Modern propagandayı Sigmund Freud’un Amerikalı yeğeni Edward Bernays’ın icat ettiği söylenir. 1. Dünya Savaşı sırasında, Bernays gönülsüz Amerikalıları orduyu Avrupa’daki kan banyosuna göndermeye ikna etme amaçlı gizli bir hükümet kampanyasını başlatan bir grup etkili liberalden biriydi. 1928’de yayımlanan ‘Propaganda’ adlı kitabında şunları yazıyordu: “Kitlelerin örgütlü davranışlarının ve düşüncelerinin zekice manipüle edilmesi, demokratik toplumdaki önemli bir unsurdur ve manipülatörler, ülkemizde gerçek iktidar olan görünmez bir hükümeti oluştururlar.” Bernays propaganda yerine, ‘halkla ilişkiler’ gibi gerçeğin üstünü örten bir kavram öne sürüyordu.
En az 50 bin asker kalacak
Amerikan tütün endüstrisi, kadınları kamusal alanda sigara içmeleri gerektiğine ikna etmesi için Bernays’ı tuttu. Sigara içmeyi kadınların özgürleşmesiyle bağlantılandıran Bernays, sigaraları ‘özgürlük meşaleleri’ haline getirdi. 1954’te Guatemala’da komünizm tehdidini, demokratik yoldan seçilmiş hükümeti devirmenin bahanesi olarak ortaya attı; zira bu hükümetin sosyal reformları, United Fruit Company’nin muz ticareti tekelini tehdit ediyordu.
Bernays fanatik bir sağcı falan değildi. ‘Kamuoyu rızasını düzenlemenin’ genel yararını gözettiğine inanan seçkinci bir liberaldi. Kamuoyu rızasının düzenlendiği noktaya da sonradan ‘haber’ haline gelen ‘sahte gerçekliklerin’ yaratılmasıyla ulaşılabilirdi. Aşağıda bunun günümüzde nasıl yapıldığına dair örnekler bulacaksınız.
Sahte gerçeklik: Başkan Barack Obama’ya göre, son Amerikalı muharip askerler ‘söz verildiği ve planlandığı gibi’ Irak’ı terk etti. Haberler ‘son ABD askerlerinin’, alacakaranlıktaki siluetler olarak sınırdan Kuveyt’e geçtiğini gösteren sinematik imajlarla dolu.
Gerçek: Irak’ı terk etmediler. En az 50 bin asker, 94 üsten faaliyet göstermeyi sürdürecek. Amerika’nın hava saldırıları aynen devam ediyor, keza özel kuvvetlerin suikastları da. ‘Askeri taşeronlar’ın sayısı 100 bin ve artıyor. Irak petrolünün büyük kısmı şu an doğrudan yabancı kontrolünde.
Sahte gerçeklik: BBC sunucuları, çekilen ABD birliklerini ‘Irak’ın talihini ciddi biçimde değiştirmeyi başaran muzaffer bir ordu’ olarak tanımlıyor. Komutanları General David Petraeus ise bir ‘şöhret’, ‘cezbedici’, ‘kavrayış sahibi’ ve ‘dikkat çekici’.
Gerçek: Ortada zafer falan yok. Muazzam bir felaket var ve bunu aksi yönde sunma çabaları, Bernays 1. Dünya Savaşı katliamını ‘zaruri’ ve ‘asil’ olarak ‘yeniden etiketleme’ kampanyasını model alıyor. 1980’de başkanlık için yarışan Ronald Reagan üç milyondan fazla insanın öldüğü Vietnam istilasını ‘asil bir dava’ olarak yeniden etiketlemişti, ki Hollywood da bu temanın üzerine heyecanla atladı. Bugünün Irak savaşı filmleri de benzer bir aklayıcı temaya sahip: Hem idealist hem kurban olarak işgalci.
Sahte gerçeklik: Kaç Iraklının öldüğü bilinmiyor. ‘Sayıları meçhul’ veya belki ‘on binlerce’.
