İsrail'in Gazze'yi bombalaması bir gerçeği açığa çıkardı:-Arap ülkeleri arasında vifak ve ittifak yok. Aralarındaki ihtilaflar ise hayli derin.
Ortak hareket etmelerini engelleyen pek çok sebep var.
Onlardan biri siyasi hesaplar...
Her ülke 'önce can sonra canan' diyor. Kangren haline gelmiş problemlerin çözümünden kendine 'çıkar' sağlamaya çalışıyor.
Bir diğer sebep birbirleriyle rekabet içinde olmaları...
Siyaseten güçlü olanlar Arap âlemine liderlik yapmak istiyor. Bu rekabet o kadar ileri boyutlarda ki...
Son olayda Arap ülkeleri İsrail'i durduramadı mesela.
Neden?
Filistin halkının yaşadığı dramı konuşmak için bir masa etrafında buluşamadılar da ondan.
Bir kısmı Katar'da toplandı, bir kısmı da Mısır'da.
Sonuç?
Her iki toplantıdan da dertlere derman olacak bir netice çıkmadı tabii ki...
Onların yapamadığını Başbakan Erdoğan yaptı, Davos'ta saldırgan bir üslupla konuşan İsrail Cumhurbaşkanı Peres'e cevap vererek.
***
Şüphesiz bu çıkış İsrail'i rahatsız etti.
Ama...
Ondan daha fazla Arap ülkeleri rahatsız oldu sanki.
Öyle olmasaydı, Ankara'nın ateşkes sürecinde daha aktif rol üstlenmesini isteyebilirlerdi. Ancak istemediler.
Anlaşılıyor ki...
Türkiye'nin Ortadoğu'daki problem alanlarına 'müdahil' olmasından sadece İsrail rahatsız değil.
Arap ülkeleri de istemiyor Ankara'nın devreye girmesini, Acem ülkesi İran da...
Peki, ama neden?
Bunun çeşitli sebepleri olabilir.
Sanırım en önemli faktör, Türkiye'nin demokratik bir yönetime sahip olması.
Yani...
Meşruiyet zemini sandık olan siyasi sistem, ağır aksak da olsa, işliyor. İktidarlar güçlerini millet iradesinden alıyor.
Elbette bütün bunlar herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Yeni doğan çocuklarına 'Tayyip Erdoğan' ismini veren insanlar da başlıyorlar sorgulamaya:
-Bizim ülkemizde de benzer bir süreç neden yaşanmasın?
***
Neo-conların fikir babası Bernard Lewis Arap âlemindeki değişim dinamiğini tartışıyor, Foreign Affairs dergisinde yayınlanan son yazısında. Arapların nereye gittiğini kendi zaviyesinden açıklamaya çalışıyor.
-İletişim devrimi Araplar üzerinde çok büyük etki yaptı. Bütün sosyal sınıflar bundan etkilendi.
-Bugün Arap ülkelerinde iki tür rejim var geneli itibarıyla. Onlardan bazıları halklarının sadakatiyle varlıklarını sürdürüyor. Bazıları da vatandaşlarının itaatiyle...
-Birinci kısma giren ülkelere monarşiler hakim. Diğerlerinde ise Batılı tarzda dikta yönetimleri var.
Bernard Lewis'e göre ikinci kısma giren ülkeler, halkın rejime itaat etmesi için faşist ve komünist yönetimlerin geçmişte uyguladığı modellerden çıkarımlar yaparak kendilerine özgü kontrol mekanizmaları geliştiriyor.
Halkın rejime yönelik kızgınlığını ise dış düşmanlara, mesela İsrail'e, yönelterek savuşturuyor.
***
Şüphesiz bütün bunlar Arap âleminde insanları iki farklı noktaya itiyor.
Bazılarına göre olup bitenlerin tek suçlusu Batılılar ve onlarla işbirliği yapanlar. Madem öyle, onlarla mücadele etmekten başka çare kalmıyor elde.
Diğerleri ise iç dinamikler üzerinde duruyor. Mevcut rejimleri yolsuzlukların içten içe çürüttüğünü düşünüyor.
Reçete olarak da demokrasiyi gösteriyorlar. Devlette, ekonomide, toplumda açıklık ve özgürlük politikasının uygulanması gerektiğini savunuyorlar.
Mevcut şartlarda kolay mı demokrasiye geçmek?
Türkiye'nin yarım asırda kat ettiği mesafe göz önüne alındığında kolay değil elbet.
Bernard Lewis, bölgede İslami teokrasi ile liberal demokrasinin temsil edildiğini, Arap âleminin geleceğinin de bu ikisi arasındaki mücadelenin sonucuna bağlı olduğunu belirterek hükmünü veriyor.
O zaman sormak lazım değil mi?
-Herkes Türkiye'den niye bu kadar rahatsız?
Kaynak: Zaman