Beynelmilel

 

 Kısa bir süre önce, ön kabullerimi bir kenara bırakarak, fragmanlarından bildiğim ve bu yüzden de hazzetmediğim Beynelmilel filmini seyretmeye karar verdim. Filmin başından sonuna kadar buram buram ‘şirin solculuk oyunu’ kokan sahnelerini izleyince, bu ön kabullerimde ne denli haklı olduğumu bir kez daha anladım.

 Beynelmilel, bir ‘12 Eylül ihtilali’ hikâyesi. Film 1980 ihtilalinin ardından, Adıyaman’ın bir kasabasında yaşanan trajikomik olayları konu ediyor. Gevende adı verilen yerel çalgıcıların ihtilal sonrası yaşadığı sorunların komedi-dram karışımı bir dille anlatıldığı filmde, sol argümanların yoğun bir biçimde kullanıldığı sahneler dikkat çekiyor. Cezmi Baskın’ın canlandırdığı Abuzer Yayladalı kentin tanınmış bir kemancısıdır.  Arkadaşlarıyla birlikte bir ekip kurar. Sokağa çıkma yasağının bulunduğu kasabada, bir ihbara dayanılarak gerçekleştirilen askeri baskında gözaltına alınırlar ve ilginç bir şekilde askerin orkestrası olarak işe başlarlar. Abuzer’in kızı Gülendam (Özgü Namal) ise kasabanın bıçkın delikanlısı ve aynı zamanda sıkı bir devrimci olan Haydar’a (Umut Kurt) sevdalıdır. Hikaye askeri orkestra ile genç aşıkların etrafında gelişir.

 Türk sinemasının çok tartışılan politik filmleri olan ve 12 Eylül askeri darbesini anlatan filmler, 12 Eylül süreci ve sonrasında yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve politik gelişmeleri değişik yönleriyle tartışmayı amaçladılar. Kimi sert kimi daha itidalli bir üslupla çekilmiş bu filmler, belirli bir dünya görüşünün perspektifiyle olaya yaklaştıklarından amaçladıkları hedeften çok farklı noktalara geldiler. Neredeyse tamamına yakınını sol frekanslı yönetmenlerin çektiği filmler, bırakın sağlıklı bir 12 Eylül tartışması yapabilmeyi, bir çoğu sloganik ve politik tutuculuklarıyla marjinal birer gösteri olmaktan öteye geçemedi. Bazıları kendilerinden önce çekilmiş filmlerin tekrarı niteliği taşırken, büyük bir kısmında da kendilerinden önce çekilmiş filmlerden yoğun esintiler görmek hiç de zor değil.

 Öyle görünüyor ki Beynelmilel’in iki yönetmeni, Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez, önceki dönemlere ait siyasi filmlerin taşıdığı niteliklerden soyutlayamamışlar kendilerini. Samimi bir emeğin verildiği muhakkak. Film de bu hissi fazlasıyla veriyor zaten. Ben de sarf edilen emeği göz ardı etmeden, filmle ilgili birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum;

 Birincisi; Kıvırcık saçlı, çokbilmiş solcu genç kahramanlardan gına geldi. Halkın sosyal yapısını küçümseyen bu bıçkın gençlerin boy göstermelerini izlemekten ziyadesiyle sıkıldık. Darbeye, cuntaya, baskıya, despotizme bir tek onlar karşıymış, darbe sürecinde yalnız onlar özgürlük ve insan haklarını savunmuşlar izlenimi vermek yönetmenin objektifliğine olduğu gibi filmin gerçekçiliğine de zarar veriyor. Bu konuda objektif ve ciddi bir yapıma hasret kalmışlığımız bir kez daha gün yüzüne çıkıyor.

İkincisi; Cezmi Baskın’ın ne denli başarılı bir oyuncu olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Gerek fiziği ve gerekse sanatıyla Şener Şen’i andırdı bana. Komedi kadar hüzün de çok iyi duruyor üzerinde. Türkiye’nin değeri az bilinen oyuncularından birisi olduğu kesin. Filmi sırtlamış demek yanlış olmaz.

 Üçüncüsü; Böyle ciddi bir konuyu, komedi tarzıyla işlemeye çalışmak dışardan görüldüğü kadar kolay bir iş değil. Zaten film de bu konuda pek de başarılı bir örnek olmamış. Malzeme çok sağlam ama işçilik zayıf kalmış.