Beyrut'ta bir Arap baharı

Sesindeki gururu fark etmemek imkânsız. Capcanlı, insanı sarmalayan bir bahar havası var Lübnan’da. Ama bahar bir tek havada değil, insanlarda da var; yüzlerindeki, seslerindeki, tartışmalarındaki bahar da umut dolu.

Dostlarıma da bir şeyler olmuş. Eskiden sık sık yaptıkları “Boş ver” anlamında el kol işaretleri artık yok. Sanki yürüyüşleri değişmiş, daha bir güvenli basıyorlar toprağa. Büyük oğlu Kanada’ya yerleşmeye hazırlanan İmad, “Eskiden olsa memnun olurdum ama şimdi diyorum ki, ‘Bak her şey değişiyor, azıcık sabırlı ol, gelecek burada” diye konuşuyor. Dima, mustarip olduğu migreni açıklıyor: “Çok heyecanlandırdı devrimler beni. Doktorum da bana dedi ki; sakin ol, endişelenmek yerine devrimlerin tadını çıkar.” Lübnan’ın baharı gibi tartışmaları da canlı olurdu hep, ama bu seferki tartışmalar daha da bir ateşli. Kime rastlarsam rastlayayım, değişmez soru: “Türkiye bize model olabilir mi?” Eskiden de Türkiye ile ilgilenirdi Lübnanlılar, ama şimdi daha detaylı öğrenmeye çalışıyorlar; “Sizde sivil toplum nasıl gelişti?”, “Piyasa ekonomisine geçmek zaman aldı mı?”, “AB hayaliniz olmasa bu kadar hızlı ilerler miydiniz?”, “Gazetecilerin gözaltına alınması neyi ifade ediyor?” Kendi durumlarını tartışırken de yanıt vermeye çalıştıkları iki soru var: “Neden şimdi” ve “Sıradaki kim?”

Korku duvarı yıkıldı
Kendi durumlarını doğu blokunun yıkılmasına benzetiyorlar çoğu zaman. “Korku duvarı yıkıldı” diyorlar. “Tıpkı eski doğu bloku ülkeleri, Sovyetler Birliği’nin askeri anlamda müdahale etmeyeceğini anladığında teker teker özgürlüklerini kazandılarsa, bizde de öyle olacak.”

Sıradaki kim, sorusuna verdikleri yanıt da genellikle ilk cevapla ilintili. “Eğer Amerika, Libya’ya askeri müdahalede bulunmazsa” diye başlıyor tahminleri... Aslında Arap devrimlerini Lübnanlılar başlatmıştı. Eski Başbakanları Hariri’nin öldürülmesinden sonra, kendiliklerinden sokağa çıkan Lübnanlılar, kaderlerini ellerine almaya çalışmıştı. Ama o zamanki Amerikan yönetimi burnunu sokmakta acele edip, bir de Lübnan’da yaşanana “Sedir Devrimi” deyince, süreç tıkandı. Birdenbire anladılar ki, Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi onların gelecek hayallerinin belki başlangıcı ama istedikleri üzerlerinde yeni bir vesayet de değil. Arap halkları, yalnızca kendi diktatörlerinden, yolsuzluklardan, haksızlıklardan ya da kifayetsiz politikacılarından değil, dış müdahalelerden de kurtulmak istiyorlar çünkü. Tam anlamıyla kaderlerini eline almanın, istedikleri gibi insanca yaşamı kurmanın zor olduğunun farkındalar. Önlerindeki yol inişli çıkışlı olacak, biliyorlar ama bu uzun yolu gitmeye, onun için mücadele etmeye hazırlar. Dünyaya haykırdıkları da şu: “Baharımıza gölge etmeyin, başka ihsan istemez.”


Kaynak: Radikal