcu kılan, sorumluluğa çağıran bilgi anlayışı en ateşli silahı bulmayı önermiyor. İslam'ın bilgi üretimi de kulun kesbi ile sınırlı değil. Okumanın, tefekkürün, akletmenin yanında  nasiple, Mevla'dan gelen, bir başka söylemin erişemeyeceği eylem boyutu var. "Ey iman edenler Allah'tan (c.c) korkarsanız o size iyi ile kötülüğü ayırt edecek bir anlayış verir..." (Enfal-29). Kulluk bilinciyle yapılan eylemin aynı zamanda mümine yeni bilgi olarak yansıdığını, feraset verdiğini hayat içinden gözlemlemek de mümkündür. Okuma-yazma bilmeyen kimi müminlerin doğru yerde duruşları, hikmetli sözler sarf etmeleri sıkça rastladığımız durumdur. Bilginin saklanması, bir başkasına ulaşımı "karşılık" bahsiyle ancak mümkün oluşu, İslam'a dışarıdan sirayet etmiştir.

İlmin kadın, erkek herkese farz oluşu aynı zamanda bilginin hayırda kullanılışının da bir işareti görünümündedir. İslam bilgi anlayışı tevhit eksenli ve ahiret hesabı bilinciyle kitabın rehberliğinde yürür. Bilginin nerede nasıl kullanıldığı kadar, ihtiyaç olduğunda neden kullanılmadığı da hesap gününde bilenin karşısına çıkacaktır.

"Allah'tan (c.c) hakkıyla âlimler korkar" sırrına mazhar olmak bir övgüdür ve bunun karşılığı vardır. Âlim geçmiş birikimi yüklenmekle yetinmez ve güne ait fıkhı ve içtihadı toplumun muhayyilesine kazandırır. Deyim yerindeyse, bilgi sahibi insan kesbettiği derinlikle orantılı olarak gidişi kontrol eder. Kayalıklı boğazlarda gemiyi geçirme titizliği üstlenen kaptan görevine benzer alimin fonksiyonu. Hükümete, ilgililere, halka, öğrenciye, hasılı herkese anlayacağı üslupla bilgi verir kaygılarını ortaya koyar, herkese sorumluluğunu hatırlatır.

"Allah'a (c.c) Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa – 59) emrini diri tutacak, ayeti, hadisi açıklayacak ve emir sahiplerinin konumunu ortaya çıkaracak olan âlimlerdir.

Yakın tarihte ona yakın Müslümanlar arası çatışmaya şahit olduk. Hiçbirinde sorumluluğunu üstlenen alim grubuna rastlayamadık.

Allah(c.c) rızasını ilmi dayanaklarıyla ele alıp üzerinde çalışıp, adil bir yöntemi ortaya koyan bir hakemlik yöntemi göremedik. İslam dünyasından sorumluluğun itici gücüyle, her mezhebi içeren böylesi bir heyetin kararlı ve objektif çabalı tutumun önemli olacağına inanmak, paylaştığımız bilginin karakterinden neşet etmektedir.

Âlimlerin hepsinin vurdumduymaz olduğunu söyleyemeyiz ama, kimilerinin güce, zalime meylettiği ortada. Binlerce yıllık üniversitenin reisi zalimleri destekleyip iş sarpa sarınca "Eve dönüyorum" demesi tipik bir örnek. Bu aşamada eve dönmek cehenneme dönme çağrışımına denk düşer.

Kim, nerede, alim yokluğunu tespitle, yetiştirme çabası içine girmişse, en elzem işi seçmiştir; Allah(c.c) kolaylık versin.