'Beyaz Türkler' mi, 'bağnaz Türkler' mi?

Türkiye'de kendini "beyaz Türk" olarak gören ve bazı çevreler tarafından da böyle adlandırılan bir kesim var. Toplumsal genişliklerini tam olarak tahmin etmek zor. Benim gözlemlerime göre nüfusun en fazla yüzde yirmisine tekabül ediyorlar. Ancak devlet iktidarını gerçek anlamda kullanan bürokratik yapılanma içindeki ağırlıkları nüfustaki oranlarıyla ters. 

Bazı sivil toplum alanlarındaki temsil güçleri ve etkileri de öyle. Özellikle medyada hatırı sayılır bir güç teşkil ediyorlar.

Bu kesim mensupları bu grupta yer almayan ve hatta ondan rahatsızlık duyan kimi çevrelerde dahi kabul gören bir kanaati yaymakta şimdiye kadar çok başarılı oldu. Buna göre, bu kesim normali, ona dahil olmayan kesimler ise bir sapmayı temsil etmekte. Mesela, Türk olmak normal, Kürt olmak anormal. Dindar olmayan Sünni olmak normal, dindar Sünni veya Alevi olmak anormal. İçki içmek normal, içki içmemek anormal. Kadınların başının açık olması normal, olmaması anormal. Gayrimüslimseniz zaten birçok yönden sapma içindesiniz ve ancak size lütfedildiği kadar hak ve özgürlük sahibi olabilir, daha fazlasını asla talep edemezsiniz.

Hayranlıkla itiraf etmek gerekir ki; bu kesim kendisini ayrıcalıklı bir konuma oturtan propagandayı şimdiye kadar sadece Türkiye'de değil yurtdışında da başarıyla gerçekleştirmiştir. Bugün AB ve ABD'de kimi kişi ve çevreler "beyaz Türkler"in modernliği, Türkiye'nin Batılı yüzünü temsil ettiğini sanmaktadır. Bu yüzden, özellikle ABD'de, neocon Kemalist Amerikalılar türemiştir. Bunlar, bu kesimin sözcülüğünü yapmak için var güçleriyle çalışmaktadır. Mesela, Ergenekon Davası'nı AKP hükümetinin liberalleri tasfiye etme aracı olarak kullandığı propagandasını yapmaktadır. Bunda bir ölçüde başarılı da olmaktadır. Bırakın otantik veya klasik anlamda liberal olmayı, Amerika'daki anlamında dahi liberal olamayacak bir çizgide duran ve liberal olmak bir yana, liberallerden ve liberal fikirlerden nefret eden kimselerin mağdur liberaller olarak takdim edilmesi ve yutturulması doğrusu büyük başarıdır.

KENDİSİNE BENZEMEYENİ 'ANORMAL' GÖREN ZİHNİYET

Bana öyle geliyor ki asıl sapma, kendisi dışındaki her kesimi sapma gören bu kesimde ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden bu kesim ciddi şekilde incelenmelidir. Bu insanlar kimdir? Nerede ve nasıl yetişirler? Ne ölçüde eğitim sisteminin eseridirler? Aldıkları ideolojik formasyonda ve hatta hissi kalıplanmada ailelerinin ve çevrelerinin payı nedir? Dünya görüşü tercihlerinde etkili olan faktörler nelerdir? Hangi saikler onları kendileri dışındakileri bazen neredeyse insandan daha aşağı görmeye itmektedir? Mesela, bir köpeğin ölümüne ağıt yakacak kadar "hassas" olan bir "beyaz Türk" 12 yaşındaki bir Kürt çocuğun 13 kurşunla katledilmesi karşısında neden aynı hassasiyeti göstermez? Yaşını başını almış bir köşe yazarı 18 yaşındaki bir genç kızın başörtüsü yüzünden hayatının karartılması karşısında neden kayıtsız kalır, hatta zulme destek verir? "Beyaz Türk" gazeteciler niye "başka"larının ifade özgürlüğünü kullanmasından hazzetmez? "Beyaz Türk"ler nasıl olup da dünyada eşi benzeri görülmeyen bir kişi kültü yaratabilmekte ve buna teslim olmayanlara karşı haçlı seferleri düzenlemektedir? Sorular ona, yüze katlanabilir. Açık olan gerçek, kendine "beyaz Türk" diyen ama aslında "bağnaz Türk" olma noktasında bulunan bu kesimin sosyal bilimcilerce ciddi incelemelere tabi tutulması gerektiğidir.

