İki hafta önce Saraybosna'da Başçarşı'ya iner inmez ilk olarak Aliya'nın kabrini ziyaret ederek, Bilge Kral'a Fatiha okuyarak başlamıştım güne… Saraybosna'ya Aliya'ya selam vermeden girmek bir tür edebi çiğnemek olurdu. Beyaz mermer mezar taşlarından oluşan bir ormandı sanki Kovaci Şehitliği. Sade, pürüzsüz bir beyazlık. Şehidlerin beyazlığı. Aliya'nın sade, açık bir kubbeyle kucaklanan kabri gök kubbenin yerdeki aksi gibi duruyor. Gök kubbeyi yeryüzüne indiren bir uhrevilik çağrışımı yapıyor Aliya'nın mütevazı türbesi… Kabrin önünde hilal şeklinde bir havuz. Suda titreyen mavi gök kubbenin aksi… Hilal şeklindeki suda mavi gök kubbeyle üst üste gelen kubbe şeklindeki Aliya'nın kabri… Yeryüzü kubbesini gök kubbeyle kucaklaştıran bu metaforik sahne mezarlıktaki beyaz sadelikle bir araya gelince Rabb'ine kanat açan şehidlerin aklığını çağrıştırıyor. Aliya'nın kabri önündeki hilalin berraklığında buluşan ölüm dikkati… Şehidlerin bedenleriyle gösterdikleri 'ölümde diriliş bilinci'nin somutlaştığı maddi simgeye dönüşüyor. Saraybosna sırtlarında yükselen bu mezarlık bir halkın yeniden dirilişinin sembolü değil de nedir? "Ölüp de ölmemeyi" yani gerçek anlamda dirilişin mesajını taşıyan şehidler somut anlamda da bir ulusun dirilişinin işaret taşları olarak duruyor. Ölürken uhrevi diriliğin muştusunu taşıyanlar ölümleriyle de hayata dair bir şeyler fısıldıyor, sessiz, vakur…
Aliya'nın gök kubbeyi yere konduran mezar kubbesi ona "babo" diyen Boşnaklara açılmış bir sıcak baba kucağı gibi duruyor.
Hafız'ın ve Aliya'nın kabrinden sonra can evimin, kabrinde beyazlar içindekini toprağa verdiğimde ölümü aynı duygularla karşılayabilecek miydim? Ölüm Hafız'ın kabrindeki gibi şiirsel olabilir miydi. Ya da Aliya'nın üstünü örten kubbeye benzer bir gök kubbe inşa edebilecek miydim üşüyen ruhumu ısıtmak için?
Beyazlar içinde toprağa bırakıp kafamı kaldırdığımda gök kubbeyi tutan beyazlar içinde bir sonsuzluk muştusu gibi duran Erciyes'i gördüm. Sinan'ın yeryüzüne oturttuğu kubbelere ilham veren Erciyes ak bir ölüm düşüncesi olmuştu adeta. Erciyes; ürperen, hüzne boğulan ruhumu ısıtan ötelerden ihtişamlı bir güzellikti gördüğüm…
Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi