Bildiri siyasetin kimyasını bozuyor

Dramatik bir durumla karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanı seçimi yapılıyor. Anayasa bu işi Millet Meclisi'ne görev ve hak olarak vermiş. Oylamalar başlamış. Bu sırada CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne itirazı gerçekleşiyor.

Bunların tamamı olağan. Sürecin bir parçası. Meclis var, iktidar var, muhalefet var.

Tam bu sırada gece yarısı askerin bildirisi geliyor.

Bildiri “Cumhurbaşkanlığı seçimi laikliğe odaklandı. Laiklikte tarafız ve gerektiği zaman gerekeni yaparız” tonlu bir muhtevayı içeriyor.

Muhteva veya tehdit...

Bildiri “Cumhurbaşkanlığı seçiminde tarafız” şeklinde algılanıyor. Yani TSK Cumhurbaşkanlığı seçiminde taraf haline geliyor.

Denklem birdenbire değişiyor.

Anayasal sürece, başka bir şey müdahale ediyor.

Şu soru bütün ağırlığı ile gündeme oturuyor:

-Meclis hala özgür iradesi ile karar verecek durumda mı?

Yani Millet Meclisi hala Cumhurbaşkanını özgür iradesiyle seçebilecek mi?

Bu arada aynı soru Başkan Tuğcu'nun “Biz hukukun görüşünü söyleyeceğiz” sözüne rağmen Anayasa Mahkemesi için de soruluyor:

-Anayasa Mahkemesi hala, CHP'nin başvurusunu özgür irade ile görüşebilecek mi?

İktidar, Genelkurmay'ın böyle bir tavra hakkı olmadığını açıklıyor.

Bu demokratik bir tavır.

Ancak asker tavrı ortada duruyor ve siyasi ağırlığını sürdürüyor. Buna iktidarın yapabileceği başka bir şey var mı, kimse bunu düşünemiyor.

Muhalefet ise yer seçmekte zorlanıyor.

Muhalefetin “Ana” kanadı, bildiri ile gelen ağırlığın yükünü iktidarın üzerine yıkarak, bildiriyi bir anlamda başından beri sürdürdüğü gerilim politikası için malzeme olarak kullanıyor.

Bunun adı askeri tavırdan rant devşirmek...

Parlamentoda milletvekili bulunan diğer muhalif partiler ise, arkasından daha ağırı gelecek endişesi ile hareket ediyor. Onun için kamuoyunda “Acaba bir yerlerden uyarıldılar mı?” soruları oluşuyor. Bu muhalif partilerin tavrı, askeri bildiriyi demokrasi dışı bulmak yerine, iktidarı, bildiri istikametinde tavır almaya zorlamak oluyor.

Parlamento dışında en net tavır, Büyük Birlik Partisinden geliyor.

Medyaya gelince orada da ikili bir tavır söz konusu.

Bir kesim, Türkiye'nin bu kadar demokratikleşme reformundan sonra bunu hak etmediğini ifade ediyor. Öteki kesim ise, asker bildirisini iktidara karşı mücadele aracı olarak kullanma geleneğini sürdürüyor.

Başta ifade ettiğimiz dramatik durum şu:

-Asker kime bağlı? Kime karşı sorumlu? Bir yanlış yaptığında ondan hesabı kim sorar? Savaş kararını bile Meclis'ten geçirmek gerekirken, Kuzey Irak'a yapacağı sınır ötesi operasyon için “Siyasi irade” ararken, tüm siyasi hayatı allak bullak edecek bir bildiri, muhtıra veya daha ötesi için kendisinde re'sen hareket etme yetkisini görebilir mi?

Asker diyor ki “Benim böyle bir yetkim var! Bunu bana kanun veriyor.”

Sözü edilen kanun Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, dayanak olarak kullanılan madde 35'inci madde.

Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi...”

Asker bu madde ile kendisine re'sen müdahale hakkının verildiğini düşünüyor.

Re'sen şu demek:

Kimseye sormayacak, Başbakan'a, Meclis'e, Cumhurbaşkanına haber vermeyecek

Asker bu maddeye dayanarak yönetime el koyuyor. Meclis'i feshediyor, hükümeti yıkıyor. Siyasileri yargılıyor, mahkum ediyor, sürgüne gönderiyor, hatta asıyor.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili kendini bunlardan korunmuş göremiyor.

Türkiye'de siyasetçi yola çıkarken “Bir bayramlık gömleğim var, bir de idamlık” diyor. Osmanlı sadrazamlarından bu yana bu dramatik durum devam ediyor.

Bu fiili durumlar siyasetçinin kimyasını bozuyor.

Genelkurmay Başkanı Başbakan'a bağlı.

Ama müdahale edip başbakanı deviriyor.

Nasıl bir ilişki bu?

Başbakan genelkurmay başkanına nasıl bakıyor, genelkurmay başkanı başbakana nasıl bakıyor?

Son bildiri, hepimiz gibi başbakan için de sürpriz olmuş.

Nasıl bir ülkeyiz biz?

Başbakan'ın ülkenin ordusunun ne yapacağından haberinin olmadığı bir ülke nasıl bir ülke olur?

Acaba böyle bir ülkede istihbarat birimleri ne yapar? Kime neyi haber verir veya vermez?

Şu an Türk silahlı Kuvvetleri'ni bir askeri hizmet için, mesela Kuzey Irak'a bir operasyon için görevlendirmek gerekse bu bildiriden sonra siyasi irade nasıl oluşabilir?

Karmakarışık işler...

Asker bildiri yayınlıyor, acaba bundan ülkenin nasıl etkileneceğini hesap ediyor mu? Burada ülkenin milyarlarca dolarlık kaybı olsa, kim tazmin edecek bu kaybı? Dış politikadaki kayıpları kim tazmin edecek? Bu ülkenin, her an askeri müdahale yapılabilecek bir ülke görüntüsü kazanmasının bedelini kim ödeyecek?

Karmakarışık işler, evet...

Muz Cumhuriyeti değiliz, üçüncü dünya ülkesi değiliz, erken kalkanın yönetime el koyabileceği bir ülke değiliz...

Ama sadece bir askeri bildiri ile sistemin allak bullak olduğu bir ülkeyiz. Acaba biz neyiz?