Ne mutlu bize ki son zamanlarda bu konuda aydınlanmamıza yardımcı olacak araştırmalar ortaya çıkmakta. Daha önce TESEV'in yaptırdığı bir araştırma konuya ışık tutmuştu. Yakınlarda bir çalışma daha yapıldı. Açık Toplum Vakfı'nın desteğiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Füsun Üstel ve Birol Caymaz tarafından gerçekleştirilen "Seçkinler ve Sosyal Mesafe" başlıklı araştırma, bu Türklerin bağnazlığını gizlenemeyecek netlikle gözler önüne sermekte. Araştırmaya göre bağnaz Türkler toplumu "biz" ve "onlar" olarak görmekte. "Biz" kendileri; "onlar" ise çok katmanlı. Kürtler, gayrimüslimler ötekiler. Dindarlar da öyle. Bağnaz Türkler dindar muhafazakârların siyasî güç sahibi olmasından da, toplumsal hayatta ağırlık ve daha fazla görünürlük kazanmasından da rahatsızlar. İyi toplumsal statülerin ve etkili siyasî gücün kendilerine mahfuz bir hak olduğunu düşünüyorlar. Mesela AKP'yi bir ev sahibi olarak değil, kendilerine ait yerlerin işgalcisi olarak görüyorlar. Başörtülülerden gıcık kapıyorlar ve aynı ortamlarda bulunmayı istemiyorlar. Kürtlere ve Kürt sorununa da aynı şekilde bakıyorlar. Onlara göre Kürt sorunu, yabancı kışkırtması yüzünden çıkıyor. Bağnazlar gayrimüslimlerden pek rahatsız. Onları yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan ve buranın ortak sahibi insanlar olarak değil, ülkede kalması lütfedilen ve fazla ileri gitmemesi gereken unsurlar olarak görüyorlar. Tahmin edileceği üzere jakobenliğe pek yatkın bağnaz Türkler. Kürt sorununun çözümü için şiddeti, AKP'nin tasfiye edilmesi için darbeyi mubah ve hatta gerekli görüyorlar.

Araştırma sonuçları beni hiç şaşırtmış değil. Yıllardır yana yakıla etrafta makul, konuşulabilir, kendilerinden bir şeyler öğrenebileceğim "beyaz Türk"ler arıyorum. Ara ki bulasın. Yok. Yok. Yok. Üniversite hocası olduğum için "acaba bu nitelikte birkaç kişiyi bizzat kendim mi yetiştirsem" noktasına geldim. Araştırma asıl nasıl olup da Batı dünyasının bağnaz Türklerin gerçek yüzünü göremediğini veya bunların gerçek yüzlerini nasıl olup da Batı'dan gizleyebildiğini bir kere daha sormamızı gerektiriyor. Zira, bu Türkler Batılı değil. Onlar Batılı olmayı şarap içmek, bikini giymek, Mozart dinlemek, Avrupalı kıyafetleri giymek zannediyorlar. Batı'yı batı yapanın ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, anayasal yönetim, sınırlı devlet, toplumsal çoğulculuk, liberal demokrasi olduğundan haberdar değiller. Öğrenmeye niyetleri de yok ve bu acı gerçeği kendilerine hatırlatanları da kıt akıllarıyla ve eksik nezaketleriyle "Keşanlı Galileo" diye aşağılamaya yelteniyorlar. Bunlar Batılı filan değil, tebdil-i kıyafet etmiş tipik Ortadoğulular. Çoğulculuğu reddeden, müsamahasız, kişi kültü içinde boğulan Ortadoğulular. Araştırma, bunu bir kere daha teyit ediyor. Bu şark kurnazı Ortadoğuluların Batı'yı daha fazla aldatmasına engel olmak için bu araştırma süratle İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca... olarak Avrupa'ya ve ABD'ye ulaştırılmalı.

Beyaz Türk olduğunu zannedip bağnazlığa yelken açanlar, ülkedeki değişimin boyutlarını kavrayamıyor. Türkiye artık 20-30 milyon nüfuslu küçük bir ülke değil, 70 milyon nüfuslu dev bir ülke. Artan nüfus, bu coğrafyada artan çeşitlilik ve muazzam mobilizasyon demek. Bağnaz Türkler, bugün küçük bir azınlık. Eğitim imkânları artık tekellerinde değil. Başka çevrelerden devşirdikleri insanları sınıflarına katmalarını sağlayan kapıkulu sistemi de etkinsiz. Özellikle dindarlar ve Kürtler eritilmesi imkânsız toplum unsurları olarak boy gösteriyor. Bunlara Aleviler de eklenmekte. Entelektüel alanda ise liberal ve muhafazakâr aydınlar büyük bir çıkış yapmakta. Bu süreçler önümüzdeki 20-30 sene boyunca da devam edecek gibi. O yüzden bağnaz Türkler, bir an evvel gerçeği görmeli ve gerçekçi bir yola girmeli. Herkesin onlar gibi yaşadığı ve düşündüğü bir Türkiye yaratamazlar. Yapmaları gereken şey, kendi hayat tarzlarını garantiye almak bahanesiyle iktidar odaklarını başkalarının hayatlarını bastırmak için kullanmaktan vazgeçip vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmayan bir sisteme demir atmayı talep etmektir. Bunun için de en başta zihniyetlerini değiştirmeleri gerekmektedir.
 
Kaynak: Zaman