Yunanistan’la İsrail arasındaki yeni ve güzel dostluk, Türkiye’yle yitirilen ittifakımız gibi ‘açık büfede istediğin kadar ye restoranları’nda değil, Afganistan’dan çıkıp ta Beyaz Saray’a ulaşan şok dalgalarında doğdu. Bu başlangıcı mümkün kılan, İsraillilerin Atina’nın tavernalarına hayranlığı değil, Yunanlıların nefret ettiği ABD başkanı George W. Bush’un yerine Barack Obama’nın gelmesiydi.
Fakat Yunanistan’daki yorumcuların büyük kısmının kabul ettiği bu açıklama bile, küresel satranç tahtası ve Akdeniz havzasındaki büyük parçaların hareketine göz atılmazsa eksik kalır. Ekonomik ve stratejik çıkarlarıyla Türkiye bu resimdeki oyunculardan sadece biri, fakat İsrail’de bazılarının önemini küçümseme çabalarına rağmen, hiç de küçük bir oyuncu değil.
Yunanlılar Türkiye’den korkuyor, orayı özlüyor ve her fırsatta da ondan nefret etmeye hazırlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ‘Yeni Osmanlıcılığa’ yönelik bir arzuyu ifade eden ‘stratejik derinlik’ doktriniyle, yani Türkiye’nin büyük bir oyuncu mahiyetinde dönüşümüyle tehdit ediliyor ve küçük düşürülüyorlar. Velhasıl Yunanistan’la İsrail’i birbirinin kollarına iten şey sadece Yunanlıların paranoyası ve İslam’dan duyulan ilkel korku değil. Türkiye’nin lafını esirgemeyen dış politika tercihi ve bölgesel enerji kaynaklarının değişen kontrol haritası da katkıda bulunuyor. İsrail’in Ankara’yla açıkça atıştığı ve Obama’nın Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’a soğuk davrandığı bir ortamda, Yunanistan için İsrail’e (ve Balkanlar’a ve Avrupa’ya) “Ben burdayım” demesinin yolu açık.
Fakat Yunanistan Başbaka-nı Yorgos Papandreu akıllı bir devlet adamı, sağlam bir diplomatik arkaplana sahip. Türkiye’yi sertçe bir köşeye itmenin hata olacağını biliyor ve Türklerle uğraşmak istemiyor. Aksine, vaktiyle bu ülkenin AB üyeliğini destekliyordu ve başbakan olduktan sonra ilk iş Ankara’yı ziyaret etti. Papandreu yeni ittifaklar istiyor, fakat onları yavaşça ve dikkatle inşa etmekten hoşlanıyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla artan yakınlığı, Yunan liderin istediğinden çok daha hızlı ilerliyor olabilir, fakat memnuniyetini de gizleyemiyor. Sağlamcı Papandreu, tüm Arap liderleri arayıp Netanyahu’nun ziyaretini haber verdi ve niyetinin İsrail’i barış yönünde ilerleme sağlamaya sevk etmek olduğunu açıkladı. Ancak Yunanlılar ortak çıkarların farkında ve Netanyahu’nun Poros adasında Yahudi toplumunun başkanıyla görüşmesinin, değişen uluslararası bağlam dahilinde anlamlı, vazgeçilmez bir ilişkinin peşrevi olduğunu anlıyor. Bu ilişki turistik ilişkiler konusunda başlayacak; daha yakın ekonomik bağlantılarla sürecek ve bazılarının uzun zaman önce tahmin ettiği üzere, İsrail Hava Kuvvetleri’nin uçuş haklarını içeren yeni bir stratejik ittifakla zirveye çıkacak.
Netanyahu’yla Papandreu’nun benzer geçmişlerden gelmeleri de süreci kolaylaştırıyor. Aynı Amerikan üniversitelerinde yetişip benzer bağlantılar kurdular. Papandreu Yunan Sosyalist partisinin, Netanyahu da İsrail sağının lideri olabilir, fakat ikisi de ekonomi politikasında liberal-demokratik eğilimlere sahip. Popülaritesini düşürmeden acılı bir ekonomik reforma önderlik etmeye çalışan Papandreu, Netanyahu’nun yardımından, Bibi de ona tavsiyede bulunmaktan memnuniyet duyacaktır. Akdeniz havzasında siyasi sarkaç bu şekilde hareket ediyor: Yunan gazetesi Ta Nea, ihanet eden ve ihanet edilen Türk bayrağını ima ederek, “Hilal’in Gölgesinde Flört” manşeti atıyor. Bu ima iki tarafı da ilgilendiriyor, fakat bilhassa Netanyahu’yu: Bu yeni aşk hikâyesinin başını döndürmesine izin vermemesi akıllıca olur ve Türkiye’ye bir kapıyı, en azından küçük bir pencereyi açık tutması gerekir. (18 Ağustos 2010)
Kaynak: Radikal