Gerçek: ABD ve Britanya öncülüğündeki işgalin doğrudan sonucu olarak, bir milyon Iraklı öldü. Kamuoyu Araştırma Şirketi’nden alınan bu rakam, Johns Hopkins Üniversitesi’nin hakemliğindeki bir araştırmaya dayanıyor; ki araştırmada kullanılan yöntemler, Blair hükümetinin bilim baş danışmanı tarafından ‘en iyi uygulama’ ve ‘son derece güçlü’ olarak gizlice teyit edildi. Bu bilgi, ‘cezbedici’ Amerikalı generallere nadiren rapor ediliyor veya sunuluyor. Keza dört milyon Iraklının yerinden yurdundan olması, Iraklı çocukların büyük çoğunluğunun yetersiz beslenmesi, akıl hastalığı salgını veya çevrenin zehirlenmesi de.
Sahte gerçeklik: Britanya ekonomisi, kamu hizmetlerindeki kesintiler ve vergi indirimleri üzerinden, ‘bu işte hep beraberiz’ ruhuyla azaltılması gereken milyarlarca sterlinlik bir bütçe açığına sahip.
Medya ekonomide de çuvalladı
Gerçek: Bu işte hep beraber falan değiliz. Bu halkla ilişkiler zaferiyle ilgili çarpıcı olan şey şu: Daha 18 ay önce tam aksi haberleri dolduruyordu. O dönemde şok halinde, hakikat kısa süre de olsa, kaçınılamaz biçimde kendisini dayatmıştı. Wall Street ve Londra’daki dibe vuruş, ilk kez bütün boyutlarıyla göz önüne seriliyor ve vaktiyle yere göğe konamayan üçkâğıtçıların foyası ortaya çıkıyordu. Kamuya ait milyarlar, adına banka denen beceriksiz ve dolandırıcı organizyonlara gitmiş, Britanya’da İşçi Partisi hükümetindeki yardakçıları onları borç sorumluluğundan kurtarmıştı.
Bir yıl içinde ‘kara delik’ artık bankaların sorumluluğunda değildi. Onların borçlarını, bu felaketle zerre alakası olmayanlar ödeyecekti: Yani halk. Medyanın bu ‘zaruret’ten edindiği fazilet şimdi BBC’den The Sun’a kadar, bir koro halinde yankılanıyor. Bernays olsa, kesinlikle ‘ustaca bir iş çıkarıldığını’ söylerdi.
CIA endişe duyuyor
Sahte gerçeklik: Britanya’da eski enerji ve iklim değişikliği bakanı Ed Miliband, İşçi Partisi’nin lideri olarak ‘gerçek bir alternatif’ teşkil ediyor.
Gerçek: Miliband, aynı biraderi ve İşçi Partisi liderliği için yarışan neredeyse herkes gibi, Yeni İşçi Partisi bataklığına boğazına kadar batmış durumda. Bir Yeni İşçi Partisi vekili ve bakanı olarak, Blair’e bağlı görev yapmayı veya partinin sürekli savaş tellallığına karşı sesini yükseltmeyi reddetti. Şimdi Irak işgalini ‘büyük bir hata’ diye niteliyor. Fakat bu savaşa ‘hata’ demek akla ve ölenlere hakaret anlamına geliyor. İşgal, kanıtları kütüphanelere sığmayan bir suçtu. Miliband’ın diğer sömürge savaşlarına dair söyleyeceği yeni hiçbir şey yok; onların hiçbiri hata değil. Kendisi temel sosyal adalet de talep etmiyor; resesyona neden olanların enkazı kaldırması ve Britanya’nın akıl almaz derecede zengin azınlığına (Rupert Murdoch’tan başlayarak) ciddi vergiler getirilmesi umurunda bile değil.
İyi haberse şu: Kamuoyu kendi eleştirel bilgi kaynaklarına güvendiğinde sahte gerçekler sık sık çuvallıyor. WikiLeaks’in geçenlerde yayımladığı iki gizli belgeye göre, CIA Avrupa ülkelerinin hükümetlerinin savaş politikalarına karşı çıkan halklarının, medya üzerinden yürütülen bildik propaganda döngüsüne boyun eğmemesinden endişe duyuyor.
Dünyanın muktedirleri için bu bir muamma, çünkü hesap vermeden kullandıkları iktidar, halkın direnişinin hiçbir işe yaramadığına dair sahte bir gerçekliğe dayanıyor. Ama işe yarıyor. (1 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal