Benedict denedi ama Avrupa'yı Hıristiyanlaştıramadı

Benedict XVI’nın papalığı genelde hasar kontrolüyle geçti en çok da çocuk istismarıyla ilgili artan skandallar konusunda. Fakat Benedict’in mirası, karşılaştığı pek çok krizden ziyade, kendisini adadığı Katolik Kilisesinin amaçları doğrultusunda bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Benedict’in merkezi emellerinden birine – Avrupa’nın yeniden Hıristiyanlaşması – ulaşma tarzı, onun diğer yanlış adımlarına ve başarısızlıklarına ışık tutmaktadır.

Benedict’in papaz olarak Avrupa’ya olan adanmışlığı, kısmen fırsatçıdır: Katolik Kilisesi, denizaşırı ülkelerdeki çapı hakkında üzülmek durumunda kalmadı. Kilise, dünyanın güneyinde serpiliyor. 20 yıl zarfında Afrika’daki Katoliklerin sayısı Avrupa’daki Katoliklerin sayısını geçecektir. 2030 yılına kadar dünya Katoliklerinin dörtte üçü Latin Amerika, Afrika ve Asya’da yaşıyor olacaktır.

Avrupa’nın manevi kurtuluşu şu anki papa için hem teoloji hem de biyografi bakımından hayat boyu süren bir kaygı meselesidir. Joseph Ratzinger, Kilisenin dini, sosyal hatta siyasi hayatın parçası olduğu son derece geleneksel bir Bavyera’da büyüdü. Bu model Naziler döneminde de varlığını büyük ölçüde korudu ve II.Dünya Savaşını takip eden yıllarda da sürdü. Sekülerleşme, Avrupa’nın İngiltere ve Hollanda gibi eski Protestan merkezlerine özgü bir süreç olarak görüldü.

Ancak 1980’lerden beri en dindar Avrupalılar bile sekülerleşmenin amansız genişlemesini göz ardı etmeyi imkânsız bulmaya başladılar. Kiliseye devamlılık İspanya, İtalya, İrlanda ve Bavyera gibi inançlı yerlerde bile azaldı.  Fransa’da kendilerini Katolik olarak tanımlayanlar azınlık durumuna düştü. Papaz olmayı isteyenlerin sayısı sert bir düşüş yaşadı; ilahiyat bölümleri ve manastırlar boşaldı.

Ratzinger, Avrupa’da inancın azalmasının vahim sonuçları hakkında iç açıcı olmayacak şekilde konuşmuştur. 2001’de kendisiyle yapılan söyleşide – Papa II.John Paul zamanında büyük bir nüfuz sahibi olduğu zamanlarda – Avrupa’nın Hıristiyan kimliğinin sürdürülebilirliğine dair esaslı sorular sormuştu; nüfusunun sadece yüzde 8’inin her hangi bir Hıristiyan mezhebine bağlı olduğunu söylediği Alman şehri Magdeburg’a gönderme yapmış, alışkanlığın dışında bir şey yaparak Avrupa’nın halen Hıristiyan bir toplum olduğunu iddia etmenin ne anlama geldiğini sormuştu. Ve bu zayıflamanın bir bütün olarak Kilise için neticeleri nelerdi?

Ancak umutsuzluğu savunmadı. Evet, “kitle Kilisesi hoş bir şeydir ama Kilisenin tek var olma şekli değildir” dedi. Avrupa’nın gelecekteki kilisesi “boyutları itibariyle küçülecektir” diye kabul etti fakat hümanizmanın, izafiyetçiliğin ve ateizmin yükselişi, Hıristiyanlığın Avrupa’da “yeniden başlamasının” nedeni olarak görülmelidir diyerek ilavede bulundu. Hıristiyanlıktan el çekilmemesi bir mecburiyettir her ne kadar “yeniden başlatmaya” ihtiyaç varsa da.

Ratzinger bunun nasıl olması gerektiğine dair kapsamlı bir planla devam etti. Onun görüşüne göre, inançlı bir Hıristiyan çekirdek kıtayı yeniden Hıristiyanlaştırmaya başlayacaktır. Kardinal, bir emsal olarak, yükselen Protestanlığın Katolik nizama baskın geldiği 16’ncı yüzyıl Reformasyonuna atıf yaptı. Kilise ayakta kalmakla yetinmeyip uzun vadede daha güçlü ve itibarlı hale geldi. Bunu kısmen de yeni dindarlık formları ve özellikle de Bakire Meryem’e dua biçimleri geliştirerek yaptı. Modern gözlemcilerin birçoğuna göre Papa II.John Paul, Meryem’in dirilişini başlatarak bu modeli yakından takip etmiştir. Eski Meryem mabetleri tamir edildi, halkın ilgisi çekildi; yenileri inşa edildi ve bu strateji bir miktar başarı kaydetti. Avrupa kıtasında hac bölgeleri eşsiz kalabalıklara şahitlik etti.

Ancak gerçek Hıristiyanlaştırma, faal ve adanmış küçük ve bağlı inanç gruplarıyla başarılabilir diye inanıyordu tıpkı 16’ncı yüzyılda İspanya ve İtalya’da ortaya çıkan küçük, süper-bağlı hareketler gibi. Cizvitler ve Opus Dei en bilinen örneklerdir fakat nüfuzlu olan diğer gruplar da var: İtalya’da Focolare, Sant Egidio Cemaati; İspanya’da Neocatechumenate; Meksika’da İsa’nın Lejyonerleri. Karizmatik şubeler de vardı: Rinnovamento nello Spirito Santo ve Emmanuel Cemaati.  İlk Cizvitler gibi bu gruplar da üst düzey katılım ve faaliyet talep ettiler ve bazıları kült benzeri davranış sergilemekle itham edildiler. Örneğin Focolare, mensuplarını ritüelleştirilmiş aleni itiraflara mecbur tutuyordu ki gruba ve doktrinine iyice dâhil olsunlar. Bu çeşit hareketler halen yaygındır özellikle de kilise dışı aktivistlere, bilhassa kadınlara, yüksel rol verdiği için.

Ratzinger ve Papa II.John Paul bu hareketleri küresel Kilise’deki rolünü bir kez daha hakkıyla oynayabilecek Hıristiyan bir Avrupa’yı eski haline koyacak ve harekete geçirecek hamur ve maya olarak gördüler. John Paul 1980’lerin ortalarına değin onları ümit feneri hatta modern zamanların Pentecost’u/Hamsin Yortusu diye andı; Benedict 2005’te papa olduğunda buna tam desteğini sürdürdü.

2006’da kilise hareketlerinden 400.000 taraftar Hamsin Yortusu için Roma’da toplandılar ve papa tarafından selamlandılar. Benedict’in konuşması, Kutsal Ruhun dünyayı yenilemekte ve arındırmaktaki yaratıcı rolünü vurguladı ve orada hazır bulunanlardan misyoner gayreti göstermelerini istedi. Benedict bu doğrultuda 2010’da Avrupa’yı yeniden Hıristiyanlaştırmayı amaçlayan bir konsey (Pontifical Council for Promoting the New Evangelization) kurdu. Tesadüf değildir, konseyin şeması, kilise hareketlerinden birine aitti; fikri ilk savunan kişi, Benedict’in yeni gruplar arasındaki gözdelerinden Communion& Liberation kurucusu Luigi Giussani idi.

Benedict’in amaçlı tutarlıydı ancak kazanımları hayal kırıklığı yaratıyordu: Avrupa’yı yeniden Hıristiyanlaştırmayı başlatmaktan uzak düşen Benedict papalığı, Kiliseden kaçışlara şahitlik etti. Kilisenin Avrupa’daki konumu papa olduğu 2005’ten daha kötü bir durumdadır. 2010 yılından beri Avrupa ülkelerinde ifşa olan cinsel istismar skandalları – ki on yıl zarfındaki Amerikan faciaları kadar yıkıcıdır ve işin içinde sık sık kilisenin önemli isimleri geçiyor – kilisenin ahlâki itibarına veya mânevi liderliğine müthiş zarar vermiştir. Bir dizi Katolik ülke, Kilisenin otoritesini açıkça kafa tutuyor artık; eşcinsel evliliklerine izin veren ve hızla yayılan kanunlar Katolik Kilisesinin eriyip giden etkisine bir işarettir.

Kilise hareketleri üzerinde yapılan vurgunun felaketlerin üst üste gelmesine katkı sağlayıp sağlamadığını sormaya da değerdir. Benedict gruplar arasındaki en keskin sorunlardan biriyle mücadele etmeye çalışmıştı: Vatikan, İsa’nın Lejyonerleri hareketinin kurucusu Marcial Maciel hakkındaki cinsel suçlamaları onlarca yıl görmezlikten geldikten sonra yeni papanın göreve gelmesiyle birlikte sadece disiplin cezası verdi. Ancak kilise stratejisi, hiyerarşinin yukarılarındaki bir dizi sorunu da azdırdı özellikle de seçkincilik hissini ve sıradan inananlardan kopuşu. Yeni Hıristiyanlaştırma temasının, kilisenin bu skandallara karşı kendisini daha iyi savunmada kullanacağı zaman ve kaynakları aldığı pekâlâ savunulabilir; bilhassa modern, profesyonel halkla ilişkiler aygıtı geliştirmek için kullanılabilirdi.

Papanın Avrupa mirasının son bölümü henüz yazılmadı. Benedict’in papalığı süresince Avrupa hakkında beslediği endişe, yeni kardinalleri, yani Benedict’in halefini seçecek kişileri ataması üzerinde de etkili olmuştur. Makul hangi standartla ölçülürse ölçülsün, Avrupalılar, Kardinaller Kurulunda fazla temsil edilmektedirler ve bir adâlet duygusu, daha fazla sayıda Afrikalı ve Asyalı kardinalin atanması çağrısı yapacaktır. Benedict ise Avrupalı kardinalleri atamakla kalmayıp içlerinden en çok İtalyanları seçti. Avrupa bugün dünya Katoliklerinin sadece yüzde 24’ünü; ama Kardinal seçicilerinin yüzde 53’ünü temsil etmektedir. Dengeyi Avrupalı bir halefe doğru yatıran Benedict, dünyayı aşağılamıyordu: Avrupa uğruna verdiği savaşı sürdürme niyetini ilan ediyordu.

Bu yüzden de papa seçiciler kurulu, kişilerin ötesine geçen stratejik bir şıkla yüz yüze gelmişlerdir. Kilisenin şu an dünyanın güneyinde başarıyla genişleme sürecini daha da hızlandırabilecek birini seçmek suretiyle başarıya mı yatırım yapacaklar? Yoksa Benedict’in başarısız olduğu papalığa bir diğer Avrupalının gelmesini, Avrupa’daki kayıpları durdurmasını mı ümit edecekler? Katolik Avrupa’nın hala kurtarılabilir olduğuna inanıyorlarsa, Benedict’in şöhreti de kurtarılabilirdir. Ancak bu, Katoliklerin ve septiklerin inanç sıçraması yaşamalarını gerektirir.

Yazar hakkında: Baylor Üniversitesi öğretim görevlisi.

Kaynak: New Republic

